Müziğin içinde kendine özel bir alan yaratan Yağmur Erdağ, sesiyle dinleyiciyi hemen etkileyen bir sanatçı. Daha önce İznik Gazetesi’ne, yani bana verdiği röportajda vokal yolculuğunu samimi bir şekilde anlatan Erdağ, hem kendi projelerinde hem de Hazbin Hotel gibi animasyonlarda performans sergileyerek yeteneğini her platformda konuşturuyor. Onun sesi yalnızca kulaklara değil, ruhlara da dokunuyor ve her performansı izleyiciyi bambaşka bir dünyaya taşıyor.
Bugün ise onunla bir kez daha bir araya geliyoruz. Bu sefer kariyerinin derinliklerine inmeye, stüdyo anılarından vokal tekniklerine, Hazbin Hotel’deki performanslarından geleceğe dair planlarına kadar merak edilen her şeyi soracağız. Yağmur Erdağ’ın sesi yalnızca kulaklarımızı değil, aynı zamanda ruhumuzu da besliyor. Şimdi gelin, bu özel röportajda onun dünyasına daha yakından bakalım.
Müziğe ve vokal çalışmalarına başlamanızın hikâyesi nedir? Bu tutkuyu nasıl keşfettiniz?
Çok küçük yaşlarımdan beri en büyük tutkum şarkı söylemekti. Aslında aile mesleği de diyebiliriz; annem ve babam TRT Türk Halk Müziği Korosu’nda sanatçı. Abim ve ben MSGSÜ Müzik Bölümü’nden çıkmayız. Aramızda bir tek ablamız mühendis olmayı tercih etti. Eurovision’a hâlâ katıldığımız dönemlerde çılgınlar gibi izlerdim, hatta Sertab Erener’in kazandığı yılı bile hatırlıyorum. Bu yüzden konuşmaya başladığımdan beri şarkı söylemek benim için büyük bir tutkuydu diyebilirim.
Stüdyoda şarkı kaydederken kendinizi tamamen müziğe kaptırdığınız bir an oldu mu? Olduysa hangi şarkıydı?
Aklıma direkt gelen şarkı Hazbin Hotel’den “Gravity”. Kamera arkasında da görebilirsiniz, söylerken adeta başka bir kişiliğe büründüm. Lute’un o sahnedeki duygularını hissettim sanki.
Gelecekte sesinizi hangi yeni tür veya projelerde denemek istersiniz?
Gelecekte daha yetişkin rolleri denemek isterim. Şu zamana kadar rollerim genellikle daha genç, çoğu zaman da çocuk karakterlerdi. Lute karakteri bu konuda beni çok geliştirdi. Bu yüzden yetişkin rolleri denemek, kendi potansiyelimi zorlamak istiyorum.
Farklı müzik türlerinde vokal performans yapmak size hangi yeni teknikleri kazandırdı?
Sesimin aslında sınırlarının çok daha geniş olduğunu fark ettim. Mesela sesimi çok yormadan, daha kirli “brutal vokal” dediğimiz türden vokaller yapmayı öğrendim. Her yeni proje aslında başka bir kapı açıyor.
Hazbin Hotel’deki kayıt sürecinde sizi en çok zorlayan sahne hangisiydi?
Beni en çok zorlayan kısım, Lute’un öfkesini yansıtmak oldu. Genelde çok sinirlenen birisi değilim, bu yüzden biraz uğraşmamız gerekti ama sonunda o hissiyatı yakaladık.
Sesinizi kullandığınız en sıra dışı veya alışılmışın dışında proje hangisiydi?
Aklıma ilk gelen proje, Disney Channel’da yayınlanan Green’lerin Büyükşehir Maceraları. Alice Green karakterinin vokal sesi olmuştum. Karakter yaşça epey büyük, sesi de yaşlı haliyleydi ve benden pek beklenmeyecek bir ses olduğu için oldukça ilginç bir deneyim olmuştu.
Stüdyoda tekrar tekrar kayıt yapmanız gereken en uzun şarkı veya sahne hangisiydi?
Genel olarak bütün şarkıların üzerinde dikkatle durduğumuz için çoğu kez tekrar tekrar alıyoruz. Bu yüzden şu an aklıma spesifik bir şarkı gelmiyor.
İzleyici veya hayran geri dönüşleri vokal yaklaşımınızı değiştirdi mi?
Genel olarak mesleğime olan saygımı iyice artırdı diyebilirim. Çoğu zaman yaptığımız işler gelip geçiyor ve insanların tepkisine pek şahit olamıyoruz. Ama Hazbin Hotel gibi büyük bir projede bu kaçınılmazdı. Bu yüzden beni hem gururlandırdı hem de çok mutlu etti.
Hazbin Hotel’deki bir sahneyi kaydederken kendi yorumunuz ile karakterin hissi arasında dengeyi nasıl sağladınız?
O ana odaklanıp kendi duygularımı biraz bastırmam gerekti. Genel olarak yüksek enerjili bir insanım, bu yüzden o enerjiyi doğru yönlendirmeye çalıştım.
