KAYIP RUHLARIN ÇIĞLIĞI: THE LOST AND DAMNED

0

 

2008 yılında piyasaya çıkan Grand Theft Auto IV, oyun dünyasında adeta bir devrim yaratmıştı. Liberty City’nin kasvetli gökyüzü, gökdelenlerin arasına sıkışmış dar sokaklar ve Niko Bellic’in hayatta kalma mücadelesi, hepimize Amerika rüyasının aslında ne kadar sahte olduğunu göstermişti. Rockstar Games, o dönemde yalnızca bir açık dünya oyunu yapmadı; aynı zamanda toplumun göçmenlik, suç ve özgürlük anlayışını sorgulattı.
Fakat 2009’da bambaşka bir şey oldu. Rockstar, bu kez aynı şehri yeniden önümüze koydu; ama farklı bir pencereden. “The Lost and Damned” ismiyle çıkan genişleme paketi, aslında Liberty City’nin daha da karanlık bir köşesine ışık tuttu. Burada kahramanımız Niko Bellic değildi. Biz, motor gürültüsüyle uyanan, zincir ve deri kokusuyla yaşayan, bir motosiklet çetesinin arasında sıkışıp kalmış Johnny Klebitz’tik.
Johnny, tipik bir GTA kahramanı gibi gözükmeyebilir. O, mafya babalarının büyük oyunlarına soyunan biri değildi. Onun hikâyesi, daha küçük ama daha gerçekti. Johnny, sadakatle akıl arasında sıkışmış bir adamdı. Çetesi “The Lost MC” onun ailesiydi; ama bu aile, iç çekişmeler, ihanetler ve yanlış kararlarla parçalanıyordu. İşte bu yüzden The Lost and Damned, oyuncuların yüreğinde farklı bir iz bıraktı. Çünkü bu oyunda sadece görev yapmıyor, aynı zamanda kardeşliği, dostluğu ve ihaneti iliklerimize kadar hissediyorduk.

Oyunun ilk anlarında Johnny’yi motosikletinin üzerinde, çetesinin yanında görürüz. Özgürlük hissi, motor sesleriyle birleşir. Ama Rockstar’ın bize vereceği mesaj çok açıktır: Özgürlük, aslında geçici bir yanılsamadır. Johnny’nin yolculuğu boyunca bunu defalarca deneyimleriz.
Çetenin asıl lideri Billy Grey, hapisten çıkar ve kontrolü eline alır. Billy’nin öfkesi, şiddeti ve pervasızlığı çetenin düzenini bozar. Johnny’nin sağduyulu liderliği, Billy’nin kör hırsına çarpar ve çete içten içe dağılmaya başlar. Burada oyuncu olarak biz de sıkışırız: Sadık kalmalı mıyız, yoksa aklımızın sesini mi dinlemeliyiz? İşte GTA’nın o dönem bize verdiği en güçlü his buydu: oyunun ötesinde ahlaki bir seçimle yüzleşmek.
Johnny, aslında kendi içinde yalnız bir adamdır. Çete üyeleriyle vakit geçirebilir, barlarda kol güreşi yapabilir, motosiklet yarışlarına katılabilir… Ama her görev bittiğinde geriye kalan tek şey, motorun uğultusunda yankılanan yalnızlıktır. The Lost and Damned, bu yalnızlık hissini o kadar güçlü yansıttı ki, biz oyuncular da kendimizi bazen Johnny’nin gözünden izlerken bulduk.

The Lost and Damned’i özel kılan şey yalnızca Johnny’nin hikâyesi değildi. Aynı zamanda GTA evrenini üç boyutlu bir deneyime dönüştürmesiydi. Çünkü Liberty City, yalnızca Niko Bellic’in gözünden görülecek bir şehir değildi. Bu şehir, farklı köşelerinde farklı hayatlar barındırıyordu. Rockstar, TLAD ile bize bunun kanıtını sundu.
Hatırlayın… Niko’nun hikâyesinde karşımıza çıkan The Lost çetesini. O zamanlar onlar yalnızca yan karakterlerden ibaretti. Fakat TLAD ile öğrendik ki, onların da kendi dertleri, savaşları, hayalleri ve çöküşleri vardı. İşte bu detay, GTA evrenini bambaşka bir boyuta taşıdı. Oyuncular artık Liberty City’nin yalnızca bir kahramanın değil, yüzlerce kayıp ruhun hikâyesi olduğunu gördü.
Üstelik The Lost and Damned, seriye yenilikler de kattı. Çete üyeleriyle konvoy hâlinde sürmek, motor mekaniğinin geliştirilmesi, yeni silahlar (çifte pompalı tüfek, boru bombaları, otomatik tabanca) ve yeni müzikler… Tüm bunlar, GTA IV’ün üzerine eklenen değerlerdi. Heavy metal ve punk ağırlıklı radyo kanalları, atmosferi tamamladı. Adeta ekranın karşısında bir oyundan çok, bir belgesel izliyormuş gibi hissettik: Amerikan motosiklet kültürünün, isyanın ve çöküşün belgeselini.

