İznik Gazetesi ekibi olarak, müzik dünyasında parlayan yeni isimleri keşfetmek ve onların hikâyelerini sizlerle buluşturmak her zaman bizim için büyük bir heyecan kaynağı oldu. Bu kez karşımızda, sesi ve yorumuyla dinleyenleri derinden etkileyen, kendi yolunu cesurca çizen genç bir yetenek var: Perim Akıncı.
Ben Vural Korkmaz, ve bugün sizleri Perim’in müzik yolculuğuna doğru küçük bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. Sahneye ilk adım attığı andan itibaren, her şarkısında kendi dünyasını, duygularını ve hayallerini yansıtan Perim, yalnızca müziğiyle değil, hikâyesiyle de dinleyicilerin kalbine dokunuyor. Onunla yapacağımız bu sohbet, hem müziğin perde arkasını hem de kariyerinin dönüm noktalarını, seçimlerini ve karşılaştığı zorlukları anlamamıza yardımcı olacak.
Bu röportajda, Perim Akıncı’nın kariyerinin farklı evrelerine ışık tutacak sorular soracağım. Kimi zaman düşündürücü, kimi zaman provoke edici bu sorular, onun müziğe bakış açısını, sahne arkasındaki deneyimlerini ve geleceğe dair hayallerini daha yakından görmemizi sağlayacak. Hazırsanız, Perim’in dünyasına birlikte adım atalım.
Çocuklukta müzikle ilk tanışman seni gerçekten büyüledi mi, yoksa ailenin veya çevrenin etkisiyle mi bu yola girdin?
İçimde müziğe dair bir his hep vardı ama o hissin ilk sesi dedem Orhan Akıncı’dan geldi. Doğduğum ana ait bir video var; daha kundaktayken, kulağıma eğilip “Sen müzisyen olacaksın” diyor. O anı bugün izlediğimde, bunun sadece bir temenni değil, sanki bir miras, bir kader fısıltısı olduğunu hissediyorum. Müzik benim için sonradan seçilmiş bir yol değil; daha ben kelimeleri bilmezken, kalbime bırakılmış bir iz.
Gitar senin için bir tutku mu, yoksa müzikte kendini sakladığın bir “güvenli liman” mı hâline geldi?
Öncelikle müzik benim için çok büyük bir tutku. Gitarım ise hayattaki en değerli varlığım. Tüm duygularımı saklamadan, filtresiz ve olduğu gibi yaşayabildiğim tek yer müzik. Aslında yaşadığım bu duyguları müzikle yansıtabilmem, dinleyenlerle aramda çok gerçek bir bağ kuruyor. İnsanlar beni dinlerken bunu hissettiklerini, bundan keyif aldıklarını söylüyorlar. Birinin duyguma dokunabildiğimi bilmek, müziğin bana verdiği en büyük mutluluk.
Kendi kendine mi geliştirdin yeteneklerini, yoksa “eğitim almazsan başarılı olamazsın” baskısı hissettin mi?
Yeteneklerim, dedem Orhan Akıncı’nın bunu fark etmesiyle görünür hâle geldi. Onun yönlendirmesiyle konservatuvar sınavına girdim ve burslu olarak kazandım. Ortaokul boyunca hem konservatuvar eğitimimi hem de normal okul hayatımı birlikte sürdürdüm. Ancak lise döneminde yaşadığım bazı olumsuzluklar nedeniyle konservatuvara devam etmedim.O noktadan sonra müzik benim için yeniden tanımlandı. Gitarı da müziği de kendi kendime ilerletmeye başladım. Teknikten çok duygunun peşine düştüm. Müziği, gerçekten insanların duygularına tercüman olabilmek ve onlara iyi gelebilmek için yapmayı hedef aldım. Çok uzun süredir söz ve müzik yazıyorum. Aynı zamanda imkânım oldukça; onkoloji hastası çocuklara, anaokullarındaki çocuklara ve engelli bireylere gönüllü müzik eğitimi vermeye çalışıyorum. Müziğin birleştirici gücüne ve insanların duygularını iyileştirebilen tarafına çok inanıyorum. Yolumu da bu inançla yürümeye devam ediyorum.
Sektöre adım attığında en büyük hayal kırıklığın neydi? İlk profesyonel adımın düşündüğün kadar parlak olmadı mı?
