İŞTE O SES DOĞAN ÖNCEL

0

Her Çarşamba olduğu gibi birbirinden ünlü sesleri ‘’ İŞTE O SES’’  röportajları adı altında siz değerli okuyucularımızla buluşturmaya devam ediyoruz. Bu hafta kendisini ve sesini çok çok sevdiğim hem radyo programcısı hem de seslendirme sanatçısı olan sevgili Doğan Öncel ile harika bir röportaj gerçekleştirdik. Seslendirme sektörüne 2006 yılında dublaj olarak başladım. Ama seslendirme dediğinde buna reklam seslendirme dersek ben 1992 yılında ilk özel radyoların kurulduğu yılda başladım.

O dönemde yerel radyolarda seslendirdiğim reklamlarla diyelim. 1992 yılının kasım ayı itibariyle bu işe girmiş bulunuyorum.

Nasıl başladık? Tabii bir radyoculuk serüveni var. Ve diğer taraftan orijinal olarak hiç yerel seslendirme yapmadım. Ama orijinal seslendirmeye 2006 yılında dönemin Saran radyolarının ve medya kuruluşunun genel müdürlüğünü yapan Bülent Varol Kadir Özübek aracılığıyla girdim. Bülent Varol’un çok fazla isteği vardı. Sürekli bana git yap diyordu.

Sevgili Kadir Özübek benim çok eski dostum, kadim arkadaşım ve onun da biraz baskısı oldu diyebilirim. Zaten mikrofonla haşır neşir olan hayatımızda bir şekilde böyle renk katalım istedik.

İlk ses verdiğim karakter işte adam iki, adam üç, polis bir, polis iki şeklindeydi. İlk haydi demiştim gerçi Heidi yazılır, hadi okunur ama ben de onu ilk heyecanla haydi diye bağırmıştım. O dönem beş artı bir bi kayıttı. Yıl 2006 da Aydoğan Temel yönetiyordu projeyi.

Ben haydi deyince canım o çizgi film demişti. Sonrasında güzel bir kahkahayla seslendirme hayatına başlamış olduk. Her insan kendi sesini duyduğunda aslında bu benim sesim mi dediği olmuştur.

Çocukluk yıllarında ilk teyplerin, kasetçalarların kayıt tuşuna basıp sesimizi aldığımızda evet bu benim sesim mi deyip de yadırgadığım oldu. Kolay kolay hiçbir insan kendi sesini beğenmez o biraz ego olabilir veya ne bileyim ukalalık olabilir. İnsanın ilk duyduğunda evet benim sesim çok güzel diyebilmesi çok farklı bir şey ya. Herkesin sesi kendine farklı gelir. Çünkü içten duyduğum bir ses kulaklarınla işittiğim bir sesi farklı bir şekilde dışarıdan duymaya başladığında aslında yadırgarsın. Yani ben zannetmiyorum ki insanda hani on insanda bir değil, yüz insanda bir değil, bence bin insanda birdir. Sesim çok güzelmiş diyen. Her insan seslendirme yapabilir. Herkes oyuncu olabilir. Bunun  için illa herkesin yakışıklı ve herkesin jön bir sese ihtiyacı yok. Çatallı bir ses, yaşlı bir ses, genç bir ses, çocuk bir ses. Sonuçta animasyon için her sese ihtiyaç duyuluyor.

 

Her canlıya ses verebilecek tınıya mutlaka ihtiyaç duyuluyor. O yüzden bence herkes seslendirme yapabilir. Seslendirme sektörünü ve meslekteki hayatımızı aslında değerlendirmek bana düşmez. Ben sektörün içinde olan biriyim. Tabii ki sektörün içinde olup da ben tam anlamıyla iyi bir seslendirme sanatçısı oldum diyebilecek insan olmaması gerekir. Evet belli başlı üstatlar var. Bu işe gönül vermiş yıllarını vermiş arkadaşlarımız var. Yıllarca bu işi yapmış ama sonrasında öncelikle ilk dinlediğimizde Sesi tanıdığımızda, hayranlık duyduğumuz o seslerin hata yapabildiğini gördük. Biz tabii ki ilk olarak tamamlanmış haliyle izlediğimiz hayranlık duyduğumuz seslerdi. Sonrasında bu sektöre girip yani tedirginlik duyduğumuz hataları onların da yaptığını görünce aslında biraz daha rahatladık diyebilirim.

