ÇETİN ALTAN VE BEN TARTIŞMAYI NEDEN SEVMEDİM

0

Şunu itiraf etmek gerek ki Çetin Altan Türk basın hayatında en uzun süre en çok okunan ve yazdıkları hususunda en çok tartışılan isimlerden biri idi.

Çetin Altan’ı yakından izlemiş olan kimseler, onun bir süre Montaige gibi yazılar kaleme aldığını gözden uzak tutamazlar.

Hemen her konuda kalem oynatan, entellektüel sroktürü çok geniş bir beyinsel şehvet sahibi bir kimse idi.

Son yıllarda Müjde Ar’ın da yer aldığı bir kadınlar meclisi televizyonda ona yer vermişti.

O sıradaki tekniğe ve genişliğe bakarsanız önünde şapka çıkarırsınız herhalde.

Bir ara televizyonda programlarda yapmıştı.

Ben kendisini çok izledim, çok dinledim.

Altının değerinden sarraf anlar derler.

Ve en sonu onca davalar, linç girişimlerinden ve cezaevleri sonucu Sayın Cumhurbaşkanımızın aşağı inmeden kenardan onu büyük bir dikkatle nasıl dinlediği capcanlı hafızamda.

Ertesi gün bütün gazetekler ondan söz ediyordu.

“Enseyi Karartmayın” sözü pek ünlü idi. Bi çok yazısının sonu enseyi karartmayın ile bitiyordu.

Rüyaların ne olduğunu ve bunun gizinin bir gün bütün çıplaklığı ile bitebileceğine inanıyordu.

Geçen gün yine Tv de rüyalar üstüne bir program yapıldı. Enteresan şeyler anlatıldı.

Bu hususta da bir yazı yazacağım.

Babası onu Galatasaray’ın ilk okul kısmına yatılı olarak yazdırır.

Sekiz yaşında ve yapayalnızdır.

Galatasaray’da bir pazar gecesi başlayan bu bırakılmışlık duygusu onu çok etkiler ve tüm yaşamına duygusal anlamda damgasını vurur. Yeteri kadar sevilmediğini yada diğer çocuklardan daha za sevildiğini düşünür. Hep yıllar sonra bile bu yazarlığını bir anlamda bu duyguya bağlayacaktır.

Ve bu ona 20 bini aşkın köşe yazısı, kırk iki cilt kitap bağışlayacaktır bu duygu ona.

Daima anne sevgisi ile yanıp tutuşan ve için için ağlayan Çetin Altan kendini okumaya verir ve yalnızlığını kitaplarla paylaşmaya başlar.

Yazılar, kitaplar ve başı bir türlü beladan kurtulmaz.

Ve bir gün TİP partisinden millet vekili olur. Millet Meclisinde yaptığı bir konuşma sırasında “Barikayı hakikat musademeyi efkardan doğar, fakat çarpışan bal kabakları ise ortaya dökülen bal kabağı çekirdekleridir” der.

Bu söz Cenap Sahabettin’e aittir.

Yani düşüncelerin çarpışmasından gerçeğin şimşekleri doğar anlamında bir söz.

İyi de bu belli bir düzeyde, karşısındaki insanı büyük bir dikkatle dinlemek sureti ile anlamaya çalışmak ve nezaket çerçevesi içinde olursa belki ve büyük bir olasılıkla belli bir ortak noktaya gelir. Ve yine bir başka gerçek ortaya çıkar.

Ne yazık ki büyük bir çoğunluk bir araya geldikleri sırada her hangi bir nedenle bir konu açıldı mı, karşısındaki insanı dinlemiyor bile. Bir fırsatını bulup hemen zihnindeki şeyleri boca ediyor.

İlla benim dediğim doğru diye bir derdi var adamın.

Belli ir takım şablonlarla konuşan ve bunu dikte etmeye çalışan bir adamla konuşmanın , tartışmanın bir alemi yoktur.

Saplantı, sabir fikir bir rahatsızlıktır. Ve şuna inanın tedavi edilmeye muhtaç bir kimsedir o.Gelişme, daha ileri gitme, olgunlaşma gibi nimetlerden uzaktır o.

Hep kendi açısından bakar. Bütüne bakmak ve bu yolla analitik bir yöntem ile bir sonuca, bir hükme varmak gibi bir amacı, yahut yetisi olmadığı için doğruya varması çok zordur ve hatta yoktur.

Ve olduğu yerde çürümeye mahkumdur ve bunu adeta davet eder.

O yüzden ki en iyisi tartışmamak, kendini üzmemek.

ORMANDAKİ AĞAÇLARIN YAPRAKLARI İLE UĞRAŞIRSAN ORMANI GÖRMEKTEN UZAK KALIRSIN.

 

Leave A Reply

Your email address will not be published.