BİR İNSAN OLARAK, İNSAN KALARAK BİR İLAHİYACININ PORTRESİ

0

Bizden bir isim, yani bu toprakların bir insanı Sinop’lu düşünür filazof Diyoleni bir gün gündüz elinde fenerle gezerken, biri sorar: “- Ne o ne bu hal” Diyolen yanıt verir “İnsan arıyorum”

İnsan olmak başka bir şey.

Bir gün bir mabedin arka tarafında, ağaçların altına bir masada oturmuş beni bekliyordu.

Gittim yanına oturdum “Ne o, dedim.” “Kavgalıyım, dedi.”

Kendisi ile zihinsel dünyası ile kavgası olmayan meselesi buca escort olmayan bir beşer gelişemez, daha büyük, daha büyük olamaz.

Bir çok ilahiyatçı ile birlikte oldum, bir çoğunu dinledim. Konferanslara gittim. Bu sözünü edeceğim kimsede bir başka yön, bir başka özellikler var.

Ünlü isimlerin portlerini yazan kimseler var. Troyat gibi, Dostoyevski’yi ne güzel anlatmış, Stefan Zweig gibi. 3 usta Balzak, Dickens, Dostoyevski vs.

Bizde yok mu? Beşir Ayvazoğlu, Peyami, Yahya Kemal ve Haldun Taner, ölür ise ten olur, canlar ölesi değil vs.

Yahu hangi birini sayayım ki.

Bu kimse başka.

İslam dünyasının önemli isimlerinden biri Dr Ali Şeriati. İran’lı ve Fransa’da doktora yapıyor.

Bütün konuşmalarına ben sizi rahatsız etmeye geldim diye başlıyor.

Çünkü bir insanın alıştığı şeyleri bozmak kolay bir iş değil. Bu tür insanların başlarına neler geldiğini biliyorum, yaşadıklarım, gördüklerim var.

Doktor Ali Şenatı insanın dört zindanından söz eder. İlkin insanı ilkin insanı tanımlamaya çalışır ve eğer bunu bilemez isek dikdiği ağacın türünü düşünmeyip içinde bulunduğu hangi ürüne ihtiyaç duyduğunu göz önünde tutmayan bağcıya benzerizder.

Ve yine der ki fakat ikinci anlamı ile insan kimliğinde bulunmak, insan olmak gerçeğidir.

Beşer bir emektir, buna karşın insan bir olmaktır.

Bu kimseyi ne zaman görsem elinde bir kitap. Belki de hiç bir ilahiyatçı da göremeyeceğiniz kitaplar. İslamın Arkeolojisi, Hermonatik…

Bu olmak konusunu inceleyen bir çok kimse, düşünür vardır. Erich Framm’un “Sahip olmak yada olmak” bu konuyu irdeleyen mükemmel kitaplardan biridir.

Loo-Tse “Yapmaya giden yol, olmaktan geçer diyor.”

Fromm bu olmak fiilini 2 şairin şiiriyle açıklamaya çalışır.

Her iki şair de bir gezinti sırasında gördüklerini bir çiçek üzerine olan duygularını dile getiriyor.

Tennyson

Çatlak duvarlar arasında güzel çiçek,

Seni o çatlakların arasından alacağım

Tüm köklerinle birlikte elimde tutacağım.

Küçük çiçek anladığım gibiyse her şey

Köklerin, yaprakların ve çiçeklerinle bir bütün olan sen

Tanrı’nın ve insanların ne olduğunu açıklıyorsun bana.

Bassho “Haıku” da

Dikkatlice bakacak olursam

çalılıklar arasında görüyorum onları

Çiçek açan Nazuna’ları.

Aynı olay karşısında Bassho’nun tepkisi başkadır. O çiçeği koparmak bir yana ona elini bile sürmek istemiyor.

Bu olayı yorumlayan Suzıki büyük bilge “Kur’an’da Allah ve insan” , “İslam da iman kavramı”  ve daha bir çok eserin sahibi.

Kur’an’da Allah ve insan adlı eseri Prof. Dr Süleyman Ateş dilimize çevirmiştir.

Bassho’nun şiirinde son iki hece şiirin Japoncasında “Kana” fakat sözcüğünü oluşturuyor. Genellikle tek bir sözcük, sıfat yada zarf olarak kullanılan Kana hayranlık övgü ve sevinci anlatmaya yarar.

Goethe’nin bir şiirinde de bu türden bir şiire rastlarız, farklıda olsa Goethe’nin kısa bir şiiri olmak duygusunun kalitesini güzel ve duru bir biçimde şöyle anlatır.

Mülkiyet:

Biliyorum ki ben,

Ruhumdan akıp gelmek isteyen,

Düşünceler dışında

Hiç bir şeye sahip değilim

Biliyorum ki ben,

Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım anlar dışında

Hiç bir şeye sahip değilim.

Dört zorlayıcı güç önce Descortes’te kendini gösterir. İkincisi Gide’de dir. Üçüncüsü Camus’de.

İnsan seçebilen bir varlıktır.

İnsan kendi bilincine sahip bir varlıktır.

Üçüncü olarak insan yaratıcı özelliği olan bir varlıktır.

Tabi ki olmak sürecinde olan bir insan bu evreleri yaşar ve geçer.

Yine bu süreç, Proses içinde insan doğanın, tarihin ve sosyolojinin baskısı altındadır.

İnsan olmak erişildiğinde bir olmak durumuna varıldığını gösteren durağan bir aşama değildir. İnsan sürekli olmak sürecindedir. Sonsuza doğru sürekli ve ebedi bir gelişim süreci içindedir.

Şimdi bu ilahiyatçı arkadaşın öteki insanla ilişkilerine bakalım.

Tabiki kendisinin ilahiyatçı olması dolayısıyla kendisini her zaman, her yerde ve hatta telefonda bile bir takım sorular soruluyor, bir takım sorulara muhattap oluyor.

İzlediği yol ilginç.

Kur’an-ı Kerim’in Nahl suresinin 125. ayetinde: “İnsanları hikmetle, güzel öğütle Allah’ın yoluna çağır; ve onlarla en güzel en inandırıcı yöntemlerle tartış”

“İnsanlarla akılları miktarlarınca konuşun”

“Sevindirin, nefter ettirmeyin,kolaylaştırın, zorlaştırmayın”

Şimdi bu ilkeler ışığında bakın ne yapıyor.

Bir insanı sonuna kadar dinliyor. Ve sonra sakin ve çok inandırıcı bir biçimde izah ediyor.

Çok farklı yerlerde olmasına karşın onun zihin dünyasına onun alışık olduğu bir dil ile hitap ediyor.

Herkese aynı şekilde cevap vermiyor.

Zaman zaman insanların zihinsel dünyalındaki taşları oynatmaya özen gösteriyor ve doğruları bulmasına yardımcı oluyor.

Yoruluyor mu, yoruluyor.

Ama insan. İşte insan

İstanbul’da doğup büymüş. Bundan hiç söz etmiyor. Marmara İlahiyat mezunu. Yüksek Lisansı sosyoloji üstüne.

En güzel bir çok yanı var.

İnce esprileri var. Bilki espri yapan insan zeki bir insandır. Çok zeki bir insan.

Dost bildiklerinin hep yanında

Yardımında.

Çok becerikli.

Yahu sanki ALLAH (c.c) ÖZENE BEZENE YARATMIŞ.

Beşer olmaktan, insan olabilmeyi başarmış bir insan.

Allah (c.c) ilmini arttırsın. (Taha suresi, ayet 114)

Leave A Reply

Your email address will not be published.