Ciğerparem, oğlum,
Merhaba!
Bu merhaba sözcüğünü çok sevdiğimi biliyorsun.Anlamını da sana anlattım galiba. Halikarnas Balıkçısını çok sevdim.Ondan da çok etkilendim bir zamanlar. O da sık sık Merhaba dermiş.
Ona özenmedim dersem yalan olur.
Bir çok şeyin farkına daha sonraki yıllarda vardım.
Okul yıllarında bir ölçüde de olsa müzik ve resimle yoğruldum. Bu okulun imkanlarının getirdiği bir şeydi.
Uzun süre piyano çalıştım. Sağ olsun yaşıyormuş Lütfi Selek bana okul bitirme gününde bir konser vermemi sağladı. Güzel piyano çalıyordum. O arada keman da çalışıyordum.Artur Seybolt diye metodlar vardı.3 Metoda yakın bitirdim. Daha başka parçalar çaldım.
Deli gibi müzikle uğraşıyordum.
İbn-i Sina “insan çevresinin boyası ile boyanır” diyor. İbn-i Sina hakkında düzenlediğim bir panelden hatırlıyorum. Konuşmacılardan biri bendim. Gitar, Akordeon, fülüt, mandolin öğrendim. Dersler verdim. Bir çok çocuk yetiştirdim. Konservatuara öğrenci hazırladım.
Geçenlerde yetiştirdiğim çocuklardan biri internetten bana ulaşmış.Yazı yazdığım bir gazeteyi aramış. O benim hocam demiş.
Bunları niçin anlatıyorum.Öğünmek için değil. Biliyorum ki bütün övgüler Yüce ve Büyük Allah’a aittir.
Güzel resim yapıyordum. Sergi açtım. Bir çok resim de sattım. Bir çoğunu da hediye ettim. Şimdi özellikle Çorum’da bir çok işyeri ve evde benim resimlerim var.
Cerrahpaşa hastanesine gidip gelirken Viyana’da öğrenim görmüş, o zaman Doç.’ti Halit Pazarlı’nın bürosunda benim kömür parçaları ile yaptığım bir desen var.
Sinan yazdığı bilimsel bir makalede benden söz ederken sanat yönü ağır basan bir kişiydi diyor.
Doğrusunu istersen o öyle demiş, bu böyle demiş pek umurumda değil. Bir şeyleri yapmak istediğim için yaptım.
Belli makamlara getirilirken de bundan yararlandım.Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğüne getirilirken onayım ressam diye alındı.
Tiyatro Genel Yönetmenliğine getirilirken de “Vali Yardımcısı Coşkun Irvalı, o zaten bu işlerle uğraşıyor” demiş. Öyle getirildim.
O yıllarda Halk Eğitim’in hazırladığı tiyatro oyunlarına dekor ve müzik yapıyordum.
Deli gibi çalıştım.
Vitrin düzenledim.Tabela yazdım. Futbol hakemliği yaptım.
Bunları yaparken de hiç kimseden şöyle yada böyle bir şey beklemedim. Okullarda müzik derslerine girdim. Orkestra kurdum, yönettim. Bunları yaparken de hep zevkle yaptım.
Hele kütüphane müdürü olarak çalıştığım yıllarda bütün yaptıklarımı anlatmak istemiyorum. Ama şunu itiraf edebilirim. Ne yapabilirim diye düşündüm durdum. Adeta kıvrandım. Cumartesi, Pazar’ım yoktu. Gecem gündüzüm yoktu. Bu arada annemi de çok yordum. Çok büyük yardımları oldu. Ben rahat edeyim, rahat çalışayım diye evin, ailemin bütün yükünü omuzladı.
Bana hayatın en büyük armağanı annem. Ve pırıl pırıl çocuklarım.
Dediğin doğru o yıllarda epey takıntılarla da uğraştım. Ama gördüm ki kendimi gerçekleştirmekle, daha doğrusu bir takım istidatlarımı kullanmak imkanı buldukça rahatlıyordum.
Sürekli olarak bir şeyler yapmak, bir şeyler üretmek, bir şeyler yaratmak bana geniş ölçüde bir tatmin duygusu getirdi.
Bundan sonra bir şeylerin farkına vardım. Tevrat’ta “Hayata katılan için vardır umut” diyordu. Öte yandan İncil “Hayatını vermek isteyen kazanacak, Hayatını kazanmak isteyen kaybedecek” diyordu. Ve Kur’an-ı Kerim, Yüce kitabımız ” Rahman Süresinde” O her an bir iş ve oluş içindedir. Ve giderek insanoğluna “bana yardım edin” diyerek inanılmaz bir paye veriyordu. Sırf akıl yürütme, muhakeme yoluyla en büyük ibadetin hayata katılmak gibi bir şey olduğu kanaatine vardım.
Ve hayatımda olup bitenleri bu biçimde yorumlamışken, sen imdadıma yetiştin.
İslamda karar kıldım.
İnsanoğlunun yanlış yapmaması mümkün değil. Bütün herkesin bir takım yanlışları oluyor. Hataları oluyor. Önemli olan hatalarını bilip onları düzeltmeye çalışmaktır.
Allah’ın büyük merhamet sahibi olduğuna inanıyorum. Öyle büyük ve ciddi yanlışlarım olduğunu da pek sanmıyorum.
Artık yaşlandım. Ve bir dolu rahatsızlıklarım var. Hiç şikayetçi olmamaya özen gösteriyorum. Allah’ın kanunları belli doğup yaşayıp ölüyoruz. Nedense ölümle yüzleşmekten korkuyoruz.
Hep yaşamdan yana oldum. Bana bir biyofili diyebilirsin. En büyük hayranlık duyulacak şey hayat. Bildikçe, öğrendikçe hayata olan hayranlığım arttı. Bir tıp dergisinde “Bilmediğiniz çok şey olması sizi kızdırmıyor mu? Hayır, beni hayran bırakıyor” diyor. Hekim/physician (2013)
Daha insanoğlu kainatın bile 1/4 ünü az çok biliyor.
Ve diyorum ki Macar Klasiklerinden Crosley’in “Öğütler” adlı kitabından, kimbilir kaç kez okudum.
“Hiç bir şey Allah’ı düşünmek kadar insanı mesut edemez”
Bakara süresi’nde “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura erer”
Daha ne diyeyim ki.
Ablana 1990 larda yazdığım bir mektupta “Konuşmak istediğim zaman, kağıda kaleme sarılıyorum” diyorum.
Herhalde kekeme bir insanım, ondan.
“Yaşlılığın Psikopatolojisi ” diye bir yazı ve bir de “psikiyatri/terapi” insanı tanrılaştırıyor mu diye iki yazı düşünüyorum. Ve ondan sonra Allah(c.c.) kerim. Hayatın getirdikleri, hayatın kanunlarına karşı direnmek boş bir hayal. Bir Don Kişot gibi. Hayatla kavga edemem. Zaten onu bilen bir insanda neyin ne zamanlar olabileceğini bilir.
Hoşça kal, güzel kal.
Allah’a emanet ol oğlum.
Baban