TERS BAĞLANTI

0

Türkiye 90’lı yıllardan bu yana yüksek öğretimde hızla açılan yeni üniversitelerle birlikte yüksek okul mezunu vermeye başladı.

İlk öğretimin zorunlu olduğu bir ülkede orta öğretim ve yüksek öğretimin okul ve öğrenci yönünden artış göstermesi normaldir. Ancak, iş öyle bir noktaya geldi ki yüksek okul yani liseden sonraki üniversite olayı çılgın bir gelişme gösterdi.

Üniversite iki amaca hizmet eder. Birincisi mesleki eğitimdir. İkincisi ise ilmi eğitimdir. Şimdi şunu peşin peşin söyliyelim: Bugünün Türkiye’sinde 200’den fazla üniversite var. Bu üniversitelerin içinde enazında 6-7 tane fakülte var. Pekçok fakültenin yanında bunun 2-3 katı yüksek okul var. Ayrıca açık öğretimler var. En yeni veya en küçük kapasiteli üniversitelerde enazından bin öğrenci olmakta. anne porno

Kesin sayıları bilen varmı, bilemiyorum ama 20 bin, 30 bin öğrencisi olan üniversitelerimiz var. Yani sadece üniversitelerde okuyan öğrencilerimizi artık milyonlarla ifade ediyoruz.

Pekçok üniversitenin 2 yıllık yüksek okulları var. Ve bu yüksek okullar her ildeki ilçelere dağılmış durumda. Örneğin İznik’te Uludağ Üniversitesine bağlı 5 adet Meslek Yüksek Okulu var. Yüksek öğrenimdeki okuyan sayısı çok çok fazla.

Şimdi gelelim bu okullardaki eğitimin kalitesine. Kalite var mı?

Yuvarlak bir hesapla bu 200 civarındaki üniversitelerde 1800-2000 civarında fakülte oluyor. Bundan başka bu üniversitelere bağlı toplamda 3500-4000 civarında meslek yüksek okulu var. Yani enazından 5000 okul için 40-50 bin öğretim üyesi olması lazım. Bu öğretim üyelerinin profesör ve doçent olması lazım. Peki, Türkiye’de bu sayılarda öğretim üyesi var mı? Yok. Ayrıca bunlarında çok iyi yetişmiş olması gerekir. Ne yazık ki bunlar hiç yok.

Ben bazen rastlıyorum. İznik’te olan Meslek Yüksek Okulu öğrencilerine. Soruyorum, öğretim üye yetersizliğinden okulda profesör yok, doçent yok. Eee kim öğretecek size bilgiyi diye soruyorum. “-İşte, Bursa’dan öğretim görevlisi geliyor” diyorlar. Hatta, Adliyeye giderken arabaya bindirdiğim gençlere meslekleri ile ilgili sorular soruyorum. Cevaplar yetersiz. Belli ki öğrenememişler. Neden? Öğreten yokta ondan.

Tıp fakültelerinde kuraldır: Her öğrenciye bir kadavra(yani ölü) olacaktır. Öğrenci, hocası anlatırken o ölünün anlatılan organını bizzat inceleyecek, kesecek, en ince noktasına kadar tetkik edecektir. Bunları tam bilecek ki örneğin serçe parmağındaki rahatsızlığın tedavisi için gerekli tanı ve tedaviyi uygulayacaktır. Örneğin, parmaktaki “şeytan tırnağı”nın ne olduğunu bilecek ki tedavisini yapacaktır. Kısacası kadavra üzerinde günlerce aylarca inceleme yapacaktır. Oysa, bugün pekçok tıp fakültesinde 20-30-40 öğrenci bir kadavra üzerinde inceleme yapmak zorunda kalmaktadır. Tabi, buna benzer pekçok sıkıntı, yetmezlik, imkansızlık eğitimi olumsuz etkilemektedir.

Aynı sıkıntıları Hukuk alanında da çekmekteyiz. Sanırım 140’ın üzerinde hukuk fakültesi var Türkiye’de. Ama o kadar öğretim üyesi yok. Onun için pekçok üniversitenin hukuk öğrencileri “Hukukçu” olamadan mezun oluyorlar. Bu arkadaşların bir kısmı hakim, savcı oluyor, bir kısmı avukat oluyor, bir kısmı da meslek dışı işlerde çalışıyor.

Zaten, en büyük sıkıntılardan biri de meslekle ilgili olmayan işlerde çalışmak zorunluğu. Jeolog olmuş bir tanıdığım oto bakım, servis işleri yapıyor. Gıda Mühendisi olan kızım süper markette mağaza müdürlüğü yapıyor. Buyrun tablo bu.

Kısacası iyi yetiştiremediğimiz gençleri birde hangi iş bulmuş ise orada çalıştırıyoruz.

Bakın bakalım bu kadar çok üniversiteden yetişmiş mezunlarımız, hatta öğretim kadroları ve üniversitelerimiz Dünya sıralamasında nerede? İlk onda, ilk yirmide, ilk ellide yok. Yüzlerden sonra arayın Türkiye üniversitelerini.

Tablo bu kadar acı, bu kadar perişan. Artık her sahada toplumlar, devletler nüfus çokluğu ile yada sayı çokluğu ile değerlendirilmiyor. Kalite, kalite, kalite, aranan bu.

Bu üniversitelerden mezun olan gençlerimize iş aramada sorulan şu: Nereden mezunsun, ODTÜ mü, İTÜ mü. Yani iş alemi Orta-Doğu Teknik Üniversitesi’nden yada İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olmuş adama iş kapılarını açıyor. Ötekilere hiç itibar etmiyor.

Şu memleketi seven, şu insanları seven, şu devleti seven seçilmiş insanlarımızın artık yüce mecliste yeni üniversitelere onay vermemesini, aksine mevcut üniversitelerde kaliteye yönelecek tedbirler üzerinde çalışmalar yapmasını diliyoruz.

Bizim yapacağımız bu kadar.

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.