KALBİN BİLİMİNİ YAZAN KADIN: MARIAH THE SCIENTIST

0

Bazı sanatçılar vardır…

Bir şarkılarını dinlersiniz, sonra dönüp “Kim bu acaba?” dersiniz. Sonra diğer parçalarını açarsınız… Ve birkaç saat sonra fark edersiniz ki, onun sesine değil, onunla konuşmaya bağlanmışsınız. Mariah the Scientist tam da böyle bir isim. Ne fazlaca göze sokulan bir pop ikonası, ne de trendleri kovalayan bir TikTok yıldızı. O, kendi evreninde kendi kanunlarını yazan, duygularını müziğin merkezine yerleştiren bir “bilim kadını.” Ama bu bilim, kalp üzerine!

Kabul edelim, bu ismi ilk duyduğunuzda bir laboratuvarda moleküler biyoloji çalışmaları yapan birini hayal etmiş olabilirsiniz. Sonra açtınız bir şarkısını… Ve anladınız ki, Mariah’nın laboratuvarı kalbinin ta kendisi. Tüp, mikroskop yerine piyanoya oturmuş, duygularını damıta damıta notalara döküyor.

Mariah Amani Buckles, 27 Ekim 1997’de Georgia eyaletinin kalbinde, Atlanta’da dünyaya geldi. Çocukluk yıllarında müzikle iç içe büyüdü, evet, ama “ben şarkıcı olacağım!” diye bağıran çocuklardan da değildi. Onun hedefi bilimdi. St. John’s Üniversitesi’nde biyoloji eğitimi almaya başladı. Kısacası, gelecekte mikroskop başında çalışan bir araştırmacı olması bekleniyordu.
Fakat hayatta her şey planlandığı gibi gitmiyor. Hele ki kalp devreye girdiyse! Ders aralarında şarkılar yazmaya başladı. Duygular birikti, notalar peşinden geldi. Ve en sonunda, o klasik hikâye gerçekleşti: Mariah üniversiteyi bırakıp müziğe adım attı. Cesaret mi? Hem de fazlasıyla. Ama en önemlisi, bu karar onun gerçek sesini bulmasını sağladı.

2019 yılında çıkardığı ilk albümü Master, sadece bir müzik albümü değil, Mariah’nın iç dünyasının aynasıydı. Albümdeki şarkılar sade, minimalist, ama bir o kadar da derin. “Beetlejuice” isimli parça, onun ismini ilk kez geniş kitlelere duyurdu. Sesindeki kırılganlık, sözlerindeki samimiyet, insanı bir anda içine çekiyor.

Albümün ismi bile çok anlamlıydı: “Master.” Yani usta… Belki sektörel anlamda yeni olabilir ama duygularını yönetme konusunda çoktan ustalaşmış bir kadın vardı karşımızda. Aşkı, kırılmayı, terk edilmeyi ama yine de sevmeyi anlatıyordu. Hem de süslemeden, saklamadan, doğrudan.

2021’de yayınlanan Ry Ry World albümüyle Mariah, kendi dünyasını tam anlamıyla kurdu. “Ry Ry”, onun lakabıydı. Ama bu albümdeki dünya; pembe rüyalarla değil, gri tonlarla örülmüştü. Aşkın yarattığı boşluklar, gururun kıyısından geçen pişmanlıklar ve kendiyle yüzleşmeler…

“Aura” ve “2 You” gibi parçalar, onun vokal gücünü ve lirik derinliğini bir kez daha ortaya koydu. Şarkı sözlerine dikkat ettiğinizde sanki günlüğünden sayfalar okuyormuşsunuz gibi bir his uyanıyor. Kendiyle konuşur gibi yazıyor, sonra bunu fısıldayarak söylüyor.

Albüm, Tory Lanez’in One Umbrella etiketiyle ve RCA Records iş birliğiyle çıktı. Artık sadece bağımsız bir ruh değil, sektörde de adı geçen bir isimdi.

Ve geldik 2023’e… Mariah bu kez çok daha cesur bir adım attı. Plak şirketleriyle yollarını ayırdı. Kendi üretim gücüne ve iç sesine güvendi. Sonuç? To Be Eaten Alive adlı üçüncü stüdyo albümü!
Albümün adı bile başlı başına iddialı: “Canlı Canlı Yiyin Beni” gibi çevrilebilir. Korkusuz bir başkaldırı! Bir kadının duygu dünyasında ne varsa, süzgeçten geçmeden, filtresiz bir şekilde önümüze seriliyor. Özellikle “From a Woman” ve “Heaven Is a Place on Earth” gibi parçalar, hem lirik hem müzikal olarak büyüleyici.

Ve işin en güzel yanı? Bu albümle birlikte Mariah, Billboard 200 listesine giriş yaptı. Bu, bağımsız bir ruhun kendi kanatlarıyla uçabileceğinin somut kanıtıydı.
Onu bu kadar özel yapan şey ne derseniz, cevap oldukça basit aslında: Sahicilik.

Mariah, süslü cümleler kurmuyor. Aksine, “Ben de böyle hissettim” dedirten sade sözlerle gönüllere dokunuyor. Sesinde büyük bir isyan yok belki ama, çok büyük bir kırgınlık var. Ve bu, o kadar tanıdık ki… İnsan onu dinlerken, kendi eski mesajlarını anımsıyor, silinmiş fotoğrafların yükünü hatırlıyor.

Ayrıca o, modern müzik dünyasında hâlâ özgün kalabilen nadir kadın sanatçılardan biri. Müziğinde ego yok, poz kesmek yok, ama derin bir kadın hikâyesi var. Bazen fısıltıyla, bazen isyanla ama her zaman kendi sesiyle anlatıyor.

Mariah the Scientist’i tanımlamak kolay değil. O hem kırılgan hem güçlü; hem sessiz hem de etkili. Ne kadar anlatırsak anlatalım, onu asıl tanıtan şey müziği. Ve evet, hâlâ pek çoklarının radarında değil. Ama belki de bu onun gücü. Herkesin girmediği bir odayı, onun sesiyle keşfetmek başka bir deneyim.
Şöyle düşünün: Her sanatçı sizi eğlendirmez. Bazıları sadece anılarınızı dürter. İşte Mariah the Scientist, o sessizce dürtenlerden. Yavaş yavaş sizi içine çeken, “Bir de bu parçayı dinle” dedirten bir iç yolculuk.

Kim bilir, belki de gerçekten müzik, kalbin bilimidir. Ve Mariah, bu bilimin en titiz, en içli araştırmacılarından biridir.

Leave A Reply

Your email address will not be published.