GENLER ÜSTÜNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR VE KUANTUM FİZİĞİ İLE HAYATA BAKMAK

0

“Allah’ım sen çocukları, bebekleri

doyur”

Hanife SUNAR

Friedrich Dürrenmatt “Babil’e Bir Melek İniyor” adlı oyununun bir yerinde Kurrubiye melek şöyle seslenir: – Çok güzel, hep bunu hatırla, çünkü bu andan itibaren sen, elinin üstünde dans ettiğin, seni hiçlikten yaratandan ayrılmış bulunuyorsun.

Evet, insanoğlu dünyaya adım attığından bu yana bir mücadele içine girmiş. Hayatta kalmak, hayata tutunmak için bir yandan hayatı anlamaya, algılamaya çalışırken acaba hayata daha sağlam ve güçlü bir biçimde tutunabilmek için bu verilerden, bulgulardan da olabildiği ölçüde yararlanabilirim diye düşünmeye başlamış.

Evet hayat gerçekten bir mucize.

Eğer hayranlık duyulacak bir şey varsa tek ve biricik şey hayat.

Eşim rahmetli her yemekten sonra “Allah’ım sen çocukları ve bebekleri doyur” diye dua ederdi.

Neden ki onlar büyüyecekler, serpilecekler yani sözün kısası hayat sahibi olacaklar ve hayattaki, hayatın sürüp gitmesindeki rolü üstleneceklerdi.

Bilmiyorum izliyor musunuz? M. Bahadır Dinçaslan şu sıralar çok derinlikli, insanı bir hayli düşündüren, uçsuz bucaksız yerlerde dolaştıran yazılar yazıyor. LOCUS AMOENUS, bunun ne demek olduğunu biraz sonra açıklayacağım. Bu ideallerin versiyonları biyolojik köklere dayanıyor, diyor ve devam ediyor. Bunun en meşhur örneği, yazılı ve görsel sanatlarda ki “Locus Amoenus” motifi. Huzurlu yer yahut munis yer diye çevirebiliriz. İnsanoğulları bir şeyler ürettiğinden beri nerede ise hep böyle bir yer tasvir etmiş. Hangi kültürden ya da hangi coğrafyadan gelirse gelsin, insanlar ekseriyetle belli bir manzarayı güzel kabul ediyorlar.

Bunun üç belirgin bileşeni var. Su, ağaç ve çimen.

Kimi bilim adamları bunun genetik olduğunu söylüyorlar. Ve sebeplerini de açıklarken çok ikna edici şeyler söylüyorlar.

Ve bu idealleştirmeler bir birinden doğarak en grift manevi arayış, açlık ve özelliklerimize göre şekillenerek, süfli ve iptidai olanla rabıtası iyice belirsizleşerek yok olmuş gibi görünen sanatı ve kültürü doğuruyor. Ve ideal yoksa sanat, bilim ve kültürde yok.

Ve bilim insanının yaşadığı hayat serencamı içinde karşılaştığı kimi şeylerin nedenlerini araştırmaya koyulur. Ve bu soruya yanıt bulmaya uğraşır.

Bu seyrü sefer sırasında tespit ettiği her bulgu onu çevresini, dünyayı ve evreni ve bu dünya içinde insanın yerini anlamaya sürükler.

Batlamyus’un coğrafyası ile bu günün coğrafyası bir mi? Galileo ile Kopernik aynı şeyleri mi söylüyorlar.

Hayır!

Mendel kalıtım yasalarını tespit etmişti.

Fakat öyle ki bu gün genler üstüne yapılan araştırmalar insanı şaşırtacak boyutta.

Kimi nedenlerle hasara uğramış, DNA tamir edilebiliyor. Diyelim ki bir veba salgını sırasında iyiden iyiye hasara uğrayan DNA’lardan, hayatta kanlar var. Ve onlar yardımı ile hayat devam ediyor.

Yeni organlar yapılabiliyor.

Genetik şifreler yoluyla bütün özelliklerimiz taşınıyor.

Bu Jung’un tespitiyle günümüz insanının gündelik yaşamına bile yansıyabiliyor.

Bir mağarada yaşayan insan kış geldi mi, nasıl ısınma derdine düşer, odun toplar ateş yakar ve ürperti duyar ise, aynen günümüz insanı da kış girdi mi aynı ürpertiyi duyuyor.

Hele hele kuantum fiziği ile gelenler insanoğlunun hayata bakışını büsbütün değiştirdi. Bütün algılar alt üst oldu.

Atom altı parçacıkların keşfi ile bir başka dünyaya kapı açıldı.

Demokritos bölünmeyen en küçük parçaya atom denir diyordu. Oysa görüldü ki bir atomda proton ve nötrondan meydana gelen bir çekirdek ve etrafında elektronlar var. Elektron alış verişi var.

Einstein buna bir başka boyut getirdi. İnsanoğlu gördü ki enerjinin yoğunlaşmış şekli maddeyi meydana getiriyor.

Biz maddeyi üç boyutlu sanıyorduk.

Buna zaman boyutu eklendi. Kur’an-ı Kerim sonsuz boyutlardan söz ediyor. Görecelik kuramı insanı dünyaya, olup bitenlere bir başka gözle bakmaya itti.

Abdüsselam birleşik alan teorisini buldu ve Nobel ödülünü kazandı.

Schrödinger’in Kedisi deneyi bize bir maddenin hem canlı, hem ölü olabileceğini gösterdi.

Nükleer güç keşfedildi.

Oppenheimer atom bombasını yaptı.

Nükleer güç tıpta da kullanılıyor.

Genler üstüne yapılan araştırmalar, yeni ırkların, türlerin ortaya çıkmasına neden olurken, insanı da çok büyük ölçüde rahatsız etti. Genetiği oynanmış GDO’lu besinlerin insan vücudunda yaptığı tahribatın haddi hesabı yok. Bu fark edildi ama…

Nobel dinamiti bulduğu zaman bunun insanlığın yararına kullanılacağını düşünmüştü. Oysaki gördü ki hiçte öyle olmadı. O yüzden ki Nobel ödüllerini koydu. İnsanlığın yararına yapılan Tıp, Fizik, Kimya, Edebiyat, Ekonomi dallarında önemli gelişmelere imza atan kimselere ödül verildi.

Yapılan kötülüklerin kefareti nasıl ödenecek?

Not: Kolay anlaşılsın diye ayrıntılara girilmemiş, olabildiği ölçüde bilimsel terimlerden uzak kalınmıştır.

Leave A Reply

Your email address will not be published.