Sesinizi karakterin ruhuna göre ayarlamak, kendi şarkılarınızı söylerkenki yaklaşımınızdan nasıl farklılık gösteriyor?
Aslında sözleri dikkatlice okuyup, eğer önümde sahneyi görebiliyorsam sahnedeki durumu tam olarak algılamaktan geçiyor. Kendi şarkılarımı söylerken bunu yapmama gerek kalmıyor, çünkü sözleri yazarken ve melodiyi bestelerken doğrudan bir bağ kurmuş oluyorum.
Stüdyoda bir şarkıyı kaydederken yaşadığınız en ilginç veya beklenmedik an neydi?
Aklıma tam olarak bir şey gelmiyor ama her kayıtta yeni bir şey keşfediyoruz. Bu yüzden her kaydın kendine göre beklenmedik anları oluyor diyebilirim.
Sesinizi korumak için uyguladığınız özel ritüel veya nefes teknikleri var mı?
Performans sergileyeceğim günlerde çok tozlu, baharatlı yiyecek ve içecekler tüketmekten kaçınıyorum. Çok soğuk ya da çok sıcak şeyler de sesi olumsuz etkiliyor. Ama en önemlisi stresli olmamak. Benim açımdan konuşmam gerekirse beni en çok olumsuz etkileyen şey stres oluyor.
Vokal çalışmalarınız sırasında kendi tarzınızı korumak ile şarkının ruhuna uyum sağlamak arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Bu konuda aslında kendimi direktörümün kontrolüne bıraktığımda uyum sağlamakta sorun yaşamıyorum. Çoğu zaman her karakterin farklı bir şarkı söyleme tarzı oluyor ve kendi tarzım hepsiyle uyuşmuyor. Bu yüzden en önemlisi kasmadan, müzik direktörüyle birlikte çalışmak.
Şarkılarınızın prodüksiyon sürecinde sizi en çok tatmin eden detay nedir?
Tabii ki de son çıkmadan önce dinlemek oluyor. Bunun dışında müzik yaparken ve şarkı sözü yazarken kafamdaki düşüncelerin bir araya gelip sonunda şekil alması da çok tatmin edici bir durum.
Kendi şarkılarınızı kaydederken başınıza gelen en büyük teknik zorluk neydi?
Boğazımın kuruması! Genelde heyecan yapınca su içmeyi unutuyorum ve bu yüzden boğazım çok kuruyabiliyor. Su içmeyi unutmayın lütfen!
Kariyerinizin başında yaptığınız bir hatayı bugün düzeltme şansınız olsa, neyi değiştirirdiniz?
Hata sayılır mı bilmiyorum ama geriye gidebilseydim kendime daha girişken olmayı önerirdim. Kendime “geri çekilme, utanma ve denemekten korkma” derdim.
Son olarak, sesinizi kullanırken en gurur duyduğunuz performans hangisi oldu ve neden?
Tabii ki “Gravity” benim göz bebeğim. Şarkıyı kaydederkenki duygularımı koruyabilmek ve bunu yansıtabilmek beni çok gururlandırdı. İnsanlardan gelen güzel geri dönüşler bu gururumu kat kat artırdı. Onun dışında 24. Roxy Müzik Günleri’nde finalist olmak ve performans sergilerken kendimi pek iyi hissetmesem de güçlü durup sonunda ikincilik ödülüne layık görülmek beni çok mutlu etti. Özellikle değerli jüri üyelerinin yorumları benim için çok kıymetliydi. Kendimle ilgili düşüncelerimi şekillendiren bir anı oldu.
Yağmur Erdağ’la yapılan bu röportaj, sadece bir sanatçının kariyerine değil, aynı zamanda bir kalbin ritmine dokunuyor. Onun için müzik; hayatın karmaşasında nefes almak, kendini yeniden bulmak ve duygularını özgürce ifade edebilmek demek. Her notasında biraz çocukluk merakı, biraz profesyonel disiplin, biraz da içten bir samimiyet gizli.
Yağmur, sahnede ya da stüdyoda fark etmez — sesini kullandığı her anda dinleyiciyle görünmeyen bir bağ kuruyor. O bağ, kelimelerle anlatılamayacak kadar güçlü, ama hissedildiğinde kalpte yer eden bir tür sıcaklık bırakıyor. Belki de bu yüzden onun müziği sadece kulağa değil, ruha da dokunuyor.
Bu söyleşi boyunca Yağmur Erdağ’ın müziğe olan sevgisine, emek dolu yolculuğuna ve her şarkıda yeniden doğan o saf heyecana tanık olduk. Şarkılarıyla büyüyen, sınırlarını zorlayan, hatalarından güç alan bir sanatçı o. Ve en güzeli, bütün bu yolculuğu hâlâ tutkuyla sürdürüyor.
Kısacası Yağmur Erdağ, sadece sesiyle değil, kalbiyle de müzik yapanlardan. Onu dinlerken bir şarkının değil, bir hikâyenin içinde buluyorsunuz kendinizi…
