İŞTE O SES RÖPORTAJLARI MÜCAHİT TAHA (ARES MEDYA)

0

Gün geçtikçe seslendirme sektörüne özellikle gençlerimiz tarafından ilgi ve alaka oldukça artmış durumda. Uzun zamandır seslendirme sanatçılarıyla ortak yürüttüğümüz bu röportajlar serisinde yeni bir döneme imzamızı atıyoruz. Siz değerli okuyucularımıza genel olarak, seslendirme sanatçısı nasıl olunur? Neler gerekli? Gibi birçok soruları sevgili seslendirme sanatçılarımıza özenle sorduk. Bu yeni röportajımızda filmlerin ve dizilerin seslendirme castları nasıl belirleniyor ve karaktere en uygun sesi nasıl belirlediklerini Ares Medya’nın casting sorumlusu olan sevgili Mücahit Taha bey’ e sorduk.  Bu röportaj davetimizi geri çevirmeyip, Ares Medya’da bizleri samimi bir şekilde bizleri ağırlayan sevgili Mücahit Taha ve Ender Albayrak’a İznik Gazetesi ekibi olarak teşekkür ederiz.

 

Kendinizden bahsetmek gerekirse Mücahit Taha kimdir? Bu sektöre ne zaman başladınız?

 

Yaklaşık 2007 sonu bu sektörle tanıştım. Sektöre alaylı olarak katılan arkadaşlardan birisi olarak düşünebilirsin. Tabii ilk geldiğim gün muazzam bir büyülenmeyle karşılaşmıştım. Bir stüdyoda Nur Subaşı var, diğer stüdyoda işte Zeynep Özden Ayyıldız var. Televizyonda duyduğum sesler merhaba diyor. Diyalog halindeler ve yaşıyorlar. Muazzam afişler, içerde inanılmaz bir film alınıyor “Dirty Dancing” diye çok meşhur, hiç unutmam. İlk geldiğim gün Patrick Swayze’nin oynadığı bir film alınıyordu. Sevgili Uğur Taşdemir seslendiriyordu hatta. İçeriye girdiğimde “Burası nasıl bir dünya?” demiştim. Ben böyle bir şey, böyle bir görsel, böyle bir iletişim hali, böyle bir sektör ancak Hollywood’un aşk filmlerinde olabilir diye düşündüm. İlk girdiğim gün duygularım bunlardı. Üzerinden bir 16 yılı devirmişiz. Halen daha aynı duyguları hissediyorum. Aynı şevk, aynı tutku… Çünkü sanatın olduğu yerde ruhlar her zaman beslenir. Ben buna inanıyorum. Dolayısıyla da her gün ruhlarımızı besliyoruz bu sektör sayesinde. Akabinde bir iki ay boyunca abileri, üstatları gözlemledik. Kendimize neler katabiliriz diye.  Bir teknisyenlik pozisyonu açıldı. Teknisyenlikle başladık. Hatta aldığım ilk dizi “Cesur ve Güzel” dizisidir.  Kanal Türk’e alıyorduk o zamanlar. Orada da efsaneler seslendiriyordu. Rahmetli olanlar da var aralarında. Baya çok iyi bir kadroydu.

 

İlk 1- 1.5 yılım acemi, usta-çırak ilişkisiyle biraz harmanlanarak devam etti.  Akabinde tabii biraz pişmeye başladık. Yönetmenlerin sayesinde, patronlarımla ilişkim sayesinde.  3.5- 4 yıl boyunca muazzam içeriklerin altına imza atarak kayıtlar anlamında, şirketimizle birlikte müzikal kayıtlara kadar devam etti. 4 yılın sonunda 4 yıl kadar sadece kayıt almaya, kaydın, sesin ve kullandığımız yazılımın özelliklerini çözmeye çalıştığım bir süreç oldu. Tabii bu süreçte cast nedir, neye göre yapılır? Gibi şeyleri öğrenme şansım oldu. Tabii o zamanlar yönetmenlerimiz ve üstatlarımız var. Cast’ı onlar yapıyorlar. Yanlarında istişare ediyoruz. 4 yılın sonunda hem kayıt hem de aldığım kayıtların miksajını yapmaya başladım. Miksaj zor ama bir o kadar da keyifli. Şuanda mikslediğin bir içeriği diz yapmış pijamasıyla birisi evinde uzanırken izliyor olacak. Muazzam… Küçük dokunuşlarla insanların evine konuk olmak.  Bu duygu da çok besledi beni.

