HAYATTA KİMDEN VE NASIL BİR ŞEYLER ÖĞRENDİM

0

Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessiz bir fikir işçisi.

(Cemil Meriç,Jurnal, 18.06.1971)

Bunu Cemil Meriç söylüyor.Bu tip, bu tür insanların çömezi bile olamam. Haddimi, sınırımı bilirim.

Bilmiyorum orada geçen bir sözcük dikkatinizi çekti mi? Mütecessiz.Peki ne demek bu mütecessiz sözcüğünün anlamı. Meraklı, yani merak eden bir insan.

Bir çok şeyi merak ettim, öğrenmeye çalıştım o kadar.Yani diyebilirim ki merakımın bir işçisi oldum.

Karıncaya sormuşlar: “Nereye böyle” diye.Karınca yanıt vermiş:”Fizana” diye.Gülmüşler. “Sen böyle bu cüssenle nasıl gideceksin oraya” demişler. Karınca “Olsun, hiç yoksa uğrunda ölürüm ya” demiş.

Bir insanın bir şeyi, ya da şöyle söyleyeyim bilebilmesi mümkün değil. Zira” Bu terazi bu sıkleti çekmez” diye çok alakalı bir söz vardır.

Ziya paşa’nın Terkib-i Bentte galiba bir sözü vardır.

“Sen seni bil sen seni

Yoksa patlatırlar enseni”

Ukalalık etmenin bir anlamı yok.Ama yapmak istediğim şeyleri iyi bir biçimde yapmaya özen gösterdim.Mükemmelliyetçi olmamak için özen ve tasam oldu.Olabildiği kadar iyi olsun istedim o kadar.

İlk çarpıcı bir dersi babamdan aldım.

Şöyle bir özetleyeyim. Babam daha küçük yaşlardan beri hep benim arkamda durdu. Çok küçük yaşlarda roket yapmaya özendim. Patlattım. Bir takım renkli toz boyaları bir araya getirerek yağlı boya yapmaya daldım. Yok, bırak onları gibi şeyler demedi. Hep önüm açık bırakıldı. İyi, doğru ve güzel şeyler yapmak istediğimde arkamda duruldu.

Yani bir ok yaydan çıkınca menzile ulaşması için önüne maniler konulmadı. Bir hekime sormuşlar:

” Çok az şey biliyoruz, buna kızmıyor musun? O da “Yok hayır” demiş, tam tersine hayranlık duyuyorum.

Vize’nin Çakıllı köyündeyim.Bir Ramazan günü.Köye bir vaiz gelmiş.Teravih namazından sonra bir kahvehanedeyiz. Bir çok insan var. Müthiş bir kalabalık. Bir süre sonra baktım vaiz olduğunu söylediler kalktım yanına gittim. Yaşım 18. Başladık sohbete. İş büyüdü. Kahvede çıt yok. Nefes almadan herkes bizi dinliyor. Çay içenlerin, kaşık seslerini bile işitemezsiniz.

Biraz farlı şeyler söyledim galiba. Berksan’dan falan söz ettim. Kahve dağıldıktan sonra vaizle bir gurup birlikte gidiyorlar. Ortalık karanlık “Hocam, şikayet edelim mi” gibi şeyler söylüyorar.

Daha sonra bu olup biteni babama anlattım. Dikkatle dinledim ve bana tek bir şey, tek bir cümle telaffuz etti.

“Oğlum, halkın değerlerine saygılı ol” dedi.

Bu cümle kafama çivi gibi çakıldı. Atilla İlhan’ın bir şiirinde dediği gibi “Mıh gibi aklımdasın”.

Evet bu cümle mıh gibi aklımda kaldı. Karşımda bir insan varsa ve bir şeyler anlatıyorsa, onu dinlerim. Anlamaya çalışırım, hatta dediği o şeylerin arkasında ne var, ne yok bakmaya uğraşırım.İtiraz etmem, yanlış demem. Tartışmayı hiç sevmiyorum . Çünkü her iki yanda doğru bildiklerini, inandıklarını, işi kavgaya götürecek kadar, çirkinleşip seviyesizleşe biliyorlar. Doğru olarak bildiğim bir şey varsa, anlatırım.

Burada bir ölçü var. Halil Cıbran diyor ki:” İnsanlara sindiremeyecekleri şeyleri anlatmayınız. Bu çok tehlikeli bir şeydir. Koyunlar bile yem yedikten ve su içtikten sonra süt verirler.”

En güzel sözü de Peygamber Efendimiz söylemiş:”İnsanlarla akılları miktarınca konuşuruz.”

Bu ölçüte dikkat etmezseniz, sonuçta kavga hazır, ötekileştirme, her türlü yıkıcılık, her türlü iftira hazır.Gelir sizi bulur. Ondan sonra uğraş dur. Yok öyle değil, yok böyle diye. 10. Köyü boylarsın. O yüzden ki herkese karşı saygılı olmayı öğrendim.

İkinci büyük dersi sevgi ile sözünü edeceğim, şair Çınar Çığ’dan aldım. Anlatayım.Çınar asteğmen olarak bir taburda askerlik yapıyordu. O tabura öğle ve akşam yemekleri için bir kaç arkadaşla birlikte gidiyorduk.O sırada Çınar’la bir yakınlık ve dostluk kurduk. Tabura bana kocaman bir resim yaptırtmıştı. Gece yarılarına kadar birlikte olduğum, birlikte büyük sofralarda, güzel muhabbetlerde geziniyorduk. Çok farklı bir insandı. Edebiyatçı olduğu için güzel ve etkili konuşuyordu.

Bir gün yine öğle yemeği için tabura gittik. Yemekten sonra genellikle muzuna oyun oynanırdı. Bir masada oyun oynuyorlardı. Dil tarihten mezun bir arkadaşla Çınar’ların masaya gittik. Bir ara o arkadaş “Çınar, bak Erdoğan senin için ne diyor” dedi.

Çınar hiç oralı olmadı. Yakın bir arkadaşımdı. Hiç beklemediğim ve ummadığım bir biçimde yanıt verdi. Çarpıldım ve şaşkoloza döndüm. Dedi ki “Ben bir insana ne kadar değer veriyorsam, onun söylediği sözde benim için o kadar önemlidir.”

Bu cümle de yoldaki bir işaretim oldu.Öyle yada böyle demiş hiç umurumda olmadı. Ama değer verdiğim bir kimse bir şeyi dile getiriyorsa ona bakarım, anlamaya çalışırım.

Çünkü bilirim ki:”En tehlikeli insan az anlayan, çok inanan insandır.” Çehov söylemiş.

Bir de şuna inandım. Eğer bir insan çirkin bir şey söylüyorsa, bil ki o söylediği her şeyden çok ona layıktır.

Ve Peygamber Efendimiz ne güzel söylemiş:”Bilmedikleri için böyle yapıyorlar”.

Leave A Reply

Your email address will not be published.