TAZE SİMİT, GEVYAK!

0

“Zira tarlaya bir tohum atan kişi, iki cihan evini mamur eder” derdi.

Kıt’a Var çiftçilik yap! Çiftçiliğin bereketi geneldir!

Hem sana yeter, hem de bütün yabani hayvanlara ve kuşlara!

Sakın kusur etme!

Onun ürününden hem kendin nasiplenir hem de başkalarına verebilirsin!

(Fuzuli, Rind ile Zahid)

TAZE SİMİT, GEVYAK!

Bizim lisede okuduğumuz yıllarda Divan Edebiyatı diye bir ders vardı. Şimdi yine var mı bilmiyorum, araştırmadım da.

Nedim, Baki, Fuzuli, Ahmet Paşa v.s gibi kimselerden şiirler okurduk. Arif Bey diye bir edebiyat hocamız vardı. İyi bir hoca idi. Kepirtepe Öğretmen Okulu lojmanlarında kalıyorduk. Oturduğumuz lojmanın diğer yarısında Arif Beyler kalıyordu. Kimi geceler Arif Beyin sesi gelirdi. Divan edebiyatından şiirler okurdu.

Şiirler aruz vezni ile okunuyordu.

Baki’yi Sultan uz Şuara olarak bilirdik. Fuzuli’nin “Su Kasidesi” pek ünlü idi. Vezinleri bulmakta zahmet çekmiyor mu idik, çekiyorduk. Genelde failatün failün failün kalıbı ile yazılmış şiirler.

İskender Pala Divan şiirini severdi. Sık sık ele aldı, açıklamalar yaptı. Kitaplarında da bunlara yer verdi.

Fuzuli’nin yukarıya aldığım Rind ile Zahid hikayesinden sözler bana Necip Fazıl’ın:

“ Sen tohumu toprağa at.

Vermezse toprak utansın”

Dizelerini hatırlattı.

Geçen akşam oğlumla Küçükyalı/İstanbul’da Fikret Otyam Sanat ve Kültür vakfından aşağı doğru iniyoruz. Bana gezdiğim sırada içinde gazetelerimi, kitabımı ve ilaçlarımı taşıyabileceğim bir çanta bakacağız.

Döndük bir kafeye oturduk. Çay ve iki ekler söyledi. Şaşırdım. Aşağı yukarı 17 yıla yakın bir süredir şeker(Diyabet) hastasıyım. Olabildiği kadar şeker ve şekerli yiyecekler, içecekler kullanmıyorum. Hiçbir biçimde tatlandırıcı, sakarin, dulkarin gibi şeyler kullanmadım.

Bunu neden yaptığını biliyorum. Ve bunun hikayesinde onun tarafından çok güzel bilindiğinin farkındayım.

Hikaye şöyle bakın anlatayım.

Edirne’de kaldığımız yıllar. Belediye Binası’nın arkasında bir evimiz var. Rahmetli babam kız ve erkek öğretmen okullarında psikoloji ve sosyoloji okutuyor.

Hiç kimse bana şöyle ya da böyle yap demedi.

Özellikle tatil günlerinde sabahları erkenden kalkar, evimize çok yakın bir yerde simit fırını vardı. Oraya giderdim. Ferhat Ağa diye birisi, kırmızı yüzlü, fırın sahibi idi.

50-75 simit alırdım. Kendime bir tabla tapmıştım. Bir ucuna da bir sopa takmıştım. Onları alır, mahallelere dalardım.

“Taze simit, gevyak” diye bağırmaya başlardım. Sabahın o saatinde açılan bir pencereden “Simitçi” diye bir ses geldi mi, birisi seslendi mi nasıl sevinç kaplardı içimi. Bir mahallede aldığım simitleri bitiremezsem, bir başka mahalleye geçerdim. Genelde simitleri bitirirdim.

Yanlış hatırlamıyorsam 150 kuruş falan kar kalırdı.

Doğru pastaneye koşardım ve bir ekler pastası alırdım. Bu pastayı çok seviyordum. Aslan Bozası’na yakın bir yerde idi. Ee kolay değil, emek vermiş, çalışmıştım. Ve bunun karşılığında biraz parada kazanmıştım. Kendime bir mükafat vermem gerekirdi. O pasta bana o kadar leziz geliyordu ki.

Bu olayı çocuklarıma, torunlarıma büyük bir keyifle anlattım.

Toprak büyük bir olasılıkla babam ekler pastasını çok seviyordur, ona bir kıyak yapayım diye düşünmüş olmalı.

Keyfim gıcırdı.

Babam bize para kullanmayı çok titiz bir biçimde öğretmeye çalıştı. Hafta da belli bir para verirdi. Bu para sinema, gazoz ve simit parası idi. Bunun dışında zaman zaman annemden para isterdik.

Buna karşın bende para kavramı hiç gelişmemiştir. Diyelim ki elime 50 lira geçti, hiç düşünmeden doğru kitapçıya koşarım.

Ne ki söz konusu ekonomi oldu mu sabaha kadar anlatabilirim. Bir ara televizyon programlarından birinde Prof. Dr. Asaf Şeref Akad, Prof. Dr. Deniz Gökçe ve Dr. Mahfi Eğilmez’in birlikte oldukları ekonomi üstüne konuştukları bir program vardı. Sürekli olarak izlediğim programlardan biri idi.

Pro. Dr. Asaf Şeref Akat ünlü bir iktisatçı, yine onun gibi ünlü Prof. Dr. Nilüfer Göle’nin eşi. Nilüfer Göle bildiğimiz gibi ünlü bir sosyolog Paris’te. Geçende bir ödül aldı.

Eşimle birlikte Lütfi Akad’la birlikte oturduk.

Sözün kısası simidi çok sevdim. Ondan para kazandım. Ve ekler pastasının tadını ve bana verdiği tadı yeniden yaşamak güzeldi.

Evet “Taze simit, gevyak” diye bağırdığım günleri unutmam mümkün değil.

Leave A Reply

Your email address will not be published.