Akabinde Foley artistliği ile ilgilenmeye başladım. Kulakları çınlasın Korkmaz Çakar vardı TRT’de. Ses teknisyeni ve aynı zamanda efektör adıyla anılırdı. Radyo tiyatrolarında efektleri yapardı. Ben de biraz da bu alana yönelmeye başladım.  Efekt nasıl üretilir, hangi mikrofonlarla sağlıklı kayıtlar alınır? Yağmur yağan düz, beton bir zeminde rugan bir ayakkabının çıkardığı sesle spor ayakkabının çıkarttığı sesin arasındaki farklılıklara biraz kafa yormaya başladım. Rahmetli Bahattin Alkaç vardır. Animasyon içerikler üretirdi. Biz burada bütün seslerinin prodüksiyonunu yapardık. Onun da vesilesiyle oldu. O da çok şey kattı. TRT’de yayınlanan sayısız yerli içeriklerin ses efektlerini Ares Medya olarak biz burada ürettik. Dublajlarını biz yaptık. Orada çok güzel dokunuşlar yaptık. TRT’nin hali hazırda devam eden işlerini de yapıyoruz efektleri daha iyi olmak üzere. Akabinde bir 2.5-3 yıl boyunca biraz kayıt, biraz miksaj, biraz efekt tasarım derken 8 yılımızı tamamlarken biraz da casta yönelmeye başladım. Cast’a yönelirken tabii en büyük destekçim o zamanlar castı olan arkadaşım vardı. O arkadaşımla omuz omuza vererek nelerin doğru nelerin yanlış olduğunu analiz etmeye başladık. Akabinde seans organizasyonları var. İsimlerin çakışmaması lazım. Bunu gibi birçok etkenlere kafa yormaya başladığımda aslında bunun adı koordinatörlüğe giriyormuş. Daha sonra yaşarken anladım tabiri caizse.

 

Ares Medya olarak tırnaklarımızla geldiğimiz bu noktaya değinmek istiyorum. Çok kendine has bir stüdyo iken yaklaşık 3-4 stüdyoluk bir alanımız vardı. Bu alanımızda kendi inandığımız doğrularla ilerlemeye çalışırken çok minimal ve kendi içimizde işleri döndürmeye çalışan bir firmadan evrile evrile uluslararası hızlı bir şekilde hizmet veren aynı zamanda çok profesyonelce içerik teslim edebilen bir stüdyo haline geldiğimiz bir süreç oldu bu. Birazcık da küçük bir çocuğun büyümesi gibi. Sıfırdan başlamak gibi bir şeydi. 2014- 2015 yıllardan itibaren Netflix kulağımızda çınlamaya başlayınca o dönemler gerçekten sektörün en vasat dönemleriydi (2012-2013-2014-2015). Derken biz burada neler yapabiliriz deyip birazcık global tarafa vizyonumuzu çevirdik. Materyallerimizi, ekipmanlarımızı, stüdyo vizyonunu değiştirdik. 6+4 stüdyoluk bir alana geldik. Bunlara bakış açımızı çevirdik. Bu bakış açısıyla birlikte yeni gelen işler ve müşterilerin talepleri doğrultusunda kendimizi hazırladık. Ekibimizi buna göre donattık. Donanımı, bilgi birikimini alırken o esnada keyif alarak yapıyorsun. Zamanla tecrübe kazanıyorsun. Önce keyif alalım akabinde de vizyonumuz doğrultusunda bütün görevlerimizi yerine getirmeye odaklandık. Bu süreçte tabii ki de kendime ait kırılımı anlatmak amacıyla açtım bu konuyu. Bu süreçte başlangıç noktasından belli bir noktaya geldikten sonra şöyle bir dönüp baktığımda bir saniye ya bu kadar yol kat etmişiz bu noktaya geldik ve muazzam bir yol gördük. Bu noktada da bazı şeylerin evrilmesi gerektiği noktaya geldik. 2017 yıllarından bahsediyorum. Tam anlamıyla cast direktörlüğünü hala devam ettirmekle birlikte asli görevim tam olarak genel koordinatördür. Akabinde de bu süreci bu şekilde tamamlayıp şu an yıl olmuş 2023 bu noktalara kadar gelen bir Mücahit var diyebilirim.

