MÜZİK DÜNYA’SININ MİSTİK YÜZÜ AÇIĞA ÇIKIYOR!

0

İznik Gazetesi ekibi olarak yeni yılın yani, 2024 yılının ilk röportajını siz değerli okuyucularımız ile buluşturmaktan son derece mutluyuz. Yeni yayın döneminde bol bol röportajlar, Dünya starları hakkında çeşitli yazılar ve 81 ilimiz’in tarihi hakkında çeşitli yazılar ile siz değerli okuyucularımız için durmadan çalışmaya ve emek vermeye devam ediyoruz. Bu hafta sevgili Ezgi Ay’da ile harika bir röportaja imzamızı atmış bulunuyoruz. Kendisi müzik piyasasına nasıl başladı? Bu iş onun için sadece çocukluk hayali miydi? Ve mahlası nasıl ortaya çıktı gibi çeşitli soruları sevgili Ezgi Ay’da ya sorduk. Röportajımıza geçmeden önce İznik Gazetesi ve ekibi olarak kendisine çok teşekkür ederiz.

Klasik olacak ama Ezgi Ay’da kimdir ve neler yapar?

Tekstilci bir anne ve mimar bir babanın kızıyım. Avusturya Lisesinin İlkokulundan sonra Saint Michel Fransız Lisesi’nden ve ardından da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Aktif olarak avukatlık ve müzisyenlik yapıyorum.
Çocukluğumdan beri sanatın pek çok dalı ile ilgiliydim. Çocukken ressam ve mimar olmak istiyordum. 11 yaşında gitar çalmaya başladım. Metal müziğe ilgiliydim ve elektrogitarla uzunca bir serüvenim oldu. Ortaokulda ve lisede kurduğumuz müzik grubunda hem elektrogitar çalıyor hem de şarkı söylüyordum.
Lise döneminde müzik eğitimi aldığım Cem Köksal Müzik Atölyesi’nde henüz mülakat aşamasındayken Cem Köksal ve Haluk Polat’ın sesime yaptıkları övgülerden sonra gitardan ziyade vokalliğe yönelmeye başladım. Lise döneminde Saint Michel Orkestrası olarak pek çok konserde yer aldık ve burada caz standartlarını seslendirdim. Daha sonra Saint Michel Mezunlar Orkestrası’nda Ersel Serdarlı, Kerem Turhan gibi profesyonellerle birlikte sahne almaya başladım ve caz söylemeye devam ettim.
Üniversite döneminde beni içine çeken tasavvuf müziğine adeta tutuldum ve bendir çalmaya, ilahiler söylemeye başladım. Tasavvuf müziği kendi kendime evde icra ettiğim bir alandı ve bu müzik türüyle sahne almadım.
Yine aynı dönemde geleneksel Türk çalgılarına, Tuva gırtlak müziğine merak saldım ve bu sesleri kullandığım ve biraz da sufi müziğiyle harmanladığım besteler yazmaya başladım. Manevi dünyamın genişlemesiyle ve bir nebze de olgunlaşmasıyla 7 yıl önce bestelediğim OBA | Turkic Nomad Tribe single’ımı Haziran 2023’te kaydettim ve Temmuz ayında da tüm dijital platformlarda yayınladım. Ardından bu şarkının enstrümental versiyonunu da dinleyicilerin beğenisine sundum.
Şu an yeni albüm projelerim üzerinde çalışıyorum.

 

OBA | Turkic Nomad Tribe şarkınız nasıl tepkiler aldı ve en çok hangi ülkelerden beğeni topladı?