Oyun ilerledikçe The Lost MC’nin parçalanışını görürüz. Dostluklar ihanetle sınanır, kardeşlik barutla bölünür. Johnny’nin gözünden çetenin yavaş yavaş dağılışını izlemek, aslında trajik bir deneyimdi. Çünkü bu kez büyük mafya planlarının içinde değil, sokaktaki basit ama gerçek kavgaların içindeydik.
GTA evreninde alışık olduğumuz şey, büyük suçların içinde yükselen kahramanlardı. Fakat Johnny’nin hikâyesi farklıydı. O, yükselmiyordu. Aksine, etrafındaki her şey yavaş yavaş çöküyordu. Bu da The Lost and Damned’i GTA tarihinin en karanlık ve en gerçekçi yapımlarından biri yaptı.

2009’da bu oyunu oynayan bizler için The Lost and Damned, yalnızca bir genişleme paketi değildi. Xbox 360’a çıktığında indirip oynayanlar, Liberty City’nin yeni bir yüzünü görmenin heyecanını yaşadı. Sonraki yıl PlayStation 3 ve PC’ye geldiğinde ise geniş kitleler bu deneyime katıldı. O dönem oyun basını, TLAD’nin kısa olmasına rağmen atmosferinin derinliğini ve hikâyesinin sertliğini övmüştü.
Oyuncular arasında Johnny Klebitz, bir anda tartışmalı bir kahramana dönüştü. Kimileri onun sağduyulu tavrını takdir etti, kimileri ise Niko kadar “karizmatik” bulmadı. Ama herkesin kabul ettiği bir şey vardı: TLAD, GTA evrenine bambaşka bir soluk katmıştı.

Aradan yıllar geçti. GTA V çıktı, Los Santos’un parıltılı ışıkları altında Michael, Franklin ve Trevor ile bambaşka bir dünya gördük. Fakat Liberty City’nin karanlık sokaklarında motoruyla yol alan Johnny Klebitz, hâlâ birçok oyuncunun aklında yer etti.
Ne yazık ki Johnny’nin hikâyesi, GTA V’te trajik bir sona bağlandı. Trevor Philips ile karşılaşmasında kaybolan bir karakter olarak hafızalarımıza kazındı. Bu, aslında Rockstar’ın oyunculara verdiği bir mesajdı: GTA evreninde hiçbir karakter ölümsüz değildir. Ve bu, The Lost and Damned’in etkisini daha da derinleştirdi. Çünkü biz, sadece bir oyun karakterinin değil, aynı zamanda bir kültürün sonunu izledik.

The Lost and Damned, GTA serisinin en “parlak” oyunu değildi belki. Ama en çok iz bırakanlardan biriydi. Çünkü bize farklı bir gözle bakmayı öğretti. Liberty City’nin motor gürültüsüyle sarsılan o sokaklarında, Johnny Klebitz’in yalnızlığına ortak olduk. Bir çetenin dağılmasına, kardeşliğin çözülmesine ve sadakatin kırılmasına tanıklık ettik.
Bugün hâlâ o motor sesini duyar gibiyim. Ve düşünüyorum: O yıllarda Liberty City’de yalnızca bir motor gürültüsü değildi duyduğumuz. Aslında kaybolmuş bir neslin çığlığıydı.

İşte bu yüzden The Lost and Damned, yalnızca bir genişleme paketi değil, GTA evreninde yankısı hâlâ duyulan bir çığlıktır.

Leave A Reply

Your email address will not be published.