 

Ares Medya olarak birçok sanatçıyla çalışıyorsunuz ve son dönemlerde seslendirme sanatçılarımız bazı stüdyolara gitmeyi tercih etmiyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Pek çok sanatçının birçok stüdyoya gitmemesinin sebeplerini sayabilirim. Ekonomik şartlar, kaşe ücretlerinin uymaması, pandemi sırasında birçok üstat dediğimiz yaş vermek gibi olmasın ama 50 yaşın üzerindeki abilerimiz, ablalarımız birazcık da İstanbul’daki kaostan kendilerini çekip İstanbul dışındaki B planlarını uygulamaya çıktılar. Yani evden çalışma sistemi.

Pandemide ayın 16’sında kapanmalar başladı. Biz Ares Medya olarak 18’inde ilk online kaydı alan stüdyo olduk.. Civar stüdyolardan bizi arayıp yardımcı olabilir misiniz beyanları geldi ve yardımcı da olduk. O dönem birçok sanatçılarımıza uzaktan bağlanıp mikrofon tercihleriyle ilgili yardımlarda bulunduk. Yazılımlarla, ekipman alımlarıyla ilgili destekte bulunduk. Çok güzel örgütlendik o dönem. Pandemi döneminde inanılmaz bir patlama oldu sektörde. Çünkü bütün sektörler alaşağı olurken, insanları evde tutarken zapt edebileceğin bir fonksiyon lazımdı. Bu da medya mecrasıydı. Dolayısıyla da pandemi bizim için çok olumlu geçti. Tabii sağlık açısından verdiği zararları kenara atıyorum. Sektörel açıdan olumlu geçti diyebilirim.

O dönem Kanal D’nin neredeyse bütün işlerini biz aldık. Aynı zamanda dört tane belgesel kanalımız vardı. Yani çok büyük çok majör hatalarımız olmadı. Alnı açık başı dik bir şekilde pandemi sürecini tamamladık. Netflix’in işleri geldi o dönem. Geldik stüdyomuzda aldık bin bir tedbirlerle. Biz hepimiz burada ninja kaplumbağalar gibiydik. Geriye dönüp baktığımızda kötü anıları kenara atarsak 100 yılda bir olabilecek şeyler. 20 yıl 30 yıl sonra evlatlarımıza anlatabileceğimiz hikayeler. Dolayısıyla o süreci o şekilde tamamlamış olduk. Akabinde hızlıca stüdyoya ilk dönenlerden birisi biz olduk. Çünkü biliyorduk yalan yok, doğru birdir. Bizim işimiz idari. Evlerden ne yaparsak yapalım stüdyoda olduğu kadar tat vermiyor. Çünkü orda bir yönetmen var. En tehlikelisi farklı mikrofonlar. Her mikrofonun farklı bir tınısı var ve kendine ait özellikleri var. Ses mühendisleri tarafından ölçülüp tasarlanan stüdyolarda kayıt almanın tadıyla evinde aldığın kaydın tadını, kalitesini yan yana getirmek çok yanlış olur.

 

Bir dizin veya filmin seslendirme kadrosunu nasıl belirliyorsunuz?

