Bu röportajda, sevgili Ezgi Ay’da’nın müzikal kimliğini, eserlerinin ardındaki hikayeleri ve onu geleceğe taşıyan yaratıcı sürecini daha yakından keşfedeceğiz. Kendisine İznik Gazetesi ve ekibi olarak sonsuz teşekkür ederiz.
Sizinle daha önce OBA | Turkic Nomad Tribe ve Umay Ana isimli single’larınız hakkında keyifli sohbetler yapmıştık.
Ezgi Ay’da bu aralar neler yapıyor, yeni şarkılar yolda mı bunları merak ediyoruz.
Öncelikle 2024 yılını bu röportajla kapatmak istediğiniz ve beni yeniden ağırladığınız için teşekkür ederim. Müziğime daima çok destek verdiniz, müziğimi benimsediniz. Sağ olun. Malumunuz ben iki farklı mesleği bir arada yürütüyorum. Bu da aslında birbirini besleyen işleri tetikliyor. Bir yandan yeni şarkılar üretmeye, bu şarkıları sevdiğim müzisyenlerle kayıt altına almaya ve aranje etmeye devam ediyorum. Ama bir yandan da bu işleri yürütmek için kısıtlı vaktim oluyor. Umarım müziğe daha çok vakit ayırabildiğim bir hayatım olur.
Sorunuza cevaben; evet, yeni şarkılar geliyor. Bir tanesinin kaydını Kasım ayında tamamladım. Şimdi yapımcım ile şarkıya nihai formunu verip en kısa zamanda yayınlamayı hedefliyoruz. Bu öncekilerden biraz daha farklı ve hareketli bir şarkı. Umarım bu yeni bebeği de sevgiyle bağrınıza basarsınız.
Bir de OBA’ya remix geliyor yeni yılda. Demolarını festivallerde çalmıştık ve çok iyi tepkiler topladı.
İlk single’ınız “OBA | Turkic Nomad Tribe” ile hedeflediğiniz müzikal mesaj neydi ve bu mesaj dinleyicilere ulaştı mı?
Bildiğiniz üzere OBA benim ilk göz ağrım. Bu şarkı aslında dünya görüşümü en net şekilde yansıttığım sözlere sahip. Ben farklılıklarına rağmen birlikte ahenk içinde yaşamaya inanıyorum. Kolektif bilinci geliştirmeye ve yaymaya katkı sunmak istiyorum. Benim için bu sadece arka planda dinlenecek bir müzik eseri değil, bir birlik beraberlik çağrısı aynı zamanda.
İnsanların aslında birbirlerine ne kadar bağlı olduğunu vurgulamak istiyorum. Bunu daha önceki röportajlarda da anlatmıştım. Çin’in Wuhan şehrinde çıkan bir hastalık bütün dünyayı kasıp kavurdu, insanoğlu olarak ciddi ölçüde kayıplar verdik. Birbirimizin daima iyiliğini istemekle yükümlüyüz diye düşünüyorum. Her ne kadar globale yayılan bir bireysellik hastalığı varsa da, ben bunun farkındalıksızlıktan kaynaklandığını düşünüyorum.
Atalarımız asırlar boyu birlik olarak tehlikeli hayvan sürülerinden korunmuşlar, medeniyetleri yaratarak herkesin kendi işini görmesinin zorluğu aşılmış, herkesin toplumsal bir işlevi olması hedeflenmiş ve hayatlarımız böylece kolaylaşmış. Bugün ekmeği fırından, eti kasaptan, giysilerimizi bir mağazadan alıyoruz, yani hem tarımı hem hayvancılığı hem de tekstil üreticiliğini artık bir kişi tek başına yapmak zorunda değil. Hayatımızın kolaylığı için de birbirimize ihtiyacımız var.
