Dünya pop kültürünün son yirmi yılına baktığımızda, değişimin ve dönüşümün adı haline gelen birkaç isimden biri var: Miley Cyrus.
Onu sadece bir şarkıcı ya da oyuncu olarak tanımlamak eksik kalır.
Çünkü Miley, her döneminde başka bir şey anlattı.
Bir neslin idolü, başka bir neslin ilham kaynağı, zaman zaman eleştirilerin hedefi, çoğu zaman da değişimin cesur yüzüydü.
Ama her şeyden önce o, kendisini yeniden inşa etmekten korkmayan bir sanatçının hikâyesidir.
Tam adıyla Destiny Hope Cyrus, 23 Kasım 1992’de, Tennessee’de dünyaya geldi. Babası ünlü country şarkıcısı Billy Ray Cyrus, annesi Leticia “Tish” Cyrus’tu. Aslında “kaderin umudu” anlamına gelen bu isim bile onun ailesinin ona duyduğu büyük inancı gösteriyordu. Ancak zamanla ismini daha sıcak, daha samimi bir forma, Miley’e çevirdi. Bu lakap, onun çocukken sürekli gülümsemesinden (Smiley → Miley) türemişti.
Ailesi, özellikle babası Billy Ray Cyrus’un müzik kariyeri sayesinde sahne ışıklarına yabancı değildi. Ancak Miley’nin yıldız oluşu, ailesinin gölgesinde kalmadan, tamamen kendi başına ördüğü bir yolculuk oldu.
2006 yılında Disney Channel’da yayınlanmaya başlayan Hannah Montana, sadece bir dizi değil; bir fenomendi.
13 yaşındaki Miley, hem sıradan bir genç olan Miley Stewart’ı hem de gizli pop yıldızı Hannah Montana’yı canlandırıyordu. Bu konsept, çocuklar için büyüleyiciydi: Gündüz okul, gece sahne!
Dizi sadece çocuklara değil, ailelere de hitap ediyordu. Eğlenceli olduğu kadar duygusal da olan yapısı sayesinde kısa sürede uluslararası başarıya ulaştı.
Miley’nin oyunculuğu ve doğal karizması, onu sadece karakterle değil, markayla da özdeşleştirdi. Hannah Montana albümleri listelerde zirveye çıktı, konser turları rekorlar kırdı.
Ama bu parlaklığın ardında önemli bir gerçek vardı:
Kendi kişiliğini yaratmakta zorlanan genç bir kız, kendine ait bir alan arıyordu.
2007 yılında çıkan ilk solo albümü “Meet Miley Cyrus”, onun için bir dönüm noktasıydı. “See You Again” adlı single, listelerde büyük başarı elde etti ve Miley’nin sadece Hannah Montana olmadığını göstermeye başladı.
2008’de çıkan “Breakout” albümü ile Miley, pop rock türünde daha özgün bir yol çizmeye başladı.
Bu dönemde “7 Things” gibi şarkılarla gençlik duygularını sade ama etkili bir dille ifade ediyordu.
Artık Hannah Montana gölgesinden çıkma süreci başlamıştı, fakat bu kolay olmadı.
Disney imajından kopmak; hem medya hem de hayranlar için alışılması zor bir değişimdi.
2009’daki EP albüm “The Time of Our Lives” ve hit parça “Party in the U.S.A.”, onu global pop yıldızları ligine taşıdı. Şarkı, ABD tarihinde en çok satan single’lar arasına girdi.
Ancak aynı yıl çektiği “The Last Song” adlı film ve Liam Hemsworth ile başlayan ilişkisi, onun özel hayatının da medyanın merkezine taşınmasına neden oldu.
2010’da çıkan “Can’t Be Tamed”, onun imajında büyük bir kırılma yarattı.
Artık sahnede daha cesur, daha kendinden emin bir Miley vardı. Dans-pop türüne yönelmişti ve bu da beraberinde eleştirileri getirdi. Ancak Miley bu dönemde özgürleşmeyi değil, özünü bulmayı amaçlıyordu.