 

Aslında çok klasik; yıllardan beri yaptığımız, üstatlarımızdan öğrendiğimiz bir yöntem. Bir film özelinde konuşayım. Netflix ve Disney ile biz Audition’ın ne olduğunu algılamaya başladık. Bunun öncesinde tam anlamıyla özgürdük. Çok özel müşteriyse ben başrolünün şu ses olmasını istiyorum vs. ya da yerli işi olacak.  2010 ve 2011’lerde Kanal D’sinden birçok kanallarda korkunç bir film akışı vardı ve 2013- 2014’lere kadardı. Aylık 80- 90’a yakın film teslim etmen gerekiyor. Audition’dan ziyade müşteri sana bu anlamda inisiyatif veriyordu. Karşılıklı güven ilişkisiyle gidiyorlardı. Bilgi birikimize güveniyorlardı. Ama Netflix gibi üst bir platform başlayınca dedi ki üst müşteri: “Sizi ilk önce tanıyacağız ama tanıyana kadar birinci derece bazen yeri geldiğinde ikinci derece şu rolleri bana lütfen demo gönderir misiniz?” Ya arşivdeki sesten gönderiyorduk veyahut da çok önemli bir projeyse audition kaydı. 1.5- 2 dakikalık videoların üzerine bizim görseli ve sesi dinleyip kimin sesi daha orijinale yakınsa tabii sadece ses yakınlığı değil oyun hal ve tavırlarıyla birlikte eşleştirdiğimiz ve bölgemizdeki sanatçımızı davet ediyoruz. Giriyoruz demomuza hayırlısı olsun diyoruz, alıyoruz demomuzu. 3 alternatif olmak suretiyle her bir karakterden iletiyoruz. Yanına da özelliklerini yazıyoruz, şirketsel yorumlarımızı koyuyoruz. Diğer türlüyse seri üretimli işlerdeyse elimizde kendi cast listemiz var. Bakıyoruz dinamiklere. Bir sürü parametreleri bulunuyor: İş kaç bölüm, ne zaman teslim edilecek, müşterinin talepleri ne, aciliyeti ne… Sonra dönüyoruz castingimize: kim bu ay tatilde, hangi sanatçı müsait, hangi sanatçının sesi daha yakın gibi bir sürü veri devreye giriyor.

 

Bazı seslendirme kadroları maalesef ki olmuyor. Bunun hakkında ne söyleyebilirsiniz?

 

Olmaz. Castın bir de şöyle bir sıkıntısı var: Cast, herkes tarafından ne yaparsak yapalım 100 kişiye sorup 99 popüler cevap bulabileceğin bir şey değil. Ne yaparsan yap 100 kişiden maksimum 65- 70 oranında “Aaa güzel cast olmuş” cevabını alıyorsan o cast olmuştur. İşin en üzücü tarafı üst müşteri bunu durdurup ya bu yanlış dediği an bunu süreklilik haline getiriyor oluruz diye düşünüyorum ben. Mesela hint dizilerinde belli bir kadromuz var yeni giren bir karakter devreye girince farklı bir isimle çalışıyoruz tabii. Bazen bu yapılmadığında izleyicilerin çoğu fark etmiyor. Birazcık buna sığınıyor sektör. Olmuyorsa evet çünkü sanat icra ediyoruz. O zaman işimiz kaliteli olabiliyor. Ama onun da en büyük dinamiği şundan geliyor: Her stüdyonun kemik kadrosu vardır. Bizim stüdyomuzun da var bir kemik kadrosu. Ailemiz diyoruz onlara. Dolayısıyla onları korumak da bizim görevimiz. Bir yerde bizim onlara karşı artık bir hukukumuz ve vefa durumumuz olmuş. Dolasıyla da bu güdüleri fazla devreye soktuğunda yanlış kadroyu yapabiliyorsun.

Cast ile ilgili kesin, net yorumlar yapmak çok zor. Çok iyi cast yapan üstatlarımız var.  Mesela Ahmet Tekeş gibi. Castımızda var olan hem seslendirme yönetmenliği yapan ve ekibimize de çok şey katan arkadaşlarımızdan birisidir. Muazzam cast yapar. Bakış açısı çok farklıdır. Bazen resme göre cast yapılabilir. Yakışıklı adam yakışıklı ses, kötü kadın kötü ses gibi opsiyonlar değerlendirebiliyoruz. Dublaj da tam olarak şudur ya tamam sanat var ama aslında mikrofon oyunculuğudur dublaj. Orijinalin üzerine de çıkmayacak şekilde üretimini yapıyorsun. Lokalleştirmeye çalışıyorsun. Tadında ve kararında yaptığında bunun adına dublaj deniyor. Castı yapan arkadaşlarımız da bu mantıkla ilerlerse eğer, ellerini korkak alıştırmazlarsa olur.

