KEPİRTEPE VE ÜNSAL KINIKLI, RESSAM…

0

 

“Erdoğan, güzel resim yapıyordun”

Bu sözler Ünsal Kınıklı ile en son telefon görüşmemiz sırasında Ünsal Kınıklı tarafından benim için söylenmiş sözler.

Bir resim öğretmeni tarafından bir öğrencisi için bundan daha güzel bir iltifat olabilir mi? Ünsal Kınıklı’nın üzerimde çok büyük bir emeği var. Her öğretmen hiç şüphesiz ki sınıfta yer alan bütün öğrencileri ile ilgilenir. Fakat kimi öğrenciler vardır, daha çok göz doldururlar, hele bir takım özel yetenek dersleri ise bu yetenek hemen göze çarpar. Ve öğretmen bu kimse ile daha çok ilgilenir. Yetenek gelişsin, serpilsin ve daha çok güzel şeyler yapsın. Ve artık o çocuğun yolu açılsın, yelkenler fora desin.

Ünal Kınıklı iyi bir hoca olmanın yanında iyi bir insandı da.

Sağlık memurluğunun yanında uzun bir koridor vardı. Orada yalnız sanat, resim üstüne kitapları barındıran bir kitaplığı vardı.

Yine o koridorda resim yapardı. Büyük boy yağlı boya bir resim çalışıyordu. Zaman zaman ben yanına gider hem onu seyreder, hem de konuşurduk.

Daha sonra ki yıllar Ünsal Kınıklı’nın TRT’de çocuklara resim öğretirken ve bazı resim sergilerini gezdirirken gördük.

Ankara Kızılay’da o zafer rölyefinin arka taraflarında bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Okula bir kez gittim, okulda değildi.

Ünsal Kınıklı Kepirtepe Öğretmen Okulu’na geldiği yıllarda okulda çok başarılı resim yapan öğrencilerin resimleri ile İstanbul Alman Galerisi’nde bir sergi açtı. Bu başarılı bir sergi idi.

Bu sergi bittikten sonra güzel resimlerle okulu güzelleştirmek üzere okulun kimi yerlerine bazı resimleri astı.

Kocaman bir yemek salonu vardı. O yemek salonunun duvarlarında resimler vardı. Yemek salonunun en başında benim bir tablom asılı idi.

Nasıl gurur duyuyordum.

Ünsal Kınıklı çok farklı bir insandı. Bir radyosu vardı. Erken saatlerde belki de kuş sesleri ile birlikte okul binasının bir hayli uzağında bahçeye doğru yürür Klasik Batı Müziği dinlerdi.

Bir gün yazı dersindeyiz, Ünsal Bey bir şey anlatıyor. O sıra ben fiyakalı bir şey söylüyorum.

-Erdoğan gene bir şeyler okumuşsun galiba, diyor.

Bütün dikkati öğrencilerinin üzerinde olan bir insandı. Edebiyat öğretmenimiz Yalçın Bilgüvar bir kompozisyon yazdırmıştı. Ve o kompozisyonları toplayıp gitti.

Birkaç gün sonra Ünsal Bey “Erdoğan güncelerin varsa bana verebilir misin, onları okuyayım” dedi.

Okulu iyi bir derece ile bitirdim.

Sonradan işittim ki Öğretmenler Kurulunda benim için bir tartışma çıkmış.

Bu çocuk resim bölümüne gitsin, müzik bölümüne gitsin diye.

Okul bitti.

Bir iki yıl öğretmenlik yaptım. Evlendim, evin salonunun bir duvarında bir resim kağıdı asılı idi. Resim yapıyordum.

Vitrin düzenlemeleri yapıyordum. Yalnız sonradan daha iyi anladım ki bunlardan bir şey beklemiyordum, bir beklentim yoktu.

Sanki benim için sıradan bir işti. Düzenlenen vitrine bir etiket bırakıyordum. Vitrin düzenleme Erdoğan Sunar diye.

Bir Köy Kalkınma Kooperatifinin bir yeni dükkanı açılacaktı. Bütün iç dekorasyonunu, boyama işlerini ben yaptım.

Sanat Sevenler Derneği kurduk bazı arkadaşlar ile birlikte, bütün iç dekorasyonunu ben yaptım. Salonun tam ortasına doğru bir hasır levha uzattım. Ve orayı plastik boya ile halay çekenler resmi yaptım.

Alışılmış şeylerden pek hoşlanmıyordum. Kırmızı bir çuha üstüne pamuk parçaları yapıştırmak sureti ile bir Atatürk portresi yaptım.

Un fabrikaları vardı. Bir amblem hazırladım.

Yanımda hep bir boya ve kağıt bulunurdu. Bir gün uzak bir yöreden, fabrikanın resmini yaptım. Salim’e hediye ettim.

Bir resim sergisi açtım, ilgi büyüktü. Bu sergiye ait elimde bir resim vardı. Onca şey yaşadık, kim bilir ne oldu.

Ve gün geldi. Bir Güzel Sanatlar Galerisi açılacaktı. Ve ilk müdürü ben olarak atanacaktım.

Valiliğe yazılan yazıda Ressam Erdoğan Sunar’ın atanması diye yazıyordu.

Ünsal Kınıklı ile telefondaki görüşmemiz sırasında Adnan Binyazar’ın yazılarını okuduğunu söyledi. Büyük bir tevafuk Adnan Binyazar’la biz Çorum Sanat Sevenler Derneği’nde oturduk, konuştuk. Hatta öyle ki bu beraberlik sonrası bir dernek hakkında da bir şey yazabilir misiniz, dedik.

Adnan Binyazar Çorum’dan evli idi. Ve benim çok yakın bir arkadaşımın Çalışma Bakanlığı Müfettişi Soner Laçin’in ablası ile evli idi.

Bu kesişen bir nokta idi. Ve ikincisi; Babamın bir kitabına, Atatürk konusunda rastladığı bir kitabına,

Bir insanın bir insana dokunması sonucunda bakın ne oluyor.

Okul nasıl bir okuldu. Kocaman bir futbol sahası, basketbol sahaları, voleybol sahaları, müzik salonu ve müzik odaları, içinde bir piyano ve birçok müzik aleti. Tarım sahası, bahçesi, hayvanlar, zaman zaman süt aldığımız, güzel bir kantin ve yine zaman zaman münazaralar yaptığımız, iş atölyeleri, laboratuvarlar.

Valla böyle bir okula odunu koysan, adam diye çıkar…

 

Leave A Reply

Your email address will not be published.