Birimiz hastayken hapşırıyor ve yanındaki kişi hasta oluyor, bugün birimiz trafikte kaza yaptı diye yüzlercemiz evine geç varıyor, ailesiyle daha az vakit geçiriyor. Bu birliği, aslında her şeyi paylaştığımızı hatırlatmak istiyorum. O yüzden de “bu obada bizler varız” sözüne canı gönülden inanıyorum.
“Umay Ana” şarkısına geri dönüşler nasıl oldu merak ediyoruz. Zira bu şarkı müzikal olarak OBA’dan çok farklı ama fikir olarak da OBA’ya bir o kadar yakın. Nasıl tepkiler aldı Umay Ana?
Umay Ana Türk mitolojisindeki en önemli dişi karakter. Doğurganlık ve bereket tanrıçası. Haliyle bu şarkıda biraz ninni havası olması gerekiyordu. Nitekim bu şarkının Al Alma Project hayata geçtikten sonra ninni albümünde ninni formatıyla yer almasını umuyoruz. Yani bu şarkının bir de ninni versiyonu olacak.
Ninni albümü zaten kafamda olan bir şeydi. Ama dinleyicilerimden bu kadar çok “keşke ninni de söyleseniz, çıplak sesle kayıt yapsanız” yorumunu beklemiyordum. Bu bana sürpriz oldu. Hatta ninni sözleri paylaşanlar, kendi yazdıkları ninnileri gönderenler dahi oldu. Bu benim için çok büyük mutluluk. Demek ki şarkıda Umay Ana’nın o yumuşak, anaç tavrı herkese ulaşmış. Dinleyicilerime çok teşekkür ediyorum.
Şarkı bazı kitaplarla özdeşleştirildi, Türk mitolojisinden karakterler çizen Bartu Bölükbaşı gibi şahane bir çizer/illüstratör tarafından, yine kendi Umay Ana çizimiyle birlikte paylaşıldı. Birçok yazar ve ressam kendi eserlerini paylaşırken kullandı, bazı anneler çocuklarını uyuturken dinlettiklerini iletti, bunlar beni çok mutlu etti.
2024 sizin müzikal kariyeriniz için nasıl geçti? 2025 için planlarınız nelerdir?
2024’ün hakkını yiyemem. 2023 yazında OBA çıktıktan sonra bu kadar hızlı bir biçimde kendi konserlerimi verebileceğimi tahmin etmezdim. Konser vermek için biraz daha fazla şarkı çıksın diye bekliyordum. Ancak Fethiye’de bulunan Babakamp’tan OBA Anatolian Gathering ve Beyond Art&Music Festival ‘de sahne almak için teklif aldım. Hemen müzisyen arkadaşlarımı aradım, yapar mıyız, yetişebilir miyiz diye. Sağ olsunlar onlar da beni yalnız bırakmadılar ve böylece Haziran ve Eylül aylarında kendi sahnemi yaptım. Bu tarifsiz bir duyguydu.
Bundan önce pek çok kez sahne aldım, ortaokuldan beri pek çok okul sahnesinde ve daha sonraları da caz kulüplerinde sahne aldım. Ancak söylediklerim başka sanatçıların eserleriydi.
OBA’yı söylediğimde seyirciden gelen tepkileri anlatmam mümkün değil. Herkesin gözünün içine bakarak, yürekten söyledim şarkımı. Nitekim ağlayanlar, tüylerim diken diken oldu diyenler oldu, finalde şarkı yeniden istendi her iki konserde de. Birlik duygusunun karşı tarafa geçmesi beni inanılmaz mutlu etti.
2025 yılı için gönlümde benim gibi Türk etnik müziği yapan, geleneksel Orta Asya çalgılarını icra eden Mesai, Akdeniz Erbaş, Ahmed Bahadır Uslu, Tatchura, Khassen Tolganay gibi değerli sanatçıları bir araya toplamak var. Umarım bu çılgın projeyi hayata geçirebilirim.