2013 yılında çıkan “Bangerz” albümü, şüphesiz Miley Cyrus kariyerinin en çok konuşulan dönüm noktasıdır.
Yeni plak şirketi RCA Records ile birlikte bambaşka bir yöne evrilen Miley, hip-hop ve R&B etkili bir albümle sahneye çıktı.
“We Can’t Stop” ve “Wrecking Ball” gibi parçalarla hem listeleri alt üst etti hem de popüler kültürde büyük izler bıraktı.
“Wrecking Ball”un klibi, tüm dünyada milyonlarca kez izlendi. Eleştiren de vardı, öven de.
Ama herkes onu konuşuyordu.
Miley, bu dönemde artık şunu net biçimde gösterdi:
O sadece bir yıldız değil, bir sanatçıdır.
2015 yılında çıkan Miley Cyrus & Her Dead Petz, ana akım müzikten büyük ölçüde uzaklaştığı bir albümdü.
Bu albüm, psychedelic rock ve alternatif türlerdeki deneysel tavrıyla öne çıktı.
Bu proje onun sadece bir pop figürü olmadığını, yaratıcı yönüyle de ön planda olabileceğini kanıtladı. Albüm, ücretsiz olarak yayınlandı, ki bu da onun ticari başarıdan çok sanatsal ifade arayışında olduğunu gösteriyordu.
2017’de çıkan “Younger Now”, Miley’nin köklerine döndüğü, country ve pop’un birleştiği daha sade, daha nostaljik bir projeydi.
Albümün aynı adlı parçası, onun artık geçmişiyle barıştığını ve kendisini yeniden keşfetme sürecinde olduğunu gösterdi.
Bu dönemde yaptığı açıklamalarda daha dengeli, daha huzurlu bir Miley vardı. Hannah Montana dönemine teşekkür eden ama o geçmişe takılı kalmayan bir tutum sergiliyordu.
2020’de çıkan “Plastic Hearts” ile Miley Cyrus bir kez daha yön değiştirdi.
Bu kez 80’lerin rock ruhunu, synth-pop öğeleriyle harmanladı.
“Midnight Sky”, “Angels Like You” gibi parçalarla kritik beğeni topladı.
Albümde Billy Idol ve Joan Jett gibi efsanelerle yaptığı iş birlikleri, onun rock türüne ne kadar hâkim olduğunu gösterdi.
Artık Miley sadece bir pop yıldızı değil; çok yönlü, dönemsel değil zamansız bir sanatçıydı.
2023’te çıkan “Endless Summer Vacation”, Columbia Records etiketiyle yayınlandı.
Albümün çıkış single’ı “Flowers”, listelerde haftalarca zirvede kaldı.
Kendi kendini sevebilme, iyileşebilme ve geçmişi ardında bırakabilme temasını işleyen bu parça, milyonlarca insanın kalbine dokundu.
Şarkı yalnızca Miley’nin kariyerinde değil, pop müzik tarihinde de kalıcı bir yer edindi.
Grammy Ödülleri’nde Yılın Kaydı dâhil olmak üzere büyük ödüller kazanarak, onun hâlâ en üst düzey sanatçılardan biri olduğunu kanıtladı.
Miley Cyrus, bir karakterin içine sıkışıp kalmayı reddeden, kendini sürekli yeniden tanımlayan bir sanatçının adıdır.
Onun hikâyesi; toplumsal beklentilere karşı bireysel bir isyan değil, kendi sesini bulma arayışıdır.
Çocukken izlediğimiz Hannah Montana ile başlayan yolculuk, bugün “Flowers” ile taçlanan bir özgürlük hikâyesine dönüştü.
Ve bu hikâyeyi izlemek, sadece bir hayranlık meselesi değil; bir çağın içinden geçmek gibi.
Çünkü Miley Cyrus’un hayatı, hepimize şunu hatırlatıyor:
Değişmekten korkma. Çünkü gerçek sen, değişimle ortaya çıkar.
Sign in
Sign in
Recover your password.
A password will be e-mailed to you.
