TURİZME KAPALI ŞEHİR

0

İznik’ten söz ediyorum. Son yıllarda İznik turizme kapalı yada yasaklı şehir oldu.

Her tarafı tarih, her tarafı antik kalıntılarla dolu bir yeri sanki herkesten saklar hale getirdik.

İznik’in antik önemi 1960 yıllarda anlatılmaya başlandı. Ve biz İznikliler 50 yıldır İznik “Antik” bir şehir olduğunu kavrayamadık, anlayamadık. 20-25 sene İznik’e yabancılar geldi, gitti. Onlar İznik’i ellerindeki kaynaklarla -ki batı kaynaklı yayınlardı- gelip, gezdiler, incelediler. Bizim bu insanlara bir bilgisel katkımız olmadı İznik olarak. Ama, onlar gelip-birkaç günlüğüne olsa- İznik’in öncü turistleri oldular. İznik, kıt imkanlarla da olsa onlara hizmet verdi, azda olsa İznik’e bir gelir akışı oldu.


kadıköy escort
kurtköy escort

80’li yıllarda İznik boyut değiştirdi. Rahmetli Eşref Eroğlu öncülüğünde “İznik Çinisi” canlanmaya başladı. Bugün, pekçok yanlışına rağmen “çini” olayı İznik’te bir sektör oldu. Ne yazık ki İznik’in sosyo-ekonomik yapısı, üretim-pazar bilgisizliği “çini” sektörünü olumsuz etkilemesine rağmen eh işte İznik Çiniciliği kör-topal yürüyor. Yine de bu önemli bir gelişmedir.

Diğer yandan insanımızın yetersiz “antik” anlayışına zaman zaman yerel yöneticiler başta olmak üzere her kademede bayrak açıldı ve pekçok tarihi doku maalesef yok edildi.

Ev yaparken arsa üzerinde tarihi kalıntıların çıkması olayı hep ört-bas edilerek antik yapıya en büyük darbeler indirildi. Yüzyıllar boyunca Bizans su kemerinden gelen ve çarşının -Kılıçaslan Caddesinin- iki tarafında göle akan sular yok edildi. Bu büyük darbe ile İznik 1979 da bir tarihi dokuyu kaybetti. Bir yıl öncede 1978 de Maltepe Caddesinin sonunda Mahmut Çelebi Caminin önündeki Mimar Sinan’ın İznik’teki tek eseri Çeşme bir iki gecede yok edildi. Keza, Beyler Mahallesi Akçeşme Sokak’taki Osmanlı yapısı “Akçeşme” de kaşla-göz arasında imha edildi. Yerine soytarı birşey yapıldı, o duruyor. Bunlar aklıma gelen birkaç örnek. Daha pekçok tarihi kalıntılar veya yapılar yok oldu, gitti.

Son yıllarda İznik’te bir başka olay karşımıza çıkıyor. Tarihi dokuları resterasyon, yani onarım.

Lefke kapıda bu iş yıllardır sürüp gidiyor, ne oluyor, ne zaman bitecek, neler yapılıyor. Tarihi doku ile özdeşleşme varmı belli değil. Bir yetkili de ağzını açmıyor.

Ramazan ayından birkaç gün önce de Yeşilcami ibadete kapatıldı, onarıma alındı. Başka bir siyasi dönemde olsaydı, vay efendim deyip “Ramazanda cami kapattılar” deyip kıyamet kopardı, o ayrı bir yaklaşımda, merak ettiğim Yeşilcami’nin 3 aydır devam “onarımı”nın encamı nedir? Bu bir türlü anlayamadım. Yani Yeşilcami’nin neresi onarılıyor. Şimdi bakıyorum o güzelim Osmanlı çinilerinin bulunduğu minareye bile kılıf giydirilmiş. Hani bir söz vardır: “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” diye. Sakın böyle birşey olmasın. Hani şerefe altındaki o çinilerin eşi emsali yokta, onarım diye hurdaya gitmesin.

Dönüyoruz müzeye. Nilüfer Hatun İmaretinin nasıl bir onarıma ihtiyacı var, anlamak mümkün değil. Bilen varsa çıkıp söylesin. Bilmem kaç ayı geçtide kaç senedir bitmiyor bu onarım.

Onarımdan önceki yıllarda müze bahçesinde 150-200 kg ağırlıklı tarihi bir taşmı idi, bebek lahidi mi idi tam hatırlamıyorum ama mahkemede o olayla karşılaşmıştım. Bahçeyi izleyen kameralardan biri görüntü vermiyormuş, çalınan tarihi eserde o kameranın görüş alanında kaldığı için olayın nasıl olduğu anlaşılamamıştı.

Bu olay bana bir fıkrayı hatırlattı, onu anlatalımda yazımıza nokta koyalım.

Adamın biri çok lüks bir otele gider, gece de geç gelir, odasına çıkar fakat birazda çakır keyiftir. Tuvalet ihtiyacı için odasında lavaboyu bulamaz, çok sıkışmıştır, çaresiz odasından çıkar, bakınır. Katta ayrıca bir tuvalet filan yok, ama nerede ise donuna yapacak, merdiven başında sızmış birini bulur, bakar ayacak hali yok, adamın pantolonunu çıkarır, çömelir, ihtiyacını adamın üzerine yapar, sonra pantolonu çeker, çaktırmadan odasına gider, kimse anlamasın diye de sabah erkenden otelden ayrılır.

Ayrılır, ayrılırda o adamın hali ne oldu, merak eder. Merakını gideremez aylaar sonra kalkar yine otele gider, aynı kattan bir odaya yerleşir, iner çıkarken kat görevlisi ile laf da konuşur, maksadı o merdiven başındaki üzerine kaka yaptığı adamın ne olduğudur. Kat hizmetlisine daha önce geldiğinde gece geç saatte merdiven başında yatan kişiyi merak saiki işe sorar. Katlı hizmetlisi “Beyefendi, ben bu katta 20 yıldır aynı görevi yapıyorum, olayı hatırladım. O dediğiniz kişi pantalonu ile donu arasına kakasını nasıl yaptığını çözememiş ama kendiside sık sık gelen müşterimizdi, hep aynı kat, aynı odada kalırdı. Günlerce işin içinden çıkamayınca kendisi, akıl hastanesine kaldırdık, şimdi orada tedavi görüyor.

Ne dersiniz İznik turizmininde “tedaviye” ihtiyacı var mı?

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.