HAK’KIN SUİSTİMALİ

0

Hak’lar ve yükümlülükler. Bu iki taraflı ortaya konulan kavramlar yaşamımızda çok önem arz etmektedir.

Hukukun temel ilkesi olan hak’tır. Bu “hak” dediğimiz sayılamayacak kadar çoktur. Hak; hem adaleti ve hemde insan olarak her an, her saniye varlığımızı, var oluşumuzu yani hür olmanın varlığını ifade eder. Bunları çoğu kez hürriyet diye özgürlük diye tanımlarız.

İnsanın varoluşundan gelen bu hakları hukuk düzenine koyunca sayısız ve sınırsız diyebileceğimiz haklarımızın olduğunu zannederiz. Aslında bu sayısız ve sınırsız görünen haklar yine başka haklarla sınırlandırılmıştır. Bu haklar herkese verilmiştir ama bu hakların sınırlarıda kişinin hakları ile sınırlandırılmış olur.

Bu benim hakkım dediğimiz, bir başkasının hakkına kadardır. Yani bu hakları sınırsız bir şekilde kullanamayız.

Sesinin çıktığı kadar bağırabilirsin ama başkasını rahatsız edemezsin. O zaman hak yaşadığın ortamda sınırlanacaktır. Kimsenin olmadığı yerde, örneğin dağda istediğin kadar bağırabilirsin ama o dağda bir kişi bile senin bağırmandan rahatsız oluyorsa bağıramazsın. İstediğin kadar yüzebilirsin ama senin yüzdüğün yerde deniz canlılarını rahatsız edemezsin. Çünkü orada o canlıların bile hakkı var.

Haa ne oluyor? Hak, zamana göre zemine göre sınırlanabiliyor. Niye? Çünkü senin “hakkım” dediğin şey başkalarınında haklarına kadardır, öteye gidemez, orada kalmak zorundasındır. Giderim, yaparım, ederim dersen karşına müeyyideler yani yükümlülükler bir başka deyiş ile hakların korunması zorunluluğu çıkar.

Hangi hak olursa olsun bunun bir yere kadar olduğunu kabul etmek zorundayız. Hani bu birazda bal peteğine benzer. Petekteki o içi bal dolu beşgenler birbiri ile örtüşmüştür. Ama alarında hiç boşluk yoktur. Baktığınız vakit bir tablo gibidir, sanki mozaik tablosu gibi.

O zaman hakların varlığı yanında hakların korunmasıda önem arz eder. Hakların korunması önce hak sahibinin hakkını bilmesi yada bilebilmesi ile başlar. Bu hakların sınırlarını kendisi çizebiliyorsa yani “benim hakkım buraya kadar” deyip ona uyabiliyorsa hah işte işin tam olgunluğuna ermişiktir.

Hakkının sınırlarını bilemiyor veya bu sınırları aşıyorsa o zaman karşımıza müeyyideler çıkacaktır. Bu müeyyideler az veya çok olabilir. Karşındakinin hakkına tecavüz söz konusu olunca o kişinin “dur bakalım” demesi bile bir müeyyidedir. Ama sen durmayıp devam ediyorsan o zaman karşındaki hak arama yoluna yani kısacası yargı erkine başvurabilir ve seni cezalandırır.

Ne oluyor? Yasalar hakları koruyor.

Bazı hallerdede bu hakların suistimali yani kötüye kullanıldığıda oluyor. O zamanda yine hakların korunması gerekiyor. Zira, kötüye kullanımında müeyyidesi var. Peki aksama olur mu? Olur.

İşte işin ince tarafı bu.

Üstün demokrasi anlayışında yada daha geniş bir anlamda “hukukun üstünlüğü” ilkesi esasından hareketle hakkını kötüye kullanımı önlenebilir.

Nereden geldi bu hukuk bilgileri aklımıza dersek onu da açıklayalım.

Medyada bazı kanallar, bazı programları yapanlar var. Onlar getirdi aklıma.

Örneğin yine o bazı kanallar hergün aynı programları tekrar eder, dururlar. Nedir, nedendir diyecekseniz biraz izleyince anlıyorsunuz.

Önümüzdeki nisanda yapılacak Anayasa oylaması için propaganda aleti olarak kullanılan programlar. Bunların en başında da Rahmetli Menderes’in idamı ile ilgili görüntü ve konuşmalar. Ölmüş kişilerden meded ummak. Hem ayıp, hemde günah ve tam bir hakkın kötüye kullanılması olayı.

Rahat bırakın. Menderes’leri rahat bırakın. Onlar kalplerimizde rahat uyusun.

Onları değil Anayasa oylamasına, hiçbir şeye alet etmeyin.

Ne yazık ki bu olaylarda hakkın kötüye kullanılmasının müeyyidesi yapılmamaktadır. İşte bu müeyyideyi tam zamanı olan bu günlerde uygularsak o bal peteği gibi herşey güzel olur.

Ama bu aşamada hakların korunacağını da pek sanmıyorum

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.