TREN AHMET / TORTOR AHMET
“Velisi çok olan yerin delisi de çok olur” derlermiş. O yerlerden birisi de İznik olsa gerek.
Kimdi, bu asker görünümlü Tren Ahmet, Veli mi, Deli mi;yoksa Gökbayrak Taburu’nun eski bir neferi miydi?
Tren Ahmet sakalları kırlaşmış, kışlık haki asker elbiesiyle hızlı adımlarla koşar adım yürürken İznik ‘in bir sokağında karşınıza çıkabilirdi Pirinç mahmuzlu asasını elinden hiç düşürmez, yere vura vura koşturarak yürürdü. Özenle yapılmış pirinç mahmuzlu asa, nasıl eline geçtiği de bilinmezdi. Zaten, sorulsa da yanıtlamazdı . Kılık kıyafeti de oldukça derli topluydu. Yırtık sökük pejmürde de değildi. Koşar gibi hızlıca yürürken sağınla solunla da ilgilenmez, kimseyle de konuşmazdı. Ama kendi kendinemırıldandığı dualar ağzından düşmezdi. Bu hızlı yürüyüş temposundan dolayı da “Tren Ahmet” denirdi.
Bir söylentiye göre 1898 doğumlu Ahmet Yavaş düşman İşgaline karşı silahlı direnişini örgütleyen Cemal Bey’in kuvvetleri olan Gökbayrak taburuna katıldığı söylentisi de var. İznik – Yenişehir çevresinde ki çatışmalarda Gökbayrak taburunda görev almış. Buralarda başından geçen olaylar nedeniyle asker davranışı ve kıyafeti oradan geliyor olabilirdi.
Akşamın karanlığı, İznik üzerine çökmeğe başladığında, koştura koştura Konak Meydanı’ndan Afyon Dede türbesine geçerdi. Çalı ve otların sardığı yıkık kerpiç duvarların arasından yatırların yanına geçer. Mahalle sakinleri ve özellikle çocuklar hava karardıktan sonra türbeye yaklaşmazlardı. Bir de karşıdaki çıkmaz sokakta Kara Hoca evinin olması Afyon Sultan Türbesi’nde daha da gizemli mistik bir hava yaratırdı.Tren Ahmet türbeye gelirken Kara Hocaya görürse bağırır Kara Hoca hemen çıkmaz sokaktaki evine kaçardı.Türbede daha önceleri yakılmış mumları toparlar, sonrada onları yakardı. Oradan da çekirdekçi Huriye Nine’nine evinin yanındaki Asırlık selvi ağacının dibinde yatan Alaattin Mısri yatırının mumlarını yakmağa geçerdi. Nadir olan konuşmasını da Huriye Nine ile yaptığı zaman zaman görülürdü. Ondan yiyecek birşeyler aldığı da olurdu. Genellikle pek kimseyle muhatap olmazdı. Çandarlı Türbelerine de uğradıktan sonra da son olarak da Abdullah Dedeye çıkar oradaki mumları yakardı . Yatır ve türbelerde mumları yakmasının yanında elinden geldiğince oraları derler toplar temizlerdi. Geceleri de türbelerde ya da kale aralarında yattığı görülürdü. İznik’teki tüm türbe ve yatırların Türbedarlığı görevini üstlenmişti.. Bu işi de görev olarak bilmişti.
Zaman zamanda dağlarda gezerken kestiği ve topladığı kuru odunları İznik de satardı. İznikliler ihtiyacı olsun olmasın ondan alırlardı para vermek için. Çünkü kimseden para kabul etmezdi. O paralarla mum alır, bazende çocuklara vermek için Pul Saray Kitapevi’nde Orhan Sargın dan çocuk kitapları alırdı.Nadir konuştuğu kişilerden biriydi Orhan Sargın ki onun yanına da el ayak çekildiğinde uğrardı. Kimsenin olmamasına özellikle dikkat ederdi. Orhan Sargın da zaten onun için kitapları genelde hazır ederdi. Çocuklar bu yüzden onu rahatsız etmezdi. Bunda ciddi ve sert asker görünümü de etkili olurdu.
Koşar adım yürümesi onu efsaneleştirmiş, onun üzerine halk arasında çeşitli söylenceler yayılmıştı.
“ Bursa dan otobüsle gelen biri, onu Karsak da görmüş, sonrasında İznik’e geldiğinde ise dört yolda karşılaştığını anlattığı olurdu. Başka birisi de; Mekece Rampasında gördükten sonra Lefke Kapısı’ndaki Şarlaktan su içtiğini gördüm demesi gibi rivayetler konuşulanlar arasındaydı, halk arasında.
Ahmet Yavaş 65 yaşındayken 1963 Şubat ayında Müşküre sırtlarında donarak ölmüş. Bulunduğunda ise vahşi hayvanlarca vücuduna zarar verilmiş olduğu görülmüş.
Ruhu şada olsun