MALATYA: TARİHİN VE DOĞANIN KAVŞAĞI

0

“Bir şehir düşünün…
Güne, kayısı çiçeklerinin kokusuyla başlıyor, akşamını Fırat’ın serin meltemiyle kapatıyor. Arasında ise binlerce yıllık bir tarih, koca bir kültür hazinesi ve insanın ruhunu ısıtan bir misafirperverlik var. İşte o şehir, Malatya.”

Malatya’nın tarihi, bir arkeoloğun hayal defterini süsleyebilecek kadar zengin. Aslantepe Höyüğü, sadece toprak altında saklı taşlardan ibaret değil; insanlık tarihinin en eski yönetim yapılarından birinin kanıtı. M.Ö. 5000’lerden kalma bu topraklarda ilk kralların, ilk yönetim odalarının, ilk toplumsal düzenin izlerini bulmak mümkün.

Roma döneminde “Melitene” adıyla anılan şehir, imparatorluğun doğu sınırını koruyan önemli bir garnizondu. Bizans zamanında ticaretin kalbinde atmış, Selçuklular döneminde ise ilim ve sanatın kalesi olmuştu. Bugün Battalgazi surlarının önünde durduğunuzda, taşların arasında dolaşan o derin tarih nefes alıyormuş gibi gelir.

Malatya dendiğinde kayısının altın sarısı hep akla ilk gelen olur. Haklı da… Dünya kuru kayısısının neredeyse %80’i bu topraklardan çıkıyor. Ama bu şehir, sadece kayısıyla övünmez; buğdayından üzümüne, arpasından pancarına kadar çeşit çeşit mahsul yetişir.

Kayısı bahçelerinde yazın öğlen vakti yürüdüğünüzde, hafif esen rüzgârla birlikte o tatlı kokunun burun deliklerinizden kalbinize kadar işlediğini hissedersiniz. Belki de bu yüzden, Malatya’da kayısı sadece bir meyve değil, bir yaşam biçimidir.

Her şehrin mutfağı, kültürünün aynasıdır. Malatya mutfağı ise tam anlamıyla bir masal kitabı gibi…
Analı Kızlı Çorba – Annenin sevgisini, kızın zarafetini, bir sofrada buluşturan, yoğurtlu ve etli, sabırla yapılan bir çorba.
Kağıt Kebabı – Kuzu etinin sebzelerle sarılıp fırında pişmesiyle ortaya çıkan, kokusuyla komşuları sofraya davet eden lezzet.
Kayısı Tatlısı – Kuru kayısının içi bademle doldurulur, şerbetle taçlanır; her lokması tatlı bir veda gibi.
Köme ve Pestil – Bağ bozumu zamanı yapılan, kışın soba başında yenen enerji dolu atıştırmalıklar.

Malatya’da yemekler, sadece karnı doyurmaz; sizi bir hikâyenin içine çeker. Sofraya oturduğunuzda “Bu yemek nenemden kaldı” diye başlayan cümleler, bir anda sizi yüzyıllar öncesine götürür.
Malatya, yıl boyunca farklı etkinliklerle kültürel nabzını yüksek tutar. Kayısı Festivali, hem üreticilerin hem de halkın emeğini kutladığı bir şenliktir. Malatya Uluslararası Film Festivali ise şehri sinema tutkunlarının buluşma noktası hâline getirir.

Şehrin merkezinde gezerken, bir çay ocağında oturmuş yaşlı amcaların tavla sesleri arasında kaybolur, ardından yerel pazara gidip baharat, kuru meyve ve el işi ürünlerle dolu tezgâhların renk cümbüşünü izlersiniz.

Levent Vadisi, 240 metre yükseklikteki cam seyir terasıyla nefes kesen bir manzara sunar. Günpınar Şelalesi, yazın kavurucu sıcağında bile yanınıza serinlik getirir. Fırat Nehri ise şehrin bir başka yüzünü, dinginliğini gösterir.

Malatya, “gel ve yaşa” diyen bir şehir. Onun ruhunu anlamak için Aslantepe’de geçmişe, kayısı bahçelerinde doğaya, mutfağında ise insanına dokunmak gerekir.
Yolunuz düşerse, elinize fotoğraf makinesini değil, boş bir defter alın. Çünkü bu şehir, size anlatılacak onlarca hikâye, yazılacak yüzlerce satır hediye edecektir.

Leave A Reply

Your email address will not be published.