MANZARALAR- KORKUNÇ

0

Son yılların Türkiyesinde daralan çemberin insanların yaşam tarzlarında büyük bir etki yaratığı ortaya çıkıyor.

Bir tarafta teknolojinin getirdiği harika buluşlar insanları düşünme ve araştırmadan uzaklaştırıp hazıra alıştırmış ve herşeyi kolay biçimde öğrenebilme imkanı sağlamıştır. Nedir bu imkan? Artık çoluk çocuğun bile kullandığı tabletler, cep telefonları. Ancaaak… Bu gelişme insanı çabuk bilgileşime ulaştırmasına rağmen toplumda bireyleri yalnızlaştırmıştır. Öylesine bir noktaya gelinmiştir ki insan artık diğer insanlar ile bir arada olmasına rağmen herbiri birbirinden kopuk ve sadece elindeki aletle bütünleşmiş görünmektedir.

Üç yaşındaki komşu çocuğu Ömer Ege’yi gördüğümde sevmek için, konuşmak için ben birşeyler söylerken o da bana yeni öğrendiği bir kaç söz ile derdini, sevgisini, ilgisini anlatmaya çalışırdı. Şimdi elinde oyuncak bir tablet var. Kimseye baktığı yok. Sadece o tabletteki oyunlarla meşgul. Büyüklerde aynı. Adliye de Baro odasında yabancı bir avukat meslektaş geliyor. Elinde tablet, selam bile vermeden oturup tabletinden başını kaldıramıyor. Sanki, nereye geldiğinden haberi bile yok.

Çarşıda yürüyorum yada göl kenarında dolaşıyorum, aynı şekilde insanların ve özellikle gençlerin elinde teknoloji harikaları ya izliyor, ya dinliyor, ya da konuşuyor.

Ve bu insanlar çarşı, pazar, göl kenarı neresi olursa olsun, diğer insanlar ile birlikte yaşıyorlar ama birbirinden habersiz, birbirinden kopuk, birbirini anlamayan hatta daha geniş toplumlarda birbirini tanımayan toplumları oluşturuyorlar. Ortak tek bir yanları var: görünüşte birlikteler yani bir toplum içindeler, fakat o toplumun duyarlığı yok. O toplum şeklen var, toplum bilinci, toplum anlayışı, toplumsal değerleri olmayan bir kalabalık işte.

Böyle bir toplum, insanlara, toplumlara, ülkelere ne getirir yada neler götürmüştür?

Doğrusu teknoloji almak, yani o cihazları almak kolay. Heryerde satılıyor. Hatta sadece bu cihazların satıldığı dükkanlar, mağazalar bile çarşı pazarı doldurdu. Bunları imal etmek üretmek ayrı birşey ama bu cihazları alıp kullanıyoruzda bizlere ne avantajları sağlıyor yada bizlerden neleri alıp götürüyor? İşte işin bu tarafı düşünülmemiş. Hatta bu durum televizyon içinde geçerli. Televizyon çok faydalı bir iletişim aracı ama bu aracın bizlere verdikleri ile bizden aldıkları yani yapısal değişim mi yoksa yapısal gelişim mi, hangisi?

Evet bu teknoloji harikalarının bizden aldıkları neler, bize verdikleri neler olmuş. İşin bu yönü sanırım hiç dikkate alınmamış.

Herşey insanlar için diye bir söz vardır, bu doğrudur da birazda noksandır. Herşeyin insanlık için olması gerekir. Dünya insan için kurulmuştur. Bilinen alemde insanın olduğu başka bir gezegen yoktur.

Bilinen yada bilinebilen yüzbinlerce yıllık bu alemde Dünya ve insanları karşılaştırdığımızda son yüzyıl, hatta son kırk-elli yıl bilinen o yüzbinlerce yılı biranda aşıvermiştir. Bu çok hızlı gelişmenin sonu nereye varacaktır ve insan bu gelişim içinde nasıl varlığını koruyabilecektir?

Öyle bir noktaya gelinmiştir ki elindeki küçük bir cihazla anında bilgileşebiliyorsun, anında Dünya’nın binlerce kilometre uzağı ile buluşabiliyorsun, konuşabiliyorsun, bütünleşebiliyorsun ama yalnızsın, tek başına bir toplum içindesin. Belki bu müthiş gelişimin olumlu tarafları ağır basacak, belki toplumun yapısı böylece değişime, gelişime uğrayacak tamamda bunun korkunç bir gelişimide ortada. Nedir diyeceğiz bu korkunç gelişime: Dünyaları yok edecek olan “masabaşı” savaşları.

Evet, önümüzde duran korkunç bir silahta bu gelişimin ürünü.

“Masabaşı” savaş müthiş olduğu kadar korkunç bir savaştırda. Henüz yaşanmadı ama – yinede yaşanmasın diyelim- binlerce kilometre uzaktan hedefi vurabilen silahlarda işte bu teknolojinin ürünü. Bu silahı kullanmak için cepheye girmek, silahı, bombayı uçakla götürüp atmak falan yok. Silahın bulunduğu yerden kumanda ile hareket ettirilip binlerce kilometre uzaktaki hedefe bu korkunç bombayı gönderip orada patlatabiliyor.

Yani oturduğun yerden düşmanınla savaşabiliyorsun. Nereye gönderdiğini, patlayışını dahi ekranda izleyebiliyorsun. Dehşet birşey. Uzun menzilli roket atar, kıtalar arası silah adı değişebilir, ama korkunçluğu değişmez.

Şimdi bu silah bir delinin eline geçerse. Yahut akıllıda olsa ülkeler arasındaki savaşlar bu noktaya gelirse düşünmek bile istemiyorum ama olmayacak diye birşey yok.

Dönelim günümüze: Suriye için kaynayan Orta-doğu’da, Türkiye sınırında savaş cephelerini düşünün. Ve bir süper güç olan Rusya lideri 3. Dünya Savaşından söz ediyor. Nerede olacak bu savaş? Suriye’de mi yoksa ençok bu işe bulaştırdıkları Türkiye’de mi? Şöyle geriye dönüp bakarsanız Yahudinin “Büyük Orta Doğu” projesi adım adım gerçekleşiyor.

Bu proje için ha Putin, ha Obama, ha Esat yada başka biri. Hiç fark etmez.

Allah korusun. “Her delide akıl vardır. Her akıllıda da azda olsa delilik vardır”

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.