Bu şarkı çok mistik bulundu, çoğu dinleyicide bunun bir meditasyon müziği, film ve dizi müziği olması gerektiği fikri oluştu. Genellikle dinleyenlere ilk olarak bu şarkının onlara nasıl bir duygu hissettirdiğini sormayı tercih ediyorum. İlk gelen geri bildirim cümleleri ise şu şekilde oldu: “Şu an ormandayım ve etrafta atlar koşuyor.”, “Dağların tepesindeyim gökte kuşlar uçuyor.”, “Uzun yolda dinliyorum, çok iyi geliyor.”, “Çöldeyim, atların üstünde koşuyoruz.”.
Bütün bu yorumlar bana şarkıdaki duyguyu doğru yansıttığımı hissettirdi ve çok mutlu oldum. Tam da duymak istediklerim bunlardı. Zira ben köklerini sürekli araştıran biriyim. Hatta annem bu konuda akademik boyutta bir araştırma yapıyor. Bu araştırma esnasında anne tarafımdan soyumuzun Özbekistan Fergana’dan, Azerbaycan Kuba’ya, Amasya’ya ve Ordu’dan İstanbul’a geldiğini öğrendik. Ailemiz Osmanlı zamanında müderrislermiş ve Osmanlı şehzadelerine öğretmenlik yapmışlar.
Baba tarafım ise Isparta Yalvaç’lı ve Yörükler. Türklerin tarih boyunca Orta Asya’dan atlarla Anadolu’ya geldiği ve obalarda yaşadığı bilinen bir şey. Büyük büyük dedem Anadolu’dan getirdiği atları Osmanlı ordusuna satarmış. Büyük babam ise cumhuriyetimizin ilk atlı polislerindendi.
Dolayısıyla şarkının hissiyatını sorduğumda dinleyicilerden gelen hepimizin kökenine dair bu yorumlar beni çok mutlu etti. Gerçekten de “Bu obada bizler varız.” demek istedim. Hepimiz o coğrafyadan geliyoruz ve bence bu bizi birleştiren, tek bir paydada toplayan bir köklerimize dönüş şarkısı.
Diğer sorunuza gelecek olursam, şarkı Türkiye’den sonra en çok Brezilya, Amerika, Hollanda, Avustralya, Azerbaycan, İngiltere, Kolombiya ve Almanya’da dinlendi ve bu ülkelerde pek çok listeye girdi. Beni en çok şaşırtan ise yüksek dinleyici kitlesiyle Brezilya oldu diyebilirim. Bir gün kendileriyle buluşma şansım olursa en çok neden etkilendiklerini, neyi kendilerine yakın bulduklarını sormak isterim.

 

OBA | Turkic Nomad Tribe şarkısı nasıl ortaya çıktı ve içinde hangi enstrümanları kullandınız?

OBA | Turkic Nomad Tribe manevi bir akışla beraber doğaçlama olarak ortaya çıktı diyebilirim. Bir gece kendimle baş başa bendir çalıyordum ve o çabasızca kalbime dokunan bir şarkıya dönüşüverdi. Üzerinde oynamadan ilk haliyle kaydettim.
Şarkıda gırtlak müziğine ve Türki Devletlerde çok kullanılan, bir nevi transa geçirme özelliği olan ağız kopuzuna da yer vermek istedim. Atalarımızdan bize yadigâr bu seslerle bestemi zenginleştirdim. Şarkıda ayrıca shruti box, akustik gitar, bendir ve başka vurmalı çalgılar yer alıyor.
Bu şarkının yapımında çok kıymetli müzisyenlerle ve yapımcılarla çalıştım. Bu vesileyle Ada Stüdyo’ya, Orkun Tunç’a, Gonca Feride Varol’a, Özgür Özkan Mete’ye, Yasin Kayırtar’a, Dağhan Atik’e, Armağan Koçak’a, Çağrı Akoğlu’na, ayrıca benim ve single’ımın ruhunu en iyi şekilde yansıtarak single kapak resmimi çizen Zeynep Solakoğlu’na, kayıt esnasındaki anları ölümsüzleştiren Aytek Uğur Çan’a teşekkür etmek isterim.

 

Kapak resminiz çok orijinal. Bunun özel bir anlamı var mı?