Aslında sektöre adım attığımda yaşadığım belirgin bir hayal kırıklığı olmadı. Çünkü benim için mesele “ilk adımın ne kadar parlak olduğu” değil, müziği profesyonel olarak sürdürebilmek ve en önemlisi insanların duygularına gerçekten dokunabilmekti. Bu yüzden beklentimi dışarıya değil, yaptığım işe koydum. Aldığım geri dönüşler de bu yaklaşımın karşılığını verdi; samimi, güzel ve motive edici tepkiler alıyorum. Kendi ritmimde, keyifle ve sağlam adımlarla ilerlediğimi hissediyorum.
İlk şarkını yayınladığında aldığın eleştirilerle başa çıkabildin mi, yoksa onları hâlâ kafana takıyor musun?
İlk şarkım Ferman’dı. Eleştiri konusuna gelince, yapıcı olan her geri bildirimin çok kıymetli olduğuna inanıyorum. Müzik evrensel olduğu için insanların beklentileri ve beğenileri elbette farklı olabiliyor. Bu yüzden benim için önemli olan, beklentileri karşılamaktan çok insanlara bir duygu hissettirebilmek. Aldığım yapıcı eleştirileri sonraki projelerim için mutlaka değerlendiriyorum ama son kararı her zaman kendi iç sesimle, kendi irademle veriyorum. Yapıcı eleştirilere her zaman açık bir noktadayım.
“Ferman” senin kariyerinde bir dönüm noktası mı, yoksa sadece insanların seni fark etmesini sağlayan bir başlangıç mı oldu?
Ferman benim kariyerimde bir dönüm noktası değil aslında. Çünkü hayatımda müzik hep vardı; çevremde sürekli çalıyor, söylüyor, insanlarla müzik üzerinden bir bağ kuruyordum. Yani müzikle ilgili bir yolum ve bilinirliğim zaten oluşmuştu. Asıl dönüm noktası, yazdığım söz ve müzikleri daha fazla insana ulaştırmaya karar vermekti. Belki de onların içlerinde eksik kalan, hissetmek isteyip adını koyamadıkları duygulara tercüman olabilmekti.
Teklilerle ilerlemek mi yoksa albümle tam anlamıyla kendini göstermek mi senin için daha cesur bir adım olurdu?
Benim için cesaret formatta değil, samimiyette saklı. Teklilerle ilerlemek baştan beri bilinçli bir tercihti. Şu anda bir yapım şirketiyle birlikte üzerinde çalıştığım bir albüm var. Şubat ayında yayınlanması planlanıyor ve tamamı benim söz ve müziklerimden oluşuyor. Kalpten çıkan bu şarkıların, dinleyen herkesin kendi hikâyesinde bir yere dokunacağına inanıyorum.
Akustik cover’lar senin için güvenli bir alan mı, yoksa özgün bestelerinde risk almaktan hâlâ korkuyor musun?
Müzik, benim için risk kavramıyla yan yana gelebilecek bir olgu değil. Duygularla var olan, hissedilmeden söylenemeyen ve insanı dünyanın gürültüsünden bir anlığına uzaklaştıran bir alan. Akustik cover’lara başlama amacım da; nostaljik, duygu yükü yüksek ve zamanında kalplere dokunmuş şarkıları, kendi içimden süzüp Perim Akıncı yorumu ile yeniden dile getirmekti. Burada bir zorunluluk yok, bir çerçeve yok. Sadece duygunun kalpten kalbe özgürce akmasına alan açan bir müzik var.
Şarkı sözü yazarken kendi içini mi anlatıyorsun, yoksa dinleyiciyi memnun etmek için kendini sınırlıyor musun?
Şarkı sözü yazarken önce kendi içime dönüyorum. Çünkü içimden geçmeyen, yaşamadığım ya da hissetmediğim bir duyguyu kaleme aldığımda, müziğin samimiyeti kayboluyor. Kendimi sınırladığım anda şarkı susuyor; kelimeler anlamını yitiriyor. Bu yüzden yazarken dinleyiciyi memnun etme kaygısını bir kenara bırakıyorum.
Ben her zaman kendim olarak yazıyorum. Duygularımı filtresiz ve olduğu gibi aktardığımda, şarkılar dinleyiciyle daha güçlü bir bağ kuruyor. İnsanlar kendilerinden bir parça bulduklarını söylüyorlar. Sanırım müzikte asıl mesele herkesi memnun etmek değil; birinin kalbine dokunabilmek. Ve ben yolumu da bu samimiyetle yürümeyi seçiyorum.
Dijital platformlarda var olmak özgürlüğünü artırıyor mu, yoksa yaratıcı sürecini daraltıyor mu?
