Ramazan ayı geldiğinde, Müslümanların günlük yaşamı kökten değişir. Gündüz oruç tutulur, akşam iftarla huzur bulunur ve sahurda gecenin bereketiyle güne hazırlanılır. Sahur, oruç ibadetinin olmazsa olmazıdır; gün boyu sürecek manevi ve fiziksel yolculuğun başlangıcıdır. Ancak sahur sadece bir yemek molası değil, aynı zamanda bir kültür, bir gelenek ve geçmişle bağ kurmanın özel anıdır.
Sahur, İslam inancına göre imsak vaktinden önce tüketilmesi sünnet olan son yemektir. Günümüz dünyasında çoğumuz çalar saatler veya telefon alarmları sayesinde uyanıyoruz. Ancak, geçmişte bu görevi üstlenen özel insanlar vardı: Musaharati.
Eskiden sokakları dolaşarak davul çalan ve maniler söyleyen insanlar, mahalleleri tek tek dolaşıp Müslümanları sahura kaldırırdı. Bu kişiler, sadece bir alarm görevi görmezdi; aynı zamanda mahalle kültürünün ve dayanışmanın bir parçasıydılar. Tarihsel kaynaklara göre, İslam tarihinin ilk musaharati, Hz. Muhammed’in müezzini Bilâl-i Habeşî’ydi. O, sahura kalkmanın önemini bildiğinden, gece boyu sokaklarda dolaşıp insanları uyandırırdı.
Bugün hâlâ bazı ülkelerde bu gelenek sürüyor. Lübnan’ın Sayda kentinde Abbas Qatish, yıllardır musaharati geleneğini yaşatan isimlerden biri. Ona göre, bir musaharati fiziksel olarak dayanıklı olmalı, yüksek sesli ve güçlü akciğerlere sahip olmalı. Çünkü her gece uzun mesafeler yürüyerek insanları uyandırmak onun görevi.
Mısır, Suriye, Sudan, Pakistan, Suudi Arabistan, Ürdün ve Filistin gibi birçok ülkede musaharati geleneği yüzyıllardır devam ediyor. Ancak modernleşen şehirlerde, yüksek apartmanlar, teknolojik alarmlar ve değişen hayat koşulları nedeniyle bu gelenek giderek unutuluyor. Endonezya’da hâlâ kentongan adı verilen bir yarık davul ile insanlar sahura kaldırılıyor. Bangladeş’te ise eski şarkılarla bu kültür yaşatılmaya çalışılıyor.
Sahurda yenilen yiyecekler, gün boyunca enerjik ve tok kalmamızı sağladığı için oldukça önemli. Bu yüzden, sahurda sadece karnımızı doyurmak yerine bilinçli beslenmek gerekiyor. Peki, sahurda ne yemeli ve nelerden kaçınmalıyız?
Kompleks karbonhidratlar: Tam buğday ekmeği, yulaf, kepekli ürünler gibi yiyecekler uzun süre tok kalmanıza yardımcı olur.
Protein kaynakları: Yumurta, yoğurt, peynir gibi protein bakımından zengin besinler gün boyu enerjinizi korur.
Sağlıklı yağlar: Zeytin, avokado, ceviz gibi yağ içeren besinler, sindirimi yavaşlatarak tokluk süresini uzatır.
Bol su ve sıvılar: Vücudun susuz kalmaması için bolca su içilmeli. Ayrıca, bitki çayları veya az şekerli kompostolar da iyi bir alternatiftir.
Aşırı tuzlu ve baharatlı yiyecekler: Turşu, işlenmiş gıdalar ve fazla baharat, gün içinde susuzluğu artırır.
Aşırı şekerli yiyecekler: Şekerli tatlılar, kan şekerini hızlıca yükseltip düşürdüğü için sahurda tercih edilmemeli.
Kızartmalar ve ağır yemekler: Kızartılmış yiyecekler mideyi yorar ve gün boyu ağırlık hissine neden olabilir.
Kafeinli içecekler: Çay ve kahve gibi içecekler vücuttan sıvı atımını hızlandırır ve susuzluğu artırır.
Bugünün dünyasında sahur, çoğu insan için bir anlık uyandırma ve hızlıca yemek yeme rutini hâline gelmiş durumda. Geleneksel sahur sofraları ise azalmaya başladı. Eskiden sofralar, aile bireylerinin bir araya geldiği, duaların edildiği, sessizliğin ve huzurun hissedildiği bir zaman dilimiydi. Ancak günümüzde birçok kişi tek başına, birkaç lokmayla geçiştiriyor sahuru.
Bu dönüşüm, aslında hayatlarımızdaki değişimi de gözler önüne seriyor. Teknoloji geliştikçe, zaman hızlandıkça, geleneklerimizden kopmaya başlıyoruz. Sahurun ruhunu unutmamak için belki de geçmişe bir göz atmalıyız. Çalar saat yerine bir büyüğümüzün sesiyle uyanmak, hızlıca yemek yerine huzurlu bir sofra kurmak, sahurun ruhunu yaşamak için küçük ama önemli adımlar olabilir.
Sahur, sadece açlığı gidermek için değil, aynı zamanda manevi bir hazırlık için de yapılır. Oruç tutmanın ruhsal derinliğine erişmek, yalnızca aç kalmak değil, sabırla beklemek, şükretmek ve paylaşmakla mümkündür.
Belki de modern hayatın içinde kaybolan musaharati geleneği, bize çok daha fazlasını anlatıyor. Sadece sahura kaldıran biri değil, aynı zamanda bir toplumun birlik içinde nasıl yaşadığını hatırlatan bir figürdür. Kim bilir, belki bir gün teknolojiye rağmen sokaklarda yine eski bir davul sesi yankılanır ve sahurun ruhunu tekrar hatırlarız.