SUADİYE’DE BİR RESSAM İBRAHİM

0

Enine boyuna ve derinliğine inceler ve irdelerseniz bu sanat denilen şey bir başka şey.

Onu yapanda, yapanında ortaya çıkardığı şey, eser bir başka güzellikle öte yandan sanatçıyı da dikkatli bir biçimde gözden geçirebilmek imkanı bulabilirseniz sanatçıda güzel bir insan.

Sanatından başka bir derdi yok.

Dertlenen insandan da mutlaka güzel bir şey çıkar.

Bir kez şunu kabul etmek zorundayız. Nerede insan varsa, orada sanat var. Var olmuş.

Sonklair “Altın Zincir” adlı eserinde M.Ö 7000. Yıllarda bir mağara önünde avdan dönen bir adamın, dinlenme sırasında mağara önünde hiç farkında olmadan elinde bir çubukla o günkü bir av sahnesini çiziktirdiğini ve bunun farkına varınca da çok heyecanlandığından söz eder.

Sanatın özelliklede resmin öyküsü, serencamı bir hayli ilginçtir. (Sanatın Öyküsü, Bedrettin Cömert, Greco’nun estetiği ve daha bir çok kitap, dergi, makale)

Sanatın bir de oluştuğu, filizlendiği ve şaheserlere dönüşe bildiği iklimler, ortamlar gerek.

Büyük bir dikkat bizi Floransa’ya doğru götürür. Peki Floransa’da olan nedir? Şöyle bir bakalım. İyi kötü hep ticaretle meşgul olan Floransa’da yaşayan insanlar ve daha sonra Toskana ve başka komşu şehirlerde yaşayan insanlar görülmedik ölçüde ekonomik bir canlanma başlıyor, ardından toplumda artan refah sanata vakit ve para harcayabilen bir burjuvayı yaratıyor.

Edebiyatın, heykelin, resmin ve bilimin serpilip geliştiği ve Rönesans diye bilinen bir dönemin döl yatağı oluyor. ( İbrahim İdris, Burjuvanın Ana Yurdunda)

Fransa’da Lava adalarında, Anadolu da, Mısır v.s gibi yerlerdeki mağara duvar resimleri(Daniken) bize nerde insan yaşıyorsa orada mutlak suretle bir sanatın boy verdiğini işaret eder. Ben İbrahim’i bir rastlantı sonucu tanıdım.

Suadiye’de geziyordum. Bir baktım bir dükkanın önünde resimler. Hemen daldım. Ayak üstü biraz sohbet ettikten sonra, yine uğrarım diyerek yanından ayrıldım.

İkinci bir kez uğradığımda maksadım onu daha yakından tanımak, yaptığı resimlere bakmak, tedkid etmek. İbrahim Maraş Elbistanlı.

1985 yılında İstanbul’a gelmiş. Geldiği yıllarda bir fizik mühendisi ile tanışıyor. Bu sözünü ettiği mühendis ozon tedavisi üstüne bir takım çalışmalar yapıyor. Ve o arada bir buluşa imza atıyor.

Patent alabilmek amacı ile bir hayli uğraş, mücadele içine giriyor.

Bildiğim kadarı ile ozon tedavisi nükleer tıpta guatır tedavisinde ve birde diyabet hastalarının

iyileşemeyen yaralarının tedavisinde kullanılıyor.

Bu gazı nasıl hissedebilirsiniz? Yağmur yağdıktan sonra topraktan bir koku gelir, yükselir, o ozon kokusudur.

Kuantum fiziğine merak salmış bildiğiniz gibi Demokrit bölünemeyen en küçük parçaya atom diyordu. Daha sonra görüldü ki atom altı parçacıklar var. Bu hayli geniş bir alan .

Demokrit Marks’ın da doktora tezinin bir kolu.

Resim yapmaya başlamış. Resimlerini incelediğimizde sürrealist konseptler yanında, çok kez abstre, soyut resimler içinde bir takım fülu’da olsa kadın figürlerine rastlamak mümkün.

Birkaç tane figüratif resmi var. Ne ki bunlarda bir anatomi arıyor. Ben bunun çok yanlış olduğunu söyledim. Özellikle sürrealist ressamların en önde gelen isimlerine bakarsak, ne Picasso’da, ne Miro’da, ne Dali’de böyle bir şeye rastlamak, böyle bir şeyi görmek mümkün değil. Kimi kez Lavi gibi kimi kez akıtma gibi teknikler ile boyalar vasıtası ile bir şeyler ifade etmeye özen göstermiş.

Bir yandan vitray çalışmaları var. Bazı yerlere vitraylar yapmış.

Bir çok sanatçı ile birlikte olmuş, tanıdıkları var.

Çok açık bir şekilde demek gerek ki sanatsal bir yanı var. Ve bununla bir şeyler yapmaya, bir şeyler ortaya koymaya çalışıyor.

Öte yandan bir genç Dino’nun iki resmini çerçeveletmek için getirmiş. Onları çerçevelemeye çalışıyordu.

Dino, Fikret Mualla, Bedri Rahmi v.s v.s

Muhabbet uzayıp gitti.

Birde baktım akşam olmuş.

Leave A Reply

Your email address will not be published.