OBA’ya bir de klip çektiniz, bu nasıl gelişti, klipte kimler oynadı ve bu görsel eser nasıl karşılandı?
OBA’ya klip çekmeyi hep istemiştim. Ocak ayından beri planlıyordum, Nisan sonu çektik ve bir sürü badireden sonra 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda klibi yayınladık.
Tepkiler inanılmazdı ve görselliğe önem veren dünyamızda klip, şarkının sayılarının çok üstüne çıktı. Şarkıya Dünya’nın dört bir yanından yorumlar yazıldı. İş birliği yapmak isteyenler, bir dahaki klipte ben de oynamak istiyorum diyenler. Çok farklı bir tecrübe benim için.
Tabii çok komik ve iğneleyici yorumlar da geldi, açıkçası nezaket kurallarını aşmayan her türlü pozitif ve negatif yorumu kucaklama düsturum var. Değer verip yorum yapan herkese teşekkür ediyorum.
Klip aslında kuzenim Mehmet Can Yener ile hayal ettiğimiz bir şeydi. Babakamp’ı, doğanın güzelliklerini, hayvanları, insanların eşsiz yüz ifadelerini çekmek istedik. Ateş ve ateş etrafında toplanmak zaten medeniyet var olduğundan beri olan, genlerimize işlemiş bir olay. Klibi çektiğimiz Babakamp’ta Babakamp ekibi tarafından klip için şahane bir çadır kuruldu, kilimler serildi, ateşler yakıldı, ateş dansları yapıldı. Klipte; kardeş gibi olduğumuz Babakamp personeli, kuzenim, küçük yeğenim, dostlarım, dinleyicilerim ve Dünya’nın farklı yerlerinden gelen Babakamp misafirleri yer aldılar. Hepsi benim için çok kıymetli. Bu kadar kişinin aynı içtenlikle klipte yer almak istemesi beni çok mutlu etti, hepsine çok teşekkür ediyorum. İyi ki varlar! Onlara klip çekimi sonunda “Siz benim hayalimi gerçekleştirdiniz, sizin de tüm hayalleriniz gerçek olsun.” demiştim. Dilerim herkesin hayalleri kolaylıkla önlerine serilsin.
Orta Asya müziği ve Türk musikisi gibi köklü gelenekleri modern üslupla sunarken, gelenekselcilik ve yenilikçilik arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Aslında bu biraz şarkının sözleri ve ruhuyla birlikte akışta belirlenen bir husus. Mesela Umay Ana sözleri bana mutlaka arp, kanun gibi çok telli ve ilahi bir duygu veren, huzurlu çalgıları düşündürdü. Nitekim kanun kullandık ve çok da yakıştı diye düşünüyorum. Şarkılarda Orta Asya çalgılarını veya gırtlak müziğini kullanmaya çok önem veriyorum. Bu bilinçaltımızda atalarımızla bir bağlantı kurmaya aracılık ediyor diye düşünüyorum. OBA’da gırtlak müziği ve şarkının başında söylediğim terennüm çok beğenildi. Umay Ana’da da gırtlak müziğini kendim yaptım. Bence bu alt benliğimizde bazı titreşimlere yol açıyor, bu duyguyu seviyorum.
Şarkılarınızla mistik bir atmosfer yaratmayı nasıl başarıyorsunuz?
Mistik bir ortam aslında ilahi yolla kendiliğinden oluyor diyebilirim. OBA’nın finalindeki nefes sesleri ve fısıltılar dinleyicilerin tüylerini ürpertiyor. Bu nefes sesleri zikirlerde bolca kullanılan bir unsur. Dolayısıyla da ruhlarımıza tanıdık gelen şeyler.
Yani aslında mistisizm de kendiliğinden, atalar kültünün vurgulanması ve üst nesillerle kurulan kültürel bağlantı ile gelişiyor diyebilirim. O yüzden de şarkılarımı yazarken akışla, zorlama olmadan, o akışa güvenerek ilerliyorum. Bir nevi “bu benim elim değil Fatma’nın eli” diyebilirim. Ben akışta var olanı kayıt altına alıyor gibi hissediyorum.
