İtiraf edeyim, Thor’u ilk tanıdığımda pek de ısınamamıştım. Hani güçlüydü, kaslıydı, çekici vardı elinde… Ama içimden hep şöyle geçiyordu: “Yahu bu adam neden bu kadar ciddi, neden bu kadar kasıyor?” Sonra bir gün “Thor: Ragnarok” geldi. Ve her şey değişti.
Bir kahraman filmi nasıl hem epik hem kahkaha dolu olur, nasıl hem acıklı hem eğlenceli olur, onu bu filmle öğrendim. Şimdi dönüp bakınca diyorum ki: Taika Waititi sen ne yaptın bize?
Marvel, yıllarca Thor’u tanrılar katından inmiş, asık suratlı bir savaşçı gibi sundu bize. Ama sonra Taika Waititi çıktı geldi ve dedi ki: “Bırakın çocuk biraz gülsün!” Ve biz Thor’u ilk defa kendi gibi gördük. Komik, kafası karışık, biraz dağınık ama kalbi yerinde bir adam.
Taika’nın dokunuşu sadece mizah değil; özgürlük, rahatlık, renk kattı filme. Sanki Marvel evreni biraz nefes aldı. Özellikle ilk iki filmdeki ağır Asgard havası, bu filmde yerini uzaylı neonlara, rock müziklere ve bol bol kahkahaya bıraktı. Dürüst olayım, bana da bu daha çok yakıştı.
Filmin başlarında Thor’un çekici Mjolnir’in pat diye kırıldığı sahne… Ah be! İlk izlediğimde içim cız etmişti. Ama sonra fark ettik ki mesele çekici değilmiş. Thor’un gücü aslında hep içindeymiş. Mjolnir sadece bir araçmış. Ve bunu Thor’la birlikte öğrenmek, bize kendi iç gücümüzü hatırlattı.
Çekicin olmadan da yıldırımlar seninle olabilir. Ne büyük mesaj ama, değil mi?
Cate Blanchett… Ne desen az. Hela karakteri öyle zarif, öyle korkutucu ve öyle karizmatikti ki, film boyunca gözümü ondan alamadım. Tam bir “kötü karakter” dersi verdi. Ama onun öfkesinin altında da bastırılmış gerçekler, görmezden gelinmiş tarihler vardı.
Marvel filmleri genelde “iyi-kötü” çatışmasından ibarettir. Ama bu kez karşımızda geçmişle hesaplaşan bir karakter vardı. Hela, aslında Asgard’ın günahlarının vücut bulmuş hâliydi. Güçlüydü, öfkeliydi ama haksız mıydı? Bu da düşündürüyor insanı.
Filmin büyük kısmı Sakaar gezegeninde geçiyor ve orası tam anlamıyla renkli bir delilik. Grandmaster karakteri desen, Jeff Goldblum’un kendisinden daha tuhaf bir şey olamaz zaten. Ama bir o kadar da eğlenceli!
Ve tabii Hulk! Eski dostumuzu burada daha önce hiç görmediğimiz şekilde izliyoruz. Konuşuyor, trip atıyor, Thor’la kavga ediyor, sonra küsüp barışıyor. Bildiğin arkadaş ilişkisi kurmuşlar. Hulk da aslında büyüyor. Film, sadece Thor’un değil, tüm karakterlerin değişimini izletiyor bize.
Valkyrie… Ayakta durmaya çalışan ama içten içe kırılmış biri. Güçlü ama yorgun. İçkiye sığınmış ama hâlâ içinde bir savaşçı var. Tessa Thompson’ın oyunculuğu öyle içten ki, onunla tanıştığınızda “bu kadın sadece dövüşmüyor, hayatta kalıyor” diyorsunuz.
Ve bu kadar erkeksi kahramanın arasında onun varlığı gerçekten denge getiriyor. Bu filmde ilk kez “Thor’un yanına yakışan bir karakter” görüyoruz.
Hani bazı sahneler vardır, izlerken tüylerin diken diken olur ya… İşte o sahne: Thor yıldırımlar eşliğinde savaşa dalıyor ve fonda Led Zeppelin’in “Immigrant Song”u çalmaya başlıyor. İşte o an sinema değil; resmen bir sahne şovu, bir duygu patlaması.
Orada Thor’un sadece bir süper kahraman değil, bir sembol hâline geldiğini hissediyorsun. Karanlığın ortasında parlayan bir umut gibi.
Ragnarok kelime anlamıyla “kıyamet”, “son” demek. Ama bu filmde anlıyoruz ki bazen bir şeylerin bitmesi gerekiyormuş ki yenisi başlayabilsin. Asgard yıkılıyor, ama halkı kurtuluyor. Thor, kral oluyor ama taht için değil, halkı için. Loki bile eski numaralarından uzaklaşıp, ilk kez “abi” gibi davranıyor.
Yani bu sadece bir son değil. Bu bir geçiş. Bazen geçmişin yıkılması gerekiyor ki, yeni bir yol açılsın.
“Thor: Ragnarok” bana bir şeyi öğretti: Tanrılar da kafası karışık olabilir. Onlar da yanlış yapar, kaybeder, yeniden başlar. Ama en önemlisi: Gülmeyi de öğrenebilirler.
Filmi izlediğimde bir süper kahramanın değil, içinden çıkmaya çalışan bir insanın hikâyesini izledim. Bu yüzden Thor, benim gözümde ilk defa gerçek oldu.
Ve o günden beri şunu söylüyorum:
“Bir kahraman illa ciddi, kasvetli, derin bakışlı olmak zorunda değil. Bazen en büyük güç, kendine gülmeyi bilmektir.”
Teşekkürler Taika Waititi. Teşekkürler Thor. Bizi biraz daha biz yaptığınız için.