İNSAN VE SU

0

Bilmiyorum izliyor musunuz? Bir süreden beri Deniz Bayramoğlu CNN’de son derece ilginç programlara imza atıyor.

Bu programlar büyük ölçüde bilimsel konuları kapsıyor. Öyle ki insanoğlu hem kendini hem kainatı ve bu kainat içindeki yerini daha iyi anlamasına neden olabiliyor bu tür programlar.

Geçen günkü programın adı “Evrenin Ve İnsanın Sırları” adını taşıyordu.

Bana öyle geliyor ki izleyen bir kimseye çok büyük ölçüde yardımcı olmuştur.

Bir insan olsun ki satmamış olsun ben kimim, bu dünyada işim ne, nereden geldik nereye gidiyoruz.

Normal bir insanda zihinde bir günde 7 bine yakın düşünce geçiyormuş. Eh az değil bu.

Birçok insan, filozof, sanatçı, yazar bu konu üstüne düşünmemiş ya da bir eser yazmamış, yapmamış olsun.

Bu husus aklıma gelince hep Gougin’in “Nerden geliyoruz, neyiz, nereye gidiyoruz” adlı tablosu geliyor. Müthiş bir eser. Mavi ağırlıklı.

Bundan yıllarca önce bir kimse gelmiş ve bir okul salonunda konferans veriyordu. Konferans sırasında bir şey dikkatimi çekti. Sözünü ettiği ve slaytlarını gösterdiği tapınaklarda ve o dinin paradikması içinde hep su yer alıyordu.

Yine bir gün bir eczacı bir kızımla oturuyorduk. Söz nerden açıldı da oraya geldi pek hatırlayamıyorum. Ama ne ki şunu söyledim “Sinirlendiğinde bir bardak su iç”. Bak göreceksin öfken yatışacaktır.

Yine bir gün evde sohbet sırasında öfke aklı giderir, insan aklı kontrol edemez. Öyle ki bunun sonucunda ağzından ne çıkıyor bilemez, dedim ve ekledim.

Peygamber Efendimiz de bir insandı ve zaman zaman kızdığı oluyordu. Hatta kızdığı zaman anlında bir damar şişermiş. Pekii ne yaparmış o zaman. Hemen oturur. Yine geçmezse gidip abdest alırmış.

Kainatın meydana gelmesi konusu insanoğlunun en çok merak ettiği konulardan biri olmuş.

Bütün bilim adamlarının üstünde ittifak ettikleri bir teori Big Bang, yani büyük patlama dediğimiz olay.

Bir çekirdek düşünün, onun içinde bir takım bilgiler var. Ve bunun sonucunda meydana gelen şeylerde bir çekim gücü oluyor. O sırada yıldızlar, galaksiler oluşuyor. Atom altı parçacıklar oksijen ve helyum öte yandan bir takım elementleri meydana çıkarıyor.

Oluşan bu kimya, canlıyı meydanda baş göstermesine neden oluyor.

13,5 milyar önce meydana gelen büyük patlama, 4 milyar yıl önce dünyada ilk canlının ortaya çıkması için “İnce Ayar” denilen bir ortamı hazırlıyor. Gaz ve bulut yağmurları sonucu atmosfer ve denizler görülüyor. Biz okul yıllarında kimya laboratuvarında bir deney sonucunda su meydana getirdiydik. O formülü unutmama mümkün değil. H2O. Yani Hidrojen ve Oksijen birleşmesinden su meydana geliyor.

Yine yağmur sularındaki o ince ayar olmasa da idi, üzerimize kezzap olarak yağardı.

Beynin ve insan vücudunun 70’i sudur.

Yine o programdan öğrendiğimiz bir gerçek var. Su zerreciklerinde korkunç bir titreşim var. Yeni gelişmeler gösteriyor ki suyun hafızası var, bilgiyi kaydettiğini ve taşıdığını biliyoruz artık. Emoto suya bazı frekanslar gönderdi ve baktı ki suya kötü şeyler söylendiğinde ve her dinde dua edildiğinde suyun frekansı değişiyor.

Bunu mikroskop altında gördü. Hücrelerimizin 70’i sudur. Yani önemli olan suyun frekansını bozmamak.

Susuz bir hayat düşünemezsiniz.

İnsanoğlunun ilk kez yerleştikleri yerlere ve ilk kez kentler kurdukları yerlere bakarsanız hep su kıyıları olmuştur. Ya bir deniz kıyısı, ya da akarsu kıyısı, ya da bir göl kıyısıdır.

Büyük medeniyetlerin boy gösterdiği Mezopotamya öyle değil mi? Mezopotamya Grekçe iki nehir arası anlamına geliyor.

Sümerler, Akad’lar, Babil’ler, Asur’lar.

Bilinen ilk büyük medeniyetlerin yer aldığı yerler değil mi?

Uzaya giden insan gittiği gezegen, uydu her neyse, ilkin orada su var mı, yok mu diye bakmıyor mu?

Gerçi farklı koşullarda yaşayabilen canlıların olabileceği kanıtlandı. Ama ne var ki canlılık, hayat çok büyük ölçüde suya bağlı, suyla ilintili.

Düşünün bir kez çölde uzun bir süre kalan bir kimseyi, bir süre sonra serap görmeye başlıyor. Bir vaha, bir subaşı, bir ağaç altı.

O bölgelerde biten bitkilerde, bir kaktüs örneğin çok miktarda su barındırıyor. Ha keza deve o yörenin hayvanı genelde onlarda hörgüçlerinde çok miktarda su taşıyorlar.

Yağmura ne dersinin? Üzerinize kezzap olarak yağmıyor. Ve yağarken de sizi hiç incitmiyor.

Yağmurdan sonra ki tabiatı bir düşünün. Nasıl çiçeklere, ağaçlara bir canlılık sergiliyorlar.

Yok ya aklı olan insan için her şey bir ibret vesikası.

Allah(c.c.) ne diyor Enbiya Süresi, Ayet 30 da “Ve bütün canlıları sudan yarattık”.

Eh ben ne diyeyim artık.

Birçok rahatsızlıklardan muzdarip olan termal tesislere, kaplıcalara gönderiyor hekimler.

Hatta öyle ki su içinde doğum yapan kimseler yahut doğum yaptıran hekimler var. Termal tesisler de, kaplıca tedavileri sırasında şifa bulan birçok kimse var. Hidroterapi üstelik tıp tarihinde yeni bir tedavi yöntemi değil. Çok eski Roma döneminde bu tip tedavi yerleri vardı.

Özellikle inme ve bunun yanında bir çok fiziksel rahatsızlıklar bu tedavi yolu ile iyileşme imkanına sahip olabiliyorlar.

Şimdi daha açık bir biçimde anlaşılıyor galiba. Annem dua ederken “Su gibi aziz ol” derdi.

Nasıl aziz olmasın ki?

Leave A Reply

Your email address will not be published.