Dijital platformlarda var olmak benim için bir sınır değil, bir imkân. Müziğimi daha fazla insana, hiçbir aracıya ihtiyaç duymadan ulaştırabilmek büyük bir özgürlük. Ama yaratıcı sürecim hâlâ içimden başlıyor; platformlar sadece o duygunun yolunu açıyor. Müziğin pusulası kalbim, yol göstereni ise içimdeki hisler ve kalemim.
Sosyal medya baskısı ve beğeni sayısı, müziğine yön vermene sebep oluyor mu, yoksa buna tamamen kayıtsız kalabiliyor musun?
Sosyal medya ve beğeni sayıları müziğimin yönünü belirlemiyor; geri dönüşleri görmek keyifli ve motive edici olsa da, rotamı belirleyen tek şey içimde taşıdığım hisler ve anlatmak istediğim duygu. Beğeni ya da sayılar, yaptığım işin ölçüsü değil; asıl önemli olan, müziğin kendi ruhunu bulup dinleyicide yankı bulması.
“Karbeyaz” gibi duygusal parçalarında samimiyet mi önemli, yoksa daha çok popülerlik için yapay bir stil de deneyebilir misin?
Karbeyaz” gibi duygusal parçalarımda asla popülerlik odaklı bir yapaylığa yer vermem. Benim için en önemli şey, şarkının içtenliği ve samimiyeti. Dinleyici, bir parçanın duygusunu hissedebiliyorsa, o şarkı zaten varlığını ve değerini kazanmış demektir. Popülerlik geçici olabilir ama samimiyet kalıcıdır; bu yüzden müziğimde hep kalpten gelen sesi tercih ediyorum.
Canlı performanslardan kaçıyor gibi görünüyorsun; sahnede kendini göstermekten mi çekiniyorsun, yoksa bu bir strateji mi?
Canlı performanslardan kaçmıyorum; tam tersine sahnede olmayı çok seviyorum. Bugüne kadar pek çok sahnede yer aldım; 29 Ekim etkinliklerinde, bahar şenliklerinde ve daha birçok platformda müziğimi paylaştım. Hâlâ teklif alıyorum ve bugüne kadar birçok teklif geldi; ancak bunları her zaman belirli kriterler çerçevesinde değerlendiriyorum. Sahneye çıkarken amacım sadece görünmek değil; müziğimi ve duygularımı doğru bir şekilde paylaşabilmek, dinleyiciyle gerçek bir bağ kurabilmek. Canlı performans, benim kariyerimde duyguların anında karşılık bulduğu ve paylaşıldığı çok özel bir alan; adımlarımı her zaman sakin, emin ve hislerimle uyumlu atmayı önemsiyorum.
Müzikal kimliğini akustik ve duygusal olarak sınırlandırıyor olman seni kısıtlıyor mu? Farklı türleri denemek seni korkutuyor mu?
Müzik yolculuğumda kalbimde hiçbir sınırlama yok. Her zaman farklı türleri denemeye istekliyim. Akustik parçalarımın dışında, kendi özgün müziklerimde de çeşitlilik yaratmayı seviyorum; özellikle yeni yayınlanacak albümümde farklı türlerde eserler olacak. Ayrıca bu ayın 26’sında Gecenin Çöküşü isimli yeni single’ım dinleyiciyle buluşacak. Benim için önemli olan, her türde hislerimi samimiyetle aktarabilmek ve müziği kendimden bir parça katarak sunmak.
İş birlikleri kariyerini hızlandırabilir; büyük sanatçılarla çalışmayı istemiyor musun, yoksa bağımsız kalma takıntın mı var?
Kariyerimde adımlarımı her zaman stratejik, sakin ve emin bir şekilde atmayı önemsiyorum. Şu anda müzik yolculuğumun yanı sıra profesyonel olarak da insan kaynakları alanında görev alıyorum; ikisini birlikte yürütüyorum. Amacım, hızlı bir şekilde balon gibi yükselip sonra çabucak sönmek değil; uzun soluklu, sağlam temeller üzerine kurulu bir yol inşa etmek. Her adımımı bilinçle, duygularımı ve müziğimi koruyarak atmayı önemsiyorum. Ancak elbette bir gün, büyük sanatçılarla aynı sahneyi paylaşmanın onurunu yaşamak ve birlikte müziğin diliyle konuşmak en büyük hayallerimden biri.
Bağımsız kalmanın bedeli ağır oldu mu? Piyasada yalnız yürümek seni yıprattı mı?