Geçtiğimiz aylarda Kütahya’da yaralı bir geyiğin bir fabrikaya sığındığı haberi çıktı, bu haberle birlikte şarkınız viral oldu. Bu olay ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Öncelikle bu olaya çok şaşırdığımı söylemeliyim. Türk mitolojisinde kelen geyik çok kıymetli bir öge. Atalarımız Orta Asya’da asırlarca geyiklerle birlikte yaşamış, onlarla beslenmiş, onların derisinden faydalanmış ve bu kültür halen devam ediyor.
Kelen geyik Türk mitolojisinde kuttur. Yani kutsal bir ruhtur ve insanlara liderlik ettiği, yol gösterdiğine inanılır. Dolayısıyla da yaralı bir geyiğin insanlara sığınması bir felaket sembolü olarak algılandı. Manevi olarak ben de bundan çok etkilendim. Şarkımın da bu olayla birlikte viral olması beni şaşırttı ve bir yandan da Türk mitolojisi denince akla benim bir eserimin gelmesi beni çok mutlu etti.
Ben bu haberin çıktığı gün Kelen Geyik isimli bir şarkı besteledim. Şimdi aranjesini yapıyoruz, planım 2025’te bunu kayıt altına almak. Bu olaydan çok daha önce Puura isimli bir şarkı daha bestelemiştim. Puura da geyik demek. Göktengrizmde ölen kişinin Puuraya binerek göğe yükseldiğine (uçmağa vardığına) inanılır. Benim de kutsiyet atfettiğim bir kuttur.
Geleneksel müzikle ilgilenmeye nasıl başladınız ve bu ilgi sizin sanatsal kimliğinizi nasıl şekillendirdi?
Türk sanat musikisi ve Türk halk müziği hayatımda hep olan bir şeydi, evimizde dinlenirdi. Takdir edersiniz ki gençlikte bambaşka müzik zevkleri oluyor insanın. Ben de sıkı bir metalciydim diyebiliriz. (Gülüyor) Ortaokulda bir müzik grubumuz vardı, ben elektrogitar çalıp şarkı söylüyordum, hatta brutal vokal yapıyordum.
Lisede caz müziğine olan tutkum başladı ve hem iyi bir dinleyicisi hem de icracısı oldum. Ortaokul ve lise hayatımda pek çok okul konseri ve festivallerde sahne aldım. Lise ve üniversite döneminde Türk halk müziğine, Türk sanat musikisine ve tasavvuf müziğine acayip merak duydum. Meşklere katıldım ve ilahilerin, nefes seslerinin büyüsüne kapıldım. Derken bendir çalmaya ve ilahiler yazmaya başladım. Nitekim ilahilerimin çoğunluğunu da konserlerde icra ettim ve çok güzel tepkiler aldım. Dinimiz, dilimiz ne olursa olsun birlik olmanın keyfini bence her dilde ve her dinde hissedebiliyoruz.
Hatta bu sene olan ilginç olaylardan biri de Rus bir meditasyon grubunun benden ilahi söylememi rica etmesi oldu. Aynı dili, kültürü paylaşmadığımız insanlarla çok yüksek hisler paylaştık, müteşekkirim.
Orta Asya’nın zengin müzikal mirasını keşfetmek için yaptığınız araştırma süreci nasıl ilerliyor?
Çok sevdiğim Orta Asya’lı sanatçılar var. Er Turan örneğin çok popüler oldu. Altai Kai, dinlemeden duramadığım bir grup. Üch-Sümer var aynı şekilde dinleyicisi olduğum. Türkiye’den, Macaristan’dan ve diğer Türk devletlerinden etnik Türk müziği eserleri çıkmasını çok destekliyorum. Gün geçtikçe de bu müzikle ilgilenenlerimiz artıyor.
