ZAM YOK (ÇOK)

0

Ekimde, evime ait 2017- 2011 döneme ait döneme ait elektrik sarfiyatını gösterir. Fatura da 205 kilovat yaktığım bunun bedelinin 44.30 TL olduğu dağıtım bedeli vs ile 84.00 TL’ye ulaştığını gösteriyor.

Yine elimde 2018-2001 döneme ait elektrik faturasına 196 kilovat yaktığını bunun bedelinin 43.36 TL olduğu diğer bedellerle borcumun 84.00 TL’ye ulaştığını gösteriyor.

Şu işe bakın 2017’de 205 kilovat yakıyorum. 84 TL tutuyor. 2018’de 196 kilovat elektrik tüketiyorum yine 84 TL. Faturama bedeli karşıma çıkıyor. Yani son dönemde önceki dönemden 9 kilovat daha az elektrik tüketiyorum ama aynı parayı ödüyorum. Elektriğin birim fiyatı 0.216100 TL iken 2018’de bu birim fiyatı 0.221224 olmuş.

Böylece çaktırmadan elektriğin birim fiyatı zam görmüş, fazla da bilgi faturada yok.

Akaryakıt fiyatları zaten otomatik. Dolar yükseldikçe zam gece yarış yürürlüğe giriyor. Birde arada 3-5 kuruş indirim yapılıyor, hemen ardından 8-10 kuruş zam geliyor.

Ülkemizde yeni yıl geldikçe zamlar da geliyor. Efendim, bütçe açığını kapatıyoruz, diyorlar. Aferin size ama birkaç gün sonra önceki yılın gelir ve giderleri açıklanıyor. Abooo. Genel bütçe yine açık vermiş. 2017 yılının açığı sanırım 47 milyar. Eee… 2017’nin başından sonuna kadar bütçe açıklarını kapatmak için zam yapıldı. Yapıldı ama yetmedi yine açık.

Küçük bir aile de bile baba senelik hesapları ürün gelirlerin, giderlerini hesaplar. Gelir az, gider çok ise çocuklarına ‘’bu sene işler iyi gitmedi, gelirimiz iyi idi ama masraflar bu gelirin çoğunu aldı götürdü. Biraz sıkıntı çekeceğiz, harcamalarınıza dikkat edin, har vurup harman savurmayın, yoksa borca girmek zorunda kalırız, onu da ödemek daha büyük bir borç açar onun için önümüzdeki yılında ne getirip ne götüreceği belli değil, dikkat edin” der.

Bunları demekle ne yapılır? Aile bütçesinde harcamalar azaltılır, masraflar kısılır. Hele, ailede düğün dernek işleri var ise Allah yardımcıları olsun.

Çaresizlik, bazı harcamalar kısılırken, bazı ihtiyaçlar ertesi yıla ertelenir. Bunlar için düğün dernek harcamaları var ise işte o aile ya o düğünün ertelenmesinde sıkıntı var ise bazı durumlarda bu sıkıntı aşılamaz ise kız tarafını nişanı bozduğu çok olmuştur. Dertler nasıl da kendiliğinde büyüyor farkına bile varamazsınız.

Aman ele güne çıkıyoruz, harç borç ne ise yapalım, gençleri evlendirelim. Kız tarafının da dedikodusu bir başlarsa bu işin sonu iyi olmaz. Neyse düğün dernek yapılır borca batırılır.

Sonra? Sonrası çıkmaz sokak.

İznik’te sayısını bilmiyoruz ama bazılarının yaptığı tespitlere göre 200’den fazla emlakçı oluşmuş. Ne yaparlar emlakçılar? Mal satmak için aracı olurlar. Nere de kimin malının satılmasında aracı olacaklar? İznik’te, İzniklinin. Demek İznik’te 100’lerce-1000’lerce emlak arazisi satılıyor. Eee… İznik’in ve İzniklinin durumu malum. O zaman kimler alıyor bu Emlakları? Yabancılar.

Halk arasında İstanbullular deniyor.

Yani bir taraftan bitmeyen zamlar diğer taraftan para etmeyen tarım ürünleri. İznik, bir tarım bölgesi ve başka çalışma alanı yok. Bu durumda ne olacak sonumuz. Zeytin biraz para etti diye sevinmeyin. O, hastaya verilen can suyudur.

Yarınlardan emin olmayan bir toplum haline geldik. Günlük ya da sezonluk yaşar hale geldik.

Üretici emlakçıya ‘’benim yeri hemen satalım, 3’üne- 5’ine bakma, satılsın da şu borçtan kurtulayım” diyorsa bu iş bitmiştir, İznik bitmiştir.

Efendim, köy yollarını bile sıcak asfalt yaptık diye böbürlenmişsin. O yollardan senin köylün gidemiyor. Yeni mal sahipleri gidiyor. Araştırın çoğu köyde cenaze kaldıracak genç kalmamış, çoğu arazi ekilip dikilmiyor.

Artık, çiftçimiz üretemiyor. Üretim maliyeti buna engel, satışlar, pazarları buna engel. Geçen hafta Sayın Tarım ve Hayvancılık Bakanımız kalkmış ‘’et ihraç edeceğiz” diyor ve daha yavru iken hastalanıp ölen buzağıların ölmemesi için tedbir alacağız, diyor. Ne demek istiyor:

‘’ölme eşeğim ölme, yaz gelince sana yonca yedireceğim”

Kurban bayramı öncesi 500 ton et ithal eden bu politika ‘’et ucuzlayacak” diyordu. Hiç, ucuz et gören de olmadı, yiyen de olmadı. Ama 500 ton ithal ete verilen dövizler gitti. Geçen haftalar marketlerde yerli pirinç aradım. Bu kadar market zinciri içinde yerli pirinç(gören pirinci) bulabildim. Başta pirinç olmak üzere kuru fasulye, nohut, mercimek, tüm bakliyatlar, hatta tahin yapıla susam bile ithal ürün olmuş.

Vah Türkiye’m vah.

1960’larda 1970’lerde ‘’ kendine yeten” yani kendi ürettiklerini tüketen, dışarıdan gıda ürünü almayan dünyada 9 ülkeden biri idi Türkiye. Şimdi ne olmuş? İsmini duymadığımız ülkelerden gıdalar gelmiş. Vitrinleri dolduruyor.

Aslında, bunda pek şaşılacak yön yok. Tüketim toplumu olmuş Türkiye. Olay bu kadar basite indirgenmiş. Peki yarınlar ne olacak?

Ben iyimser değilim. İpini koparan Türkiye’ye gelebiliyorsa, Türkiye ‘’ yolgeçen hanı” olmuş ise savaş kaçkınının sığınağı olmuş ise bu işin içinden çıkmak zor, hem de çok zor.

Ne diyelim, inşallah iyi olur diyelim.

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.