Bence bağımsız hareket etmek, hangi amaç doğrultusunda ilerlediğinize göre anlam kazanıyor. Benim yolumda amaç, kimseye benzemeden, kimsenin hızına kapılmadan ilerleyerek müziğimin özünü korumak. Bu yol bana sabrı, iç sesime güvenmeyi ve müziğimin omurgasını güçlendirmeyi öğretti. Yalnızlık bir yük değil; aksine, müziğimin en değerli yol arkadaşı oldu.
Melankolik şarkılar bazı dinleyiciler için fazla yoğun olabilir; tarzını değiştirmeyi düşündün mü, yoksa bu senin “imzan” mı?
Benim şarkılarım benim imzamdır. Daha önceki parçalarımda olduğu gibi, bahsettiğim yeni yayınlanacak single’ım Gecenin Çöküşü ve Şubat’ta çıkacak albümüm de yine benim imzam niteliğinde şarkılardan oluşacak. Dinleyicilerimden gelen önerileri dikkate alıyorum, fakat hangi yolu seçeceğim ve hangi şarkıyı nasıl sunacağım konusunda kararımı her zaman kendi irademle veriyorum. Melankolik ya da duygusal şarkılarım bazen yoğun gelebilir; ama müziğimdeki samimiyet ve içtenlik, benim için tarzımdaki en belirgin imza.
Başarı baskısı seni değiştirdi mi, yoksa hâlâ müziğini çocukken hissettiğin o saf tutkuyla mı yapıyorsun?
Hayatım boyunca hep başarı odaklı bir insan oldum ancak müzik bambaşka bir dünya; burada her şey duyguların birleşimi ve insanlara hissettirme üzerine kurulu. Bu yüzden müzikte hiçbir başarı baskısı hissetmiyorum. Orada amacım tamamen kendime iyi gelmek, dinleyiciye iyi gelmek ve unutulan duyguları hatırlatmak. Her notada, her sözde samimiyetimi koruyorum; çünkü müzik, benim için başarı değil, hissetmek ve hissettirebilmekle ölçülüyor.
Gelecekte müzikten tamamen kopmak veya sadece hobi olarak devam etmek gibi bir planın var mı? Yoksa bu hayatının merkezinde kalacak mı?
Benim hayatımın merkezi her zaman müzik oldu, hiçbir zaman kopma gibi bir düşünce söz konusu olamaz. Çok daha güzel projelerim olacak; dinleyicilerimle birlikte çok daha özel, anlamlı ve unutulmaz anlar paylaşacağız. Müzik, bizim için bir köprü; duyguları paylaşmanın, bir arada olmanın ve hissetmenin en güçlü yolu. Her notasında ve her sözünde bu bağı yaşatmayı sürdüreceğiz.
Son olarak 5 yıl sonra kendini nerede görüyorsun: stüdyoda yalnız mı, sahnede milyonlar önünde mi, yoksa hiç beklenmedik bir müzik yoluna mı gireceksin?
Beş yıl sonra kendimi sahnede, milyonlar önünde görüyorum. Her notada, her sözde dinleyicilerle aynı duyguda buluşmak, müziğin gücüyle bir araya gelmek en büyük hayalim. Nerede olursam olayım, müzikten ve kendi özümden uzaklaşmadan ilerlemek istiyorum. Yolun beni nereye götüreceğini zamana bırakıyorum. Bildiğim tek şey, müziğin beni hep doğru yere götüreceği. En önemlisi, bu yola çıkabilecek adımın cesaretini gösterebilmekti.
Perim Akıncı ile gerçekleştirdiğimiz bu sohbet, sadece bir müzisyenin kariyer yolculuğunu değil, aynı zamanda bir sanatçının hayalleri, tutkusu ve iç dünyasını da yakından görmemizi sağladı. Onun müziğe olan bağlılığı, sahnede ve stüdyoda gösterdiği özen, dinleyicileriyle kurduğu samimi bağ her satırda, her notada kendini hissettiriyor.
Bu röportaj, Perim’in yalnızca bir sanatçı olarak değil, aynı zamanda kendi hikâyesini cesurca yazan bir genç olarak iz bırakma çabasını da ortaya koyuyor. İznik Gazetesi ekibi olarak, onun gibi yetenekleri takip etmeye ve sizlerle buluşturmaya devam edeceğiz.
Müziğin ruhunu, hayallerin gücünü ve sahnenin büyüsünü Perim Akıncı’nın hikâyesinde bir kez daha hissettik. Umarız siz de onun dünyasına adım atarken aynı heyecanı ve samimiyeti hissedebilirsiniz.
