Ne Diyelim Ki?

0

Bundan yıllarca önce bir kitap okurken ünlü düşünür ERASMUS ismine rastlamıştım ve bu bende büyük bir panik yaratmıştı. Ve bu panikte bir hayli sürmüştü.

Erasmus’un hiç bir kitabını okumamıştım, onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

Öyle ki düşünmeye başladım: Bu dünyayı bırakıp gideceğiz, daha bir çok şeyi öğrenemeden, bilmeden bu bende büyük bir panik yaratmıştı.

Daha sonra elverişli bir sırada bu hususu hocam ve müdürüm olan kimseye açtım.

O da bana, -Erdoğan, her şeyi bilmek mümkün değil, kendine belli bir hayat görüşü edinirsin, öte yandan olabilen gelişmeleri izlersin, olur biter dedi.

Bir kez bu konuyu geniş ve ayrıntılı bir biçimde yazdım.

Erasmus’un bir kitabını buldum Adı: “DELİLİĞE ÖVGÜ” bu kitabında Erasmus diyor ki; Kendini bilge sanmak, deliliğin ta kendisidir. İnsanın tüm zincirlerinden kurtulmasını ve salt özgürlüğe kavuşmasını sağlayan konum, delilik değil midir?.

O yüzden ki bir sohbet, bir görüşme sırasında düşüncelerimi açıklamaya çalışırken kimi kez bu doğrudur demem. Ve kimi kez de eklerim benim dediğim doğru diyecek kadar aptal değilim. Ben böyle düşünüyorum derim. Belki başka görüşler ortaya konduğunda onlar bana daha yakın gelecek.

O yüzden ki pek iddialı konuşmam, iyi bilmediğim bir konuyu da anlatmam. Geçenlerde birkaç arkadaşla birlikte oturuyorduk. Sokrat’ın çok ünlü bir sözünü söyledi isim vermeden. Aaa dedim, Sokrat ölmemiş.

Bir başka arkadaş için dedim ki; Halikarnas Balıkçısı’nı okuduktan sonra Sokrat hakkındaki düşüncelerim değişti, diyor. Çünkü Sokrat daha sonraki yıllarda zenginlerin içine girer.

Şimdi itiraf edeyim oğlumdan çok şeyler öğrendim. Onunla birlikte olduğum sırada özellikle onu dinliyorum. Kimi konuları öylesine geniş ve anolojik bir biçimde dile getiriyor ki bu çok hoşuma gidiyor. Yeni bir şeyler öğreniyorum. Yaşım 70’in üzerinde, rahatsızlıklarım var, fakat bunlardan şikayetçi değilim.

İnsanın bir çok zindanları var. Bunlardan kendini kurtarmadıkça gerçek bir insan olamaz. Bu zindanları yeri geldikçe uzun uzun anlatmaya, açmaya çalışmak istiyorum. Ancak ondan sonra insanoğlu olması gereken ve olma sürecine girmesi gereken üç evreyi aşması gerekiyor. Peki nedir bu üç aşama. Önce bilinçlenme, daha sonra seçme ve son olarak yaratıcı özelliği.

Bu özelliklerini taşımak için insanın önünde dört zorlayıcı güç vardır. Şimdi bunlara çok kısa bir biçimde değineceğim. Daha sonraki yazılarımda bunlara daha geniş ölçüde ele almayı düşünüyorum.

“Düşünüyorum öyleyse varım” Descartes önce her şeyden şüphe etmiş daha sonraları bu kerteye varmıştır. Bide “duyumsuyorum öyleyse varım” noktasına erişmiştir.

Lamus “ başkaldırıyorum öyleyse varım” noktasında aslında insanın varoluşunda bu ölçütte doğrudur.

Bunları daha ileride analitik ve bilimsel bir düşünce ile yorumlamaya çalışacağız. Harrison’un yaşımızın kültürel tarihi adlı kitabında çok dikkat çekici bir yan vardır. Teşekkür başlığı altında Minnettarlık felsefesi için Epikuros’a teşekkür etmek istiyorum, zira kendinden önce yaşamış olanlara minnet duymak insanı geleceğe dair umutsuzluğa kapılmaktan korur.

Hadi buna Epikuros’un bir sözünü de ekleyelim “ insan hem gençliğinde hem de yaşlılığında kendini felsefeye vakfetmelidir ki yaşlanırken geçmişe minnet duymanın nimetleriyle genç kalabilsin. Ahmak olanın hayatı minnetsizlik ve kaygıyla geçer. Fikri yalnızca geleceğe yöneliktir. Geçmişte var olanın iyiliğini unutur ve daha bu günden yaşlı bir adam oluverir.

Herkesin herkesten öğreneceği bir şey vardır. Biz çok nankör ve vefasız olabiliyoruz. Bize bir şeyler öğreten ya da hatırlatmaya çalışan bir kimseye bir şeye teşekkür etmek zerafetinden bile yoksunuz. Başkanlarıyla bir araya geldiğimizde fikri yönden, zihni açıdan zenginleşmek ve böylece, kendimizi, hayatı, insanın tabiattaki rolünü anlamak gibi bir çabamız ne yazıkki yok. Üzücü bir şey ama her şeyin olduğu gibi bununda bir çaresi vardır.

Her hün yeni bir şeyler öğrenmekten daha büyük bir zevk varmı?

Bir Hadis-i Şerif “iki günü birbirine eşit olan aldanmıştır” der.

Her gün yeni keşifler yapılıyor, bunlar insanı sevindirmez mi? Bir yaşama sevinci vermez mi?.

Bir uzman Psikolog “Küçük Prens’i Okuma Rehberi” diye bir kitap yazmış. Merve Otçeken Küçük Prens hangi yaşam biçimlerini eleştiriyor gibi bir soruya verdiği yanıtta birkaç şey sayıyor. Bana göre bunların en önemlisi kibir. Ah şu kibirimizi bir yenebilsek.

Leave A Reply

Your email address will not be published.