DELEGEYE ÇAY DÖK

0

Siyaset yaptığımız yıllarda, ya 1979 yada 1980 filan. O zaman Adalet Partisi ilçe başkanı idim. Sık sık ilçe başkanları Bursa’da il başkanı ile veya il yönetimi ile toplanırdık. Turhan Tayan il başkanı idi. Saatler süren toplantılarda Bursa’nın, ilçelerin sorunları masaya yatırılır, çözümler üretilirdi.

Böyle bir toplantıdan sonra gelecek toplantının da günü belirlenirdi. İlçe başkanları o ilçenin pazarı olan gün toplantı istemezdi. Örneğin ben çarşamba günü İznik’in pazarı olduğu için o gün il toplantısına karşı çıkardım, başka bir gün kararlaştırırdık. Ama her ilçede haftanın diğer günleri pazarı olduğu için, pazarı olmayan gün isterdi. Biz, gelecek toplantı şu gün olsun değerlendirmesinde bir günde mutabık kalmıştık ki M. Kemalpaşa ilçe başkanı Rahmetli Erdal Büke son anda itiraz etti. “O gün olmaz, o gün Kemalpaşa’nın pazarı, ben delegeye çay dökeceğim” dedi. Ne demek o çay dökmek filan diye sorunca anlattı. Kemalpaşa ilçesinin ortasından büyük bir dere geçer, eskiler o dereye Kırmasti çayı derlermiş, sonra Kemalpaşa çayı yani Kemalpaşa deresi adını almış. O derenin yanında yüksekçe, geniş, büyük ve gösterişli bir tek katlı yapı vardı. O yapı Erdal ağabeyinmiş ve partininde lokali imiş. Kemalpaşa’nında pazarı olduğu gün köylerden, dışarıdan gelen partililere, delegelere Erdal başkan ocağa geçer, çayları bardaklara doldurur, bizzat servis yapıp delegenin masasına kadar getirirmiş. Yani delegeye çay dökme işi böyle oluyormuş. Tabii delege yada partili “başkan bize bizzat kendisi çay yapıp masamıza kadar getirdi” diye reklam yada propaganda yaparmış.

Biz bu durumu öğrendikten sonra başkanlar arasında “Delegeye çay dök” esprisini yıllarca sürdürdük. Hatta bu espriyi ben kahvede, çay bahçesinde, baro odasında yani çay ikram edebildiğimiz yerlerde çaycı, kahveci kim ise ona seslenir, “delegeye çay dök” esprisini devam ettiririm.

Nerden geldi bu anılar aklıma? Pazar sabahı TV kanallarından birinde Cumhurbaşkanı ve eşleri Emine Hanım Rize’de imişler, orada çay tarlasında “Torbalı çay toplama makası” ile taze çay toplama gösterisi yapıyorlardı da bu anılar oradan aklıma geldi. Doğrusu Tayyip Bey biraz toplama işini beceriyordu ama eşleri belli ki hiç çay toplamamış. Olsun, işin esprisi başka. Rizeli cumhurbaşkanımız çay tarlasında(çay bahçesiI) olacak tabii. Zaten bu günler 1. çay toplama mevsimidir. 2. çay toplama dönemi temmuz ayıdır, 3. çay toplama dönemi eylül ayıdır.

Askerliği Trabzon’da yaptığım için oradan Of ilçesine, oradanda çocukluk arkadaşımın olduğu Uğurlu Köyü’ne bazı hafta sonları gider çay bahçelerini dolaşırdık. Zaten arkadaşımda Rahmetli Uğurlu Beldesi Çay Kooperatifi müdürü idi. Hatta çay fabrikasını bile gezmiştik.

Çay toplamada 2,5(ikibuçuk yaprak) kuralı var. Sürgünleri en uç kısmında iki tam yaprak, birde filiz kısmı yani yarım yaprak toplanması gerekir. Kural böyledir ama yaş çay kilo ile alındığı için sürgünlerin odunsu kısmı ve alt yapraklar bile makaslanır, torbaya girer. Zira ağırlık kazanır böylece daha çok yaş çay satmış olur. Ne yazıkki bu şekilde toplanan yaş çayında kalitesi iyi olmaz. İçtiğimiz çayların bazısında damak tadı damak burukluğu olacağı yerde öyle biraz odunsu bir tat ve koku işte buradan gelir.

Bu odunsu koku ve tadı mecazen hayatın her safhasına yayabiliriz. Hani, odun gibi herif, odun gibi adam dediklerimiz. Uyumsuz yada işin aslına, usulüne uymayanlar için söylenir bu sözler.

Sözgelimi siyaset yapar ama uyum sağlayamaz, işin özünü kavrayamamıştır. Sözü dinlenmez, bakışı, tavrı zemheri soğuğu gibi.

Bunları yazarken aklıma yine eskilerden bir anı geldi. 1977 genel seçimleri öncesi idi. Köylere çıkıp konuşmalar yapılacaktı. Bursa’dan bir sürü konuşmacı geldi. Banada bu kişilerden birini alıp Gürmüzlü’ye görev düştü. Hani, adam Bursa’dan konuşmacı olarak gelmiş ee birşeyler anlatır. Partiliyi biraz coşturur diye düşünüyor insan. İki araba olduk Gürmüzlü’ye çıktık.

Gürmüzlü’de siyaset çok hızlı. İddahçı köy kahveler bile ayrı. Yolun üst tarafında Sarılgan’ın kahve hazırlanmış, hınca hınç dolu. Hoş-beş, falan çayları içtik. Ben bir açılış konuşması yaptım, sözü Bursa’dan gelen konuşmacı arkadaşa bıraktım. Ah oda ne? Adam, Bursa’dan konuşmacı olarak gelmiş ama bırakın öyle ateşli konuşmayı iki lafı bir araya getiremiyor. Eyvahh ne yapacağız, rezillik diz boyu. Neyse iyi-kötü adam bir on dakika konuştu. Sözü bitirdi ama kahvehaneden ses yok, alkış yok. Sanki kahvehane bomboş. Yahu ne yapacağız, iş kötü. Neyse, misafir konuşmacıya teşekkür etmek için sözü yine devir aldık. Biraz öyle, biraz böyle derken tam ballı bir siyaset konuşması yapmışım ki -15-20 dakika sürmüş” sözü bitirdim. Of o da bir alkış tufanı koptu ki kahve yıkılacak nerdeyse. İçerideki alkış bitti ama dışarıdan da alkışlar, tezahüratlar geliyor. Onlarda ne yahu demeye kalmadı pencerelerin dış tarafına köydeki partili kadınlar dolmuşlar, bizi dinlemişler, sonraki alkışlar onlardan geliyormuş. Gece vakti ben bu durumu ancak fark edebildim.

Kadınlar, çocuklar biz kahvehaneden çıkıp araçlarımıza bindik – onlarda yolun üst tarafında kaldılar, kahveden çıkan erkeklerde eşlik edince orası bir düğün yeri oldu. Kırat’ın coşkusu içinde köyden coşku ile ayrıldık.

Ne yapalım bazende bu “odunsu gibileri” idare etmek, yada tesviye etmek zorunluğu oluyor. Hani bugünün siyasetinde odunsu benzetmeler yapmaya kalksak geriye ikibuçuk yaprak kuralı kalır mı bilemem.

Onun için çayın damak tadını, damak burukluğunu alamıyoruz.

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.