 

Kuruyemiş taktiği diyorum ben buna. Bir cast direktörü zamanında öyle demişti. O stüdyodan çıkmış bir iş vardı. Dedim ki o karaktere o sanatçı yerine başka bir isim ses verse olmaz mıydı, dedim. Birkaç üstat sanatçıları seçeriz biz tıpkı kuruyemişteki kajular gibi sırf izlensin diye dedi. Siz de öyle yapıyor musunuz?

 

Bu tam anlamıyla finansal verilerle doğru orantılı verilebilecek bir cevap. Biz Ares Medya olarak yeni ses yetiştirmeye çok hevesli, çok iştahlı, çok tutkulu bir stüdyoyuz. Bu anlamda da mütevazı olamayacağız. Çünkü çok ciddi anlamda sektöre kazandırdığımız ya da ilk başrolünü burada konuşan, sektörden para kazanmaya devam eden 60 kişiye yakın seslendirmen arkadaşımız vardır. Ama biz o işin başrolünde çok yeni bir arkadaşı örneğin Uğurcan Akbaş’ı konuşturuyoruz diye onun yerine konuşabilecek Murat abinin muadili olduğunu düşünüp Uğurcan Akbaş’a daha düşük bir bütçe hiçbir zaman vermedik. Neyse kaşesi, doğru verilen neyse onu çıkarttık. Alt tarafta 2. 3. Derece seslendirenler kimse, maaliyet verileri ne hesaplanmışsa hep hakkını veren bir firma olduk.

Bizim iş seçmek, iş ayırt etmek gibi bir lüksümüz yok. Her iş bizim için müşteriyi tatmin edebilecek, son ana gelene kadar biz teslimatı yapmayız. Dolayısıyla orada tatminkârlık seviyesinde işin bazen bütçelendirme kısmını da arkaya atarız. Çok zarar ederek iş teslim etmişliğimiz oldu. Ares Medya olarak modumuz şu: Biz önce insan kazanalım, daha sonra para bir şekilde kazanırız. Bizim ana fikrimiz bu. Tabii ki de duayenlerimize, sektöre yıllarını verenlere saygıda kusur kesinlikle etmiyoruz. Ares Medya için seansı verilen her bir kişi bizim gözümüzde tam anlamıyla eşit sanatçılar kategorisindedir.

 

Onlarca hatta yüzlerce bu işi yapmak isteyen insanlar var. “Sesimi çok beğeniyorlar ben de dublaj yapmalıyım.” Diyenler için ne söylemek istersiniz?

 

Sadece tavsiye niteliğinde yorumum olabilir. Çünkü şevklerini kırmak Dünyada en korktuğum şeylerden biri. Çok fazla kulak asmasınlar ilk etapta. Çünkü biz iyi ses aramıyoruz ki. Güzel ses aramıyoruz. Biz iyi oynayan oyuncular arıyoruz aslında. Bunun eğitimlerini de alıyor konservatuar mezunları arkadaşlarım. Ve yıllarca alıyorlar bunun eğitimini, kolay bir şey değil. Dolayısıyla sen herhangi bir bayram ziyaretinde seni çok seven halaların bu çocuğun sesine de aşık oldum demeleriyle onların enerjisini, gazını almış olabilirsin. Ayrıca akademiler var onlar seni teşvik etmeye çalışıyor. Onlarla da pekişince neden olmasın durumu aydınlanmış olabiliyor sizlerde. Arkadaşlarıma sesleniyorum. Fakat işin mutfağını görmeden çünkü bütün dinamikler işin mutfağında oluyor, sektörün böyle bir özelliği var. Eğer işin mutfağında değilsen çok yetenekli bile olsan minimum 3 ay, 5 ay, 1 yıl takip etmediğin sürece “benim sesim çok güzel ama beni değerlendirmeyi bilmiyorlar” noktasında kalıyor oluyorsun. Bu da çok üzücü oluyor.

