HASTANEDEN NOTLAR

0

Bugün Çarşamba günü ameliyat olacağım belli oldu.

Ne ki bugün yapılan ultrason sonuçlarına göre şah damarı tıkanmak üzere imiş. Ve iş büyüdü.

Hayırlısı olsun.

Yoğun bakımda bir çok şeyi gözlemleme imkanım oldu.

Servise gelince de öyle. Birçok konuyu kafamda gezdirip durdum. Bunları geniş bir biçimde yazmak isterim.

Allah(c.c) insana hayırlı evlatlar versin.

Yoğun bakımdan sonra çocuklar beni oradan alıp daha iyi imkanı olan bir hastaneye almak için girişimlerde bulundular.

Oğlum İstanbul’da Koşuy, Göztepe ve Siyami Hersek’te ki arkadaşları ve tanıdıklarıyla görüştü.

Yine bir görüşme sırasında Doktor: Toprak baban kaç yaşında diye sormuş. Toprak’ta 75 yaşında diyor.

Nasıl bir mizacı var diye soruyor. Rahat bir insandır diye yanıtlıyor oğlum. Peki nereli diye sorduğunda Selanikli diye cevap veriyor.

Doktor gülüyor ve bir olayı anlatıyor. Bir hastasına anjiyo yapıyormuş, kan ter içinde kalmış, yorulmuş. Hasta macırmış. Abe doktor bey, kaktır beya, gittiği yere kadar gider deyince doktor rahatlamış.

Bu olayı oğlum Sakarya’da yakın arkadaşlarım, kankalarım geldiği sırada anlattı.

Çok güldük. Allah(c.c) herkesin yüzünü güldürsün, herkes iyi olsun. Benim duam hep böyle.

İsimle hitap etmek ne kadar etkili bir şeymiş. Servise gelen hemşireler, öğrenciler güler yüzle “Nasılsın Erdoğan Amca?” dediklerinde daha iyi oluyorum.

İsimle hitap etme işini yıllar önce keşfetmiş ve aynen laf bile etmiştim.

Dale Carnegie’nin “İnsanları Etkileme Sanatı” adlı kitabından çok büyük ölçüde yararlanmıştım.

Bir yayınevi sahibi bir romancı arkadaşım aracılığı ile Nürü’l Beyan adlı kitapla birlikte birkaç kitap yollamış.

Sevindim ve hemen okumaya başladım.

Kızımın ve oğlumun çevresi gelip gittiler, aradılar, sordular.

İnsan kazanmak konusunda ki özenlerini takdir etmemek mümkün değil.

Özel bir beslenme biçimine girdim.

Oğlum bu konuda bir hayli bilgisi olan bir insan. Tabiî ki işi gereği.

Her ikisinin de işlerini iyi yapmaktan başka dertleri yok.

Çocuklarıma ilk öğrettiğim şey mütevazi olmak.

Bir Hadisi Şerif’te “Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez” diyor. Alçacık dağları ben yarattım gibi bir havaya girersen hiçbir biçimde dost kazanamazsın, kurur gidersin.

Sabahleyin kalktığımda pencereden baktım yağmur yağmış. Yağmur için bereket denir.

Orta Anadolu da kırkikindi ismi verilen yağmurlar vardır. Yağmur üstüne düşünmeye başladım.

Nisan yağmurları vardır.

Yağmur üstüne düşünmeye başlarsanız şaşılacak mucizelere tanık olursunuz.

Yağmur troposferde oluşan bulutların, kümülüs bulutlarının sıvı olarak dökülmesinden başka bir şey değil derseniz aldanırsınız.

Oksijen ile hidrojenin birleşmesinden meydana gelir H2O.

Kezzap olarak yağabilirdi.

Su olarak dökülüyor ve tabiata güç, canlılık veriyor. Su kaynakları doluyor.

Yağmur yağdığında toprakta bir koku olur. Bu ozon kokusudur. O3 diye bilinir.

Hep bir dönüşüm, bir kendini yenileme ve onarma mevcuttur.

Hayatın devamından yana bir tavır vardır.

Allah’ın adlarından biri de hayat sahibidir, hayat sahibi olmasıdır.

Ayetel Kürsi’de sözü edilir, Hayy sahibi. Ve o her şeyi yönetmektedir.

En büyük ilahe ilim sahibi olanlardır. O yüzden ki ilim sahibi olanlara büyük hürmetim var.

Yüce ve büyük Yaratıcı Kudret neylerse güzel eyler diyor İbrahim Hakkı Hazretleri.

Hep iyiden iyilikten yana olmak kadar güzel bir şey, hayata katılmak kadar büyük ve coşkun bir neşe olabilir mi?

Anlatacak bir hikayen olmazsa ve hayatını anlamlandırırsan öylece savrulup gidersin. Yazık olur.

 

Leave A Reply

Your email address will not be published.