YAHU BURASI CENNET GALİBA ELMALI KÖYÜ ÇİVİSİZ CAMİ VE ALİÇ YAYLASI

0

Yahu dünya güzel bir yer. Bunu hiçbir insan inkar edemez.

Bunu birçok kimseden işittim, dinledim. Dünyayı gezen dolaşan ve oraların güzelliklerini gören, insanlarıyla oturup konuşan, onların kültürlerini tanımaya çalışan insanlar, en sonu Türkiye daha güzel diyorlar.

Bu hususta ciddi belgeseller yapan, Çoşkun Arol v.b gibi birçok kimseyi izlemek, seyretmek imkanı bulan kimseler, başka ülkeler ve oraların insanlar güzellikleri, kültürleri hakkında epey geniş bilgi sahibi olmuşlardır. İş bununla kalsa iyi.

Başında sık sık gidilecek, görülecek yerler hakkında resimler, bilgiler veriyor. Öte yandan bu konularla ilgili dergiler var. Başta Atlas alınmak üzere bir çok dergi sayabilirsiniz.

Şu bir gerçek ki 1950’den başlamak üzere şehirlere uzanan büyük göçler, kentler çok büyük ölçüde çirkinleştirdi.

Ve öyle ki gün be gün bozulan kentler çekilmez hale geldi.

Mimarisi, gürültüsü ve ilişkileri ile bir başka hal aldı.

Bu ara “Köye Dönüş” kampanyası başlatıldı. Ferdi Tayfun’un okuduğu “Hadi Gel Köyünüze Geri Dönelim” şarkısı bu işin parolası gibi idi. Ne ki bu da pek fayda vermedi. Köyler boşaldı.

Tarımla, hayvancılıkla uğraşan insan sayısıda gitgide azaldı. Bu bir sosyolojik gerçek.

“Züğürt Ağa” filmini dikkate alırsanız, köyde bir hayli hatır sayılır insanlar başka işlerle meşgul olmak zorunda kaldılar.

Bayramın 1. gününden başlamak üzere İznik’teyim. Oğlumla birlikte bir ara şöyle bir program yaptılar. Önce Elmalı Köyüne çıkalım, oradan Alıç yaylasına.

Hazırlıklar yapıldı. İlkin Elmalı Köyü’ne gidildi. Elmalı Köyü çok farklı bir yer bir hayli uzak ve bütün her yanı ormanlık.

Çivisiz Cami yanında indik. Günlerden Cuma idi. Cuma namazları. Çivisiz Cami’nde kılınıyormuş. Yeni bir cami yapılmış.

Çivisiz Cami çok büyük ölçüde dikkatimi çekti. Orada oturan arkadaşlarla oturup sohbet ettik.

Tam karşısında halen kahvehane olarak kullanılan bri yer vardı. Orada oturan arkadaşlara sordu, camiyi gezebilir miyiz diye.

Tabi, dediler açık, gezebilirsiniz.

Girdim, gezdim. Çok güzel bir cami. Yakında bir restorasyon yapılmış.

Yanımızda bir mimarlık tarihi hocası Dr. Öğretim Üyesi vardı. Ona sordum.

Bir hayli geniş bilgi vardı. Ne ki bunları dile getirmenin bir anlamı yok.  Yalnız öyle ki yapılması sırasında hiç çivi kullanılmadan ve özel bir ağaçtan yapılan cami de, restorasyon sırasında çivi kullanılmış.

Müthiş bir cami.

Bir ara yarım kalıyor, birinin mali yardımları ile tamamlanıyor.

Cami önünde fotoğraflar çektirdik.

Ve daha sonra Alıç Yaylası’nda arabalar elverişli bir yerlere çekildi. Oturacak banklar var.

Yiyecekler hazırlandı. Çay yapıldı. Yemekler yenildikten sonra biraz gezineyim dedim.

Alıç Yaylası’nda bir mescit var. Dikkatimi çekti. Caminin etrafında bir takım ağaçlar dikilmiş ve tahta kafesler içine alınmış. Belli ki değerli ağaçlar. Herhangi bir şekilde kırılmasınlar diye. Cami etrafında banklar vardı. Herhangi birine oturdum. Etrafımı seyretmeye başladım. Birçok ev vardı. En başta dikkatimi çeken iki şey oldu. Evler ahşap olarak yapılmış idi ve belli bir yüksekliğin üstüne oturuyordu. Ve aşağı yukarı her evde bir bayrak vardı.

Güzel bir çeşmesi, gürül gürül akıyordu. Bu tür çeşmelere genelde Çoban Çeşmesi denir.

Birçok kimse piknik için gelmişlerdi. Hamakları vardı ve eğleniyorlardı.

Top oynandı.

Ve orada bizim için BOZANİ diye özel bir yemek yapıldı. Peynir ve tereyağlı, tereyağından yapılan bir yemek.

Hüseyin amcanın anlattığına göre Alıç Yaylası önceleri Yörüklerinmiş. Uzun uzun anlattı.

Yok be.

“Havasına suyuna

Bütün alem kurban benim yurduma”

Ayten Alpman’ın o güzel sesinden bu şarkı geldi aklıma.

Ne yapayım?

Turizm ve tatil yapmanın rotaları uzun süredir değişti. Yani yalnız değil? Bilmiyorum farkında mısınız?

Leave A Reply

Your email address will not be published.