Zeynep Solakoğlu müthiş bir sanatçı, kendisini uzun zamandır hayranlıkla takip ediyordum. Şarkının mix&mastering’i tamamlandıktan sonra ilk iş kendisiyle iletişime geçtim. İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş misali Zeynep’in karşı bina komşum olduğunu öğrendim. Kendisiyle çok keyifli bir çalışmamız oldu.
Resimde benimle ilgili sembollere yer verdik. Örneğin; resimdeki zarf dedemi, kumru anneannemi, horoz eşimi, incirler insanlığa dair bana çok önemli mesajlar veren Tin suresini sembolize ediyor. Kucağımdaki yavrukurt ise Türk mitolojisine bir selam verme niyetiyle, Anadolu’nun anaçlığını sembolize etmesi sebebiyle eklenen bir figür oldu.

 

Ezgi Ay’da mahlası nasıl ortaya çıktı?

Ben oldum olası anneanneme çok düşkündüm. Anneannemlerle aynı sitede oturuyorduk ve onunla büyüdüm diyebilirim. Hayatımda, çocukluğumda yeri çok özeldi ve vefatından kısa bir süre önce bize kendi çocukluğuna dair bir hikâye anlatmıştı. Babasını erken yaşta kaybettiğinden onu çok özlermiş ve onun Ay’a gidip orada başka bir aile kurduğunu zannedermiş. Dolayısıyla onun da artık Ay’da olduğunu varsayıyorum.
Diğer bir yandan da Fransızca’da bir deyim vardır “Je suis dans la lune.” diye. Bunun tam Türkçe karşılığı “Ay’dayım” demektir. Fransızlar bu deyimi “Aklım havada.” manasında kullanıyor. Bu mahlası bu şekilde kendime uygun buldum ve yıllardır şiirlerimde, yazılarımda ve sahne kimliğim olarak kullanıyorum.

 

Her insanın küçük yaşlardan itibaren belli başlı hayaller olur. Sizin içinde bu sektör hayallerinizden bir tanesi miydi?

Gitar çalmaya başladığım zamanlarda kendimi hep sahnede hayal ederdim ve bu hayalimi 11 yaşından beri gerçekleştirebildiğim için de çok mutluyum. Yurtiçinde pek çok caz kulübünde sahne aldım. Bundan sonraki müzikal yaşantımda kendi şarkılarımla yurtiçi ve yurtdışında sahne almayı çok istiyorum. Türk müziğini uluslararası platformlarda daha yaygın hale getirmede rol oynamayı hayal ediyorum.

 

Vokal olarak hangi tür parçaları okuyorsunuz ve çalmaya sevdiğiniz enstrümanlar nelerdir?

Caz vokalliğiyle başlayan bu yolculuk, köklerime, atalarıma olan sevgi ve ilgiyle yerini daha çok Türk halk müziğine, tasavvuf müziğine bıraktı. Anonim halk türkülerimizi ve kendi tarzıma uydurabileceğim ilahilerimizi seslendirmeyi çok istiyorum.
Şu an bendir, ağız kopuzu çalmak hoşuma gidiyor ve kabak kemane çalmayı öğrenmek istiyorum.

 

Size göre bir müzisyen olmanın en eğlenceli yanı nedir?

Bence müzisyenliğin ve sanatçı olmanın en eğlenceli yanı kendi zihninizden geçen bir düşüncenin, kalbinizde yankılanan bir duygunun hiç tanımadığınız insanlar tarafından algılanması ve derinden hissedilmesidir. Birlik olmamızın ve tekliğin en güzel emaresidir diyebilirim.

Dinleyici kitleniz ve sosyal mecralardan sizi takip eden hayranlarınızla aranız nasıl?
Şimdilik her şey güzel akıyor gibi hissediyorum. Duygularımız birbirimize geçiyor. Umarım yeni albümlerle beraber kendimi daha da iyi ifade ederim ve daha iyi anlaşılırım. Önemli olan birbirimizin hayatına, ruhuna derinden temas sağlayabilmek.

 

Sahneye ilk çıktığınız anı hatırlıyor musunuz? Nasıl bir duyguydu? O heyecanı tarif etmek gerekirse tam olarak nasıl tarif edersiniz?

