Zaman zaman kimi dostlarla bir araya geldiğimizde epey ciddiye alınabilecek konulardan söz ederiz.
Yine dostlarla bir arada olduğumuz bir sırada Asur ve Sümer’leri ele aldık. Sevgili dostum Orhan’ın pek çok ilgisini çekmiş olacak ki, “Ben artık Sümerliyim” demeye başladı.Hatta öyle ki imkan olsa zamanda yolculuk gibi bir şey mümkün olabilse o devirde yaşamak isterim gibi espriler yapıyırdu.
Yine bir arkadaşım “Sümerlerin yaşayışları falan konularını merak ediyorum, nasıl yaşıyorlardı acaba” dedi.
Yine bir akşam kalabalık bir misafirlerle birlikte idik. Birde sanat tarihçisi, arkeolog bir hanım kardeşim de vardı.Bir ara Babil’in “Asma Bahçelerinden ve Zingurutlar’dan açıldı.
Sanat tarihçisi kızıma sordum. “Zingurutlar hakkında ne düşünüyorsun?” diye. Bir takım açıklamalar yaptı.
Zingurat resmi yapan çok ünlü ressamlar var. Bu resimlerden birini görmek isterseniz Prof. Dr. Mim Kemal Öke’nin ” Aşkın Ekolojisi” adlı kitabının sonuna eklenmiş resimlerine bakmanızı salık veririm.
Verimli Hilal diye bilinen bu bölge büyük medeniyetlerin yeşerdiği yer olarak bilinir.
Güneydeki Arap Yarımadası çölleri ile kuzeydeki Anadolu’nun çorak platoları ve doğuda Dicle ve Fırat’ın ve Batı’da Nil’in zengin deltaları arasında uğurlu bir bölge uzanır.20. yüzyılın başlarında Amerikalı tarihçi Breasted buraya “Verimli Hilal” adını vermiştir.
Bu “Verimli Hilal” bölgesinde, bu günkü Irak toprakları üzerinde Sümerler diye bilinen bir medeniyet yaşamıştı.
Yaklaşık milattan 4000 yıl öncesinden itibaren Sümerlerin işgal ettiği, sonra da Asur ve Babillerin yerin şimdiki adı Irak’tır.Irak’ın anlamı “Sahil Memleketi” demektir.
Bu yöreye genel olarak Mezopotamya denilir. Mezopotamya iki ırmak arasındaki ülke demektir.Ve bu dal Grekçedir.Dünyanın en eski medeniyetidir bu.
İsa’dan, aşağı- yukarı beş bin yıl önce, yani Mısır’da uygarlığın gelişmesinden çok önce” Uruk” ve “Sümer” ülkesine yeni bir halk göç etmişti. Göçebeler beraberlerinde çömlekçi döner masalarını da getirmişlerdi. Sonra, döner tekerleklerini de getirdiler. Dört tekerlekli arabalarına bir çeşit yaban eşeği koştular. Taştan bina yapmak için bu halkın geleneklerindendi. Taşları kum çöllerine taşımak zahmetine katlanarak, bunlarla binalar yaptılar. Bunlardan başka, yüksek yerlerde tapınmak geleneğini getirdiler. Mezopotamya ülkesinde yüksek bir tepe bulunmadığı için toprakları yığarak, yığma tepeler yaptılar. Bunlara “Zingurat” deniliyordu. Bu Zinguratların yapma kutsal tepeler olduklarına kuşku yoktur. Dağ yapma tekniği ilerledikçe, küçük tepecikler yerine taraça yaparak dev kuleler yaptılar. Bu taraçalara dağa benzesin diye ağaçlar diktiler. Bu durum bir yandan “Babil Kulesi” efsanesine yol açarken, bir yandan da “Asma Bahçeleri”nin yapılmasına yol açtı. Bu bahçeler dünyanın yedi harikasından biri sayılır.
Amin Maalouf “Arapların Gözünden Haçlı Seferleri” adlı kitabında “Tarih en büyük anlatıdır” der.
Sümerleri iyi bir biçimde tanıyabilmek içinKraus’a ve Kremer’in “Tarih Sümerle başlar” kitaplarına ve öte yandan bu işe çok emek vermiş ünlü Sümerelog İlmiye Çiğ ve Halikarnas Balıkçısı, cyprion Broadbank’ın “Orta Denizin Yapımı” ve ünlü tarihçi Braudel’in “Akdeniz” adlı kitapları size çok geniş bilgiler verecektir.
Ancak derli toplu bir bilgi edinmek istiyorsanız Sümerelog Muazzez İlmiye Çığ’ın ” Ludingirra adlı esrine başvurabilirsiniz.
Şimdi ben size Sümerlerle ilgili bir kaç not aktarmak istiyorum:
İnsan ilişkileri o gün de bu gün de aynı. Anne- baba ilişkileri, çocuklarla ailelerin, öğretmenlerle öğrencilerin ilişkileri hep aynı.
Orada da mesela baba, çocuğuna, tembellik ediyorsun, çalışmıyorsun ama kabahat benim, seni götürüp tarlada çalıştırmadım, gel kendi ekmeğini kendin kazan. Böyle yapan babanın çocukları okuyor.
Karısı ölüyor müthiş bir şiir yazıyor.
Annesi için bir şiir yazıyor. Annesine olan sevgisi, Tanrıya duyduğu inanç.Ben bir arkadaşa bu Sümer tanrılarından söz etmiştim.İnanna,Domuzi…
Beraber tahıl üretiyorlar,hayvan yetiştiriyorlar.
Bir yandan da dışarıdan malzeme getirtip madencilik yapıyorlar.
İhracat-İthalat yapıyorlar.
Kanallar yapıyorlar.
Burada tekneler yüzdürüp, teknelerle ulaşımı sağlıyorlar.
Kerpiç duvarları süslemek için bir tür mozaik icat etmişler.
Kilden yapıp kurutulan çivilerin başları sarı, kırmızı, siyah gibi çeşitli renklerle boyanmış. Bunlar duvarın yumuşak çamuru içine renk renk, geometrik şekiller verilerek sokulmuş.
Heykeller yapmışlar.
Burada estetik görüyoruz, bir sanat görüyoruz.
Kadının konumu gayet iyi. Tek eşlilik var. Kadı dava açabiliyor.Evlilikler belge ile oluyor. Belgesiz evlilikler kabul edilmiyor. Boşanma mahkeme kararı ile oluyor. Eğer kadın kötü durumda ise, ona bir tazminat veriliyor.
Çok ileri bir medeniyet.
Batının çok büyük ilgisi var.
Asur’lara ilgim kütüphanecilik tarihinden geliyor. M.Ö. sekizinci asırda ilk cilt örneği. 1953 yılında Nemrut civarında Kalah’ta 2. Asurnasırpal’ın sarayının harabelerinde bazı levhalar bulunmuştur.
Orada “Evrenin ve Asur ülkesinin kralı Sargon’un sarayı Enuma Anu-Enlil yapıtı, fildişi levhalar üzerine yazdırttı. Durşorruki’nin sarayına koydurttu.”
Bu eser daha önce bilinen ve Kral Asurbanipal’in kütüphanesinde bulunan bir eserdi.