Ben kendi açımdan söylüyorum tabii bunu. Ama şöyle bir şey var. Seslendirmeyle ilgili olarak mesleki anlamda meslek hayatımızda hak ettiği karşılığı bulamayan bir sektör. Yani bizim arkadaşlarımız şöyle bir şey yapıyorlar. Dublaja giderken toplu taşımayı reklam seslendirmesine giderken taksiyi tercih ediyorlar. Fiyat nerede fazlaysa ona göre bir muamele diyebiliriz aslında. Seslendirme sanatçısı olmak isteyenlere bir tavsiye verebilir miyim? Öncelikle kendilerine güvenmeleri gerekir. Bu işi yapabileceğine inanması gerekir.

Beraberinde tabii sesinin tam anlamıyla oturması diye bir şey ergenlik dediğimiz bir dönemden sonra da olabilir. İlla bir insanın çocuk sesi, genç ses Genç sesi ve sonrasında yaşlı bir sesi olacak diye bir kaide yok. En büyük örneği rahmetli Sungun Babacan’dır. Çocuk sesi vardı belki. Bilmiyorum ama sonrasında bir genç sesi vardı. Ve son anına kadar da o genç sesini kullandı. Mesela Tarkan Koç bence doğduğunda da kalın bir sese sahipti. Kadir Özübek çatallı bir sesi, Mesut Uzun Öyle bir sesi vardı. Ya ne bileyim Can Döner’in bu şekilde bir ses tonu vardı. Rıdvan Çelebi’nin böyle olabilir. Bora Sivri olabilir. Yani gerçekten illa benim de yaşlanınca sesim daha da değişecek mi? Diye

Bir beklentim yok. Sadece sesi daha iyi kullanabilme sesle daha iyi oynayabilmeyi bir şekilde becerdik. Yıllar geçtikçe.

Elbette çay bile sonuçta demini alması gerekiyor. Bence ses de bir şekilde demini alabilir. Onu ne kadar yorduğun, ses tellerine ne kadar iyi baktığın, gırtlağını boğazını ne kadar yıprattığınla alakalı bir şey olabilir.  Ama mutlaka bir ses yönetmeni. Bunu biraz daha genç al. Bunu biraz daha yaşlı al. Bunu biraz daha enerjik al. Bunu biraz daha duygusal al. Daha sesli al, daha pes al daha, tiz al şeklinde de yönlendiriyor zaten. Önemli olan bunu başarıyor olabilmek.

Kendi konumumu bilmiyorum. Reklam konusunda çok farklı. Her iyi seslendirme yapan, dublaj yapan, yerli, yabancı, orijinal işleri imza atmış olan arkadaşlarımızın iyi bir reklam seslendirme yapabileceğini düşünmüyorum. Reklam seslendirmek çok farklı bir şey. Reklamın vurgusu ürünün pazarlanması biraz daha çok farklı bir açıdan incelenmesi gerekiyor.

İyi oyun verebilmek evet önemlidir. İlla ses tonunun iyi olması, çok iyi dublaj yaptığın anlamına da gelmiyor. Ama ben gelecekteki konumumla ilgili olarak sanırım siyahi karakterler üzerinde biraz yoğunlaşacakmışım gibi geliyor. Ses tonum çünkü ona daha müsait. Yani sarışın Jön bir insan konuşmayacağım. Orta yaş veya daha ilerleyen dönemlerde yaşlı siyahi oyuncuları herhalde ben seslendiririm diye düşünüyorum. Öncelikle öyle bir imkanı verdiğin için ve yapmış olduğun röportajlarda beni de eklediğin için teşekkür ediyorum.

Leave A Reply

Your email address will not be published.