Sahneye ilk çıktığımda henüz okuma yazmayı bilmiyordum. Ahmet Yirmibeş’in 25. Kare isimli tiyatro grubuna katılmıştım ve oyuncuların en küçüğü olarak benden oyunun sonunda bir şarkı söylemem istenmişti. Tiyatro hocamız Savaş Özdemir’di ve bana gitarıyla eşlik etmişti, henüz 5 yaşındaydım ve Nilüfer’den Caddelerde Rüzgâr’ı seslendirmiştim. Şarkının sonunda bana karanfiller hediye etmişti, hala dün gibi hatırlıyorum.
Gariptir ki sahneye çıkarkenki heyecanım şarkı söylemeye başlayınca geçiyor. Sanki dünyada tek başımaymışım gibi hissediyorum.

 

Sizin gibi genç ve yetenekli arkadaşlarımıza ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?

Çok klasik bir cümle gibi gelecek ama herkes hayalinin peşinden gitmeli. İnsanın her yaşta farklı hayal ve istekleri olabiliyor ama insanın hamuru asla değişmiyor. Ben bu konuda ilhamımı kendimi hatırlayabildiğim ilk yaş olan 4 yaşımdan aldım. Gideceğim yolu yine Ezgi’ye sordum. Örneğin en sevdiğimiz renk de o günden belli oluyor. Önce insan kendini aramalı. Dış sesler hep olacak, önemli olan ilk önce kendi sesinizi duyabilmek. Bazen geç kaldım gibi hissediyorsunuz, mesela keşke ben opera bölümü okusaydım dediğim çok oldu. Geç değil, belki bir gün mimar da olurum. Zamanı gelince gönlünüzdeki tüm güzel niyetler önünüze seriliyor. Niyet etmeyi, bu niyet uğruna kan, ter ve gözyaşı dökmeyi bilmek önemli.

 

Sizi siz yapan en önemli etken nedir ve müzik sektörü dışında nasıl bir Ezgi Ay’da var?

Lisede felsefe hocam “Sizce mutluluk nedir?” diye sormuştu. Ona yanıtım “Başkalarını mutlu etmek.” olmuştu. Bunda yüzde yüz samimiydim. Benim hep tekrarladığım bir örnek vardır. Diyelim metroya bindik, uçağa bindik yanımızdaki kişi hapşırdı ve biz ertesi gün hasta olduk. İşte bu kadar birbirimize bağlıyız. Bunu en iyi Covid döneminde gördük. Bence birbirimizin iyiliği için daima dua etmeliyiz. Çünkü dünyanın öbür ucunda yaşanan bir musibet çok kolaylıkla hepimizi etkileyebiliyor. Herkes bireysel olarak bir ötekinin iyiliği için çalışır, kolektif düşünürse, bir olduğumuz fikrini idrak eder ve bireyselliğinden çıkarsa dünya insanlığının aşamayacağı bir sorun olacağını düşünmüyorum. Aslında o kadar basit ki mutluluk; yolda gördüğünüz bir bebekli hanıma yardım etmek, sokakta bir çocuğa gülümsemek, bir yaşlının koluna girmek, karşılaştığınız hasta birisi için dua etmek. Bunlar kendiliğinden insanı iyi hissettiriyor. Umarım herkes bu idrak seviyesine bir gün ulaşır.

Yakın gelecekte kendinizi tam olarak nerede görüyorsunuz? Hayal ettiğiniz birkaç projeyi başarmış ve artık daha başarılı bir Ezgi Ay’da var diyebilir miyiz?

Şu an iki albüm projem var, aktif olarak bunların taslakları ve kayıtları üzerinde çalışıyorum. 2024 yılı içerisinde hem Türki, hem de tasavvufi bu iki farklı albümü dinleyicilerimle buluşturmayı planlıyorum. Uluslararası işbirlikleri yapmayı çok istiyorum, beklentim Türki Cumhuriyetlerden bazı sanatçılarla ortak projeler yürütmek ve Türk dünyasını birbirine yakınlaştırmaya bir nebze de olsa vesile olmak.

 

 

Leave A Reply

Your email address will not be published.