Yeni başlayan arkadaşlara şöyle bir bilgi verebilirim: Her ne kadar uzaktan baktığımızda hangi açıdan bakarsak bakalım muazzam büyülü bir sektör ve keyifli bir iş mecrası. Ömür boyu yaparım şevki her zaman olsun. Onu hiçbir zaman kaybetmeyin. Ama yanında en önemli olması gereken şey bu keyif, bu coşku, bu eğlence bazı duyguları ya da bazı reaksiyonlarınızı yok edebilir. Bu da disiplin. Eğer bu eğlenceyi disiplinli eğlence haline getirmezseniz belli bir noktadan sonra sektörde olmazsa olmaz birçok aranan parametrelerden birisi işte seanslara riayet, her firmanın kendi sosyolojik durumu var. Sizden beklediği duygu durumu var. Bunların analizini yapamama veya işine karşı belli bir noktadan sonra dengeyi sağlayamadıktan sonra maalesef sektörde kaybolabilme olasılığınız oluyor. Bir de hiçbir zaman tamam ben artık seslendirme sanatçısıyım dediğimiz an en büyük hatadır. Sinan Birlik abimin lafı vardı “Hayatım boyunca hiçbir zaman olmadan gideceğim” demişti. Kulağımda küpe olarak kaldı.

 

Netflix, karakter 18 ise 18 yaşında bir genç konuşacak diye bir kural çıkarmış son zamanlarda. Lakin 18 yaşındaki bir genç işi konuştuğu zaman ben oldum atık diyebilmesi olasılıklar arasında. Siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

 

Tabii ebeveyn yönetimi de çok önem taşıyor ama dediğim gibi bize gelen yavrucaklarımızın aileleriyle iletişimi çok iyiydi ve hepsi şu noktayla bakıyordu yavrucaklarına: “ne güzel bir şeyler öğreniyorlar” çocuklar da o gözle bakıyorlardı. Tabii büyük sıkıntı. Umarım hayatlarının geneline ilerde olmadıklarını anlamak travma olarak yansımaz. 2018 yılında bir değişik örnek bizim trans birey bir belgesel serimiz vardı. Biz gerçekten Netflix’in isterleri doğrultusunda trans bireyleri getirerek burada seslendirme işini icra ettik. Dolayısıyla sektörün son beş altı yılda bize yaşattığı sürpriz olayların arasına bunu da dahil edebilirim. Gerçekten müthiş bir deneyimdi. İçerik çok sert, hikayeler çok sert. İçeriği seslendirmeye gelen bireyler de yepyeni dünyaya kapılarını açıyorlar. Bir iki hafta oryantasyon süreci geçiyor. Yaşarken de sabrı ve selameti öğreniyorsun. Final gelmiş bile. Tık bir izliyorsun milyon dolar kazanıyorsun. Tabii mecazi anlamda, bunun parayla bir karşılığı yok tatmin kârlığın. O yüzden de çocuk sesleri deneyimlerimiz oldu, şarkı deneyimlerimiz oldu. Çok ilginç siyahi bir karakterin seslendirdiği bir eğitim belgesel serisi vardı. Gerçekten bölgenizde aksanlı konuşan siyahi seslendirebilir misiniz teklifi aldık. Çünkü orijinaldeki kişi de Afrika kökenliydi. İngilizce konuşuyordu ama aksanlı konuşuyordu. Türkçeyi de bu bölgede yaşayan Afrikalı ama aksanlı Türkçe konuşan birisiyle alabilir misiniz dediler. Alamadık, çok denedik. Sağlıklı bir noktaya varmadı ama en azından bir deneyim oldu. Dolayısıyla 5 yılda pandeminin getirisi, evlerden online kayıtlar, akabinde normalleşme süreci. Bu da bir deneyim oldu. Hep bardağın dolu tarafına bakarak başımıza gelen bütün musibetleri akabinde iyi attık. Bu da bizim için öğrenilmesi gereken bir setap. Bunları da çözeceğiz sonraki stepe geçeceğiz dedik. Fena da gelmedik bu noktaya kadar.  Son olarak Ares Medya ekibi olarak başta size ve İznik Gazetesi ekibine bu röportaj için çok teşekkür ediyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Leave A Reply

Your email address will not be published.