Ben genellikle mitolojik çalgılar, eski bulgularda örneklerine rastlanan primitif çalgıları çok merak ediyor ve araştırıyorum. Kıl kopuz öğrenmek istediğim çalgılardan. Dede Korkut Masalları, Yaradılış Destanı, Ergenekon Destanı, Gılgamış Destanı ve elbette Türk’lerin kutsal kitabı olan Dîvânu Lugâti’t-Türk kültürümüze dair derin bir perspektif oluşturuyor. Bu alanı merak eden herkese de bu eserleri okumalarını tavsiye ediyorum.
Müzikal projeleriniz arasında neler var ve müzikal yolculuğunuz sırasında dinleyici kitlenizin beklentilerini ne kadar dikkate alıyorsunuz?
Aslında önceliğim kendi sanatçı kimliğimin algısını oturtmak. Ezgi Ay’da etnik Türk müziği yapıyor, ilahiler söylüyor, Türk devletlerinde geleneksel olan şarkıları yorumluyor algısını oturtmak benim için kıymetli. Konserlerimde kendi şarkılarımın dışında cover’lar da söylüyorum. Şarkılara başlamadan onların tarihini anlatarak ve hangi Türk devletine ait bir şarkı olduğunu izah eden bir kısa sunum da yapıyorum.
Öncelik Al Alma Project ismini verdiğim içinde OBA’nın, Umay Ana’nın da olduğu bir proje ve bu pek çok şarkıdan oluşan bir LP albüm olacak. Ardından ilahilerime yer vereceğim başka bir albüm projem var, bu da bir EP olacak. Türkçe caz şarkılar, çocuk şarkıları ve ninnilerimi içeren başkaca albüm projelerim de mevcut. Dinleyicilerimden biraz sabırlı olmalarını rica ediyorum, zira iki mesleği bir arada yürütmek gerçekten zor olabiliyor.
Dinleyici yorumlarını çok önemsiyorum, eleştiriden çekinmiyorum, aksine beni geliştireceğine inanıyorum. Tabii bu linç kültürüne saygı duyduğum anlamına gelmiyor, internette çok garip olaylara şahit oluyoruz.
Ancak bana gönülden geçerek ulaşan tüm mesajlara her zaman açığım. Bazen direkt Ezgi abla diyerek yazan minik dinleyicilerim oluyor, dans ederken dinliyorlarmış, kimisi uyurken dinliyormuş. Bunlar çok keyifli şeyler.
Global müzik sahnesinde, eserlerinizin nasıl bir yer edinmesini hedefliyorsunuz?
Ben uluslararası etnik müzik festivalleri, Spirit of Tengri, Şark Taronaları gibi festivallerde yer almayı çok istiyorum. Türk denince akla gelmek ve Türk müziğinin iyi bir temsilcisi olmak istiyorum. Şimdiden Dünya’nın her yerinden dinleyicilerim oluştu, umarım daha geniş kitlelere de müziğimizi duyurmak kısmet olur.
Son olarak kendi müziğinizin zamanla evrim geçireceğine inanıyor musunuz, yoksa belirli bir tarzı sabit tutmayı mı tercih edersiniz?
İnsan değişken bir varlık ve hayat hepimizi bir yerlere sürüklüyor. Elbette ben de farklı yerlere doğru akabilirim ve böylece müziğim de bir evrim geçirebilir. Ancak ne yaparsam yapayım ben Türk varlığına hizmet etmek istiyorum. Bu konu ben doğduğumdan beri böyle. Ne iş yapacağımdan bağımsız olarak Türkiye ve yeryüzündeki tüm Türk dünyası için faydalı işler yapmak, Türk kültürünü bilgisiyle, görgüsüyle, töresiyle dünyaya en çağdaş, en zengin haliyle tanıtmak istiyorum. Başarabilirsem benden mutlusu olmaz.