Hepimizin dönem dönem sevdiği, çoğu zaman ise kabus gibi üstümüze çöken yalnızlıktan bahsetmek istiyorum. Yalnızlığın yaşı yoktur. Hepimiz yaşamımızın belli dönemlerinde kendimizi yalnız hissetmişizdir ve hissetmeye de devam ediyoruz. Gerçekte yalnız olmakla, yalnızlık hissetmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Bazen kalabalıklar içinde de yalnız ve izole hissedebiliriz.
Ben kendimi düşünüyorum da yalnız mıyım?
Evet bazen.. Aslında arada sırada kardeşlerim, arkadaşlarım, dostum diye bildiğim birkaç arkadaşım var…
Hepsi çok iyi ve güzel insanlar ama yine de bu kalabalıkta bazen kendimi yalnız hissetmek kadar korkunç bir şey yok.
Yalnızlık, bir insanın kendisini dış dünyadan uzak, kopuk ve aynı hissetmesidir. Yalnız olmak tek olmak ile aynı anılır. Eğer bu duyguya boşluk duygusu da eklenirse yalnızlık, arkadaş eksikliğinden, bir başkasıyla ilişki eksikliğinden daha da öteye giden bir hal alır. Yalnızlıkla birlikte kendisini bir boşlukta hisseden kişi, diğer insanlarla ilişki ve iletişim kuramaz, kuramadıkça yalnız kalır, bu döngü bu şekilde devam eder gider. Bazı insanlar, isteyerek yalnız kalmayı tercih ederler, bu şekilde mutlu olurlar ve yalnızlıktan büyük bir keyif alırlar.
Yalnızlık, genel olarak terkedilmişliği, kimsesizliği, desteksizliği, hasreti ve gurbeti çağrıştırır. Ancak, yalnızlığın her kültür ve toplumda bu çağrışımlara sahip olduğu da söylenemez…