Her değişen şey gibi edebiyat alanında da sürekli olarak bir takım değişmeler söz konusu olmuştur.
Tür olarak olduğu gibi ekol olarak da bir takım ekoller bir birini izlemiştir. Destanlar olarak başlayan bu iş dönüşerek Fecri Atı, Serveti Fünun, Hece vezni, 5 Hececiler, 1.Yeni, 2. Yeni, Serbestler falan diye ayrı ayrı ekollere ayrılabilir. Bu arada Divan Şiiri ve Halk Şiiri, Tekke Şiiri diye de ayrımsamak mümkün. Daha da ayrıntıya gidecek olursak, Mesnevi, Gazel, Rubai diye sınıflandırmak diye de mümkün bazı şiirleri.
Orhan Veli Kanık’ı şiirle uğraşmış, ya da ilgilenmiş kim bilmez ki.
Hele hele “Anlatamıyorum” adlı şiiri kimin hafızasında yoktur ki:
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Orhan Veli daha önce Varlık Dergisi’nde yayınlanmış şiirlerini Taş Mektep yıllarından arkadaşları olan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat’ın şiirlerinde yer aldığı Garip adlı bir kitap çıkarmış ve kitabın ön sözünde şiiri hakkında düşüncelerini de açıklamıştır. Adeta bir manifesto niteliğinde olan bu düşüncelerini buraya aktarmak gibi bir niyetim yok.
Orhan Veli o yıllarda arkadaşları gibi Beyazıt’taki Küllük Kahvesine giderdi. Küllük ünlü bir yerdi.
Bir takım insanlarda İstanbul Üniversitesi ana binası karşısında Marmara Kıraathanesine gider, orada sohbet ederlerdi.
Bizim gençlik yıllarında tartıştığımız konulardan biri de sanat sanat için midir, yoksa sanat toplum için mi, olmalıdır konusu idi.
Orhan Veli şiir üstüne düşüncelerinde sürrealizm üzerinde durur. Bu akım daha çok sanat sanat içinde tezine ışık tutuyor.
Orhan Veli çok genç yaşta öldü. Bir çukura düşüyor ve beyin kanamasından ölüyor.
Daha sonra ki yıllarda bütün şiirleri bir araya getirilip basılıyor. Düz yazıları da.
Yaprak Dergisinde yazıyor. Kimler yok o dergi de.
Daha sonraki yıllarda bu dergi tıpkı basım olarak bir gazete, dergi mi tarafında ek olarak veriliyor.
Belki yeri gelirse Melih Cevdet ve Oktay Rıfat’tan da söz etmek isterim. Bunları neden anlatmak ijtiyacı duydum.
İstanbul Aşiyanda ki buraları çok iyi bilirim. Rumeli Hisar üstü. Aşiyan arasında yapılacak füniküler hattı çalışmaları nedeni ile Aşiyan parkına 29 yıl önce yapılan şair Orhan Veli’ye ait heykel geçici olarak kaldırılacak.
Orhan Veli’nin
Rumeli Hisarına oturmuşum
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum.
Dizeleri bir vasiyet kabul edilerek cenazesi Aşiyan Mezarlığına defnedildi.
Ölümünden 38 yıl sonra heykeli sahildeki Aşiyan Parkına dikildi. Elinde bir kitap şairin heykelinin hemen arkasında ki martı da:
Başıma da konuyor aman martı kuşları
Dizelerinde esinlenerek, heykele eklenmiştir.
Ne ki füniküler hattı çalışmaları sırasında çevre sakinleri tarafından ve uzmanlardan bir takım itirazlar geldi.
Büyükşehir Belediyesi ağaçların kesileceği iddialarını yalanladı. Açıklama da, aynı bölgede taşınacak şekilde planlama yapıldığı kaydedildi.
Heykelin füniküler inşaatı sırasında kaldırılacağını belirten İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, çalışmalar bittikten sonra yerine konulacağını açıkladılar.
Burada dikkati çeken birkaç olay var. Onların altını çizmem gerek. Çevre halkı çevrelerinde sahip olduğu güzellikleri büyük bir özenle korumaya çalışıyorlar. Bu bir gerçek.
Öte yandan büyüyen kentlerde şehircilik ve bayındırlık bakımından yapılması gereken planlı bir takım çalışmalar var. Yapılan çalışmalar sırasında bir takım ilgili yerlerin, odaların görüşleri alınarak ve özellikle de çevre sakinlerinin düşünceleri de göz önün de bulundurularak yerine getirilmeye çalışılıyor.
Ne ki hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Yeter ki güzelliklerimizi olabildiği ölçüde korumaya çalışalım.
Hem o zaman patırtı daha az çıkar.