GALATA KÖPRÜSÜNDE BİR MİLLİ PİYANGO BAYİ UZUN ÖMER
Zamanın en ünlü Milli Piyango bayileri arasında İstanbul’da; Nimet Abla, Tek kollu Cemal, Cüce Simon ve Uzun Ömer vardı.
Özellikle de yılbaşı arifesinde İstanbul’a yolu düşen herkes gibi İznikli’lere de milli piyango bileti ısmarlanırdı Kendisine bir bilet alırken, ısmarlayan dost arkadaşlarına da alırdı. Genellikle de Nimet Abla’ dan olması özellikle istenirdi. Zaman zaman dönüş zamanı gerek unutmadan dolayı ya da daha kolay olduğundan vapura binmeden alınırdı. Tabiki de bilet alınan bayi de Uzun Ömer in büfesinden olurdu. Vapura binmeden son defa bir şansımızı deneyelim diyenlerde 58 numara ayakkabılara bakarken de biletini alırdı. İznik’e dönünce de biletleri bekleyenlere ulaştırmak için ya Şehir kulübüne ya da Babacan otelinin altındaki Bekir in kahvesi ne bırakılırdı. Peki Kimdi Uzun Ömer;
Uzun Ömer, 1922 yılında Bilecik‘in Abbaslık köyünde doğmuştur. Ailesi, Yunan İşgali altındaki köylerinden kaçarak savaş bitene kadar dağlarda yaşamış. Sonra da İstanbul’a göç etmişler. En bilinen özelliği devlik hastalığıdır ve yaşadığı dönemde dünyanın en uzun adamı olarak ünlenmiştir. Uzun Ömer, İstanbul‘da Karaköy Postanesi’nin yanındaki küçük bir gişede dönemin piyangosu olan Tayyare Piyangosu‘nun biletlerini satmaya başlar. Buranın kamulaştırılmasıyla o dönemde vapur iskelesi olarak da işlev gören Galata Köprüsü‘nün altında açtığı yeni gişede piyango bileti satmaya devam eder.
- Dünya Savaşı nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntılardan dolayı karneyle dağıtılan 300 gram ekmekle doymayan Uzun Ömer, dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar‘la görüşür. Cumhuriyet Gazetesi‘nin 15 Nisan 1942 tarihli haberi bu görüşmeyi şu şekilde aktarır:
« “….2 metre 25 santim boyunda ve 160 kilo ağırlığında, Bilecik’li Ömer isminde birisi, dün sabah vilayette Dr. Lütfi Kırdar’a müracaat ederek 300 gram ekmekle idare edemediğini ve ağır vücudu göz önünde tutularak, kendisine daha fazla miktarda ekmek verilmesini rica etmiştir….” »
Uzun Ömer, Sait Faik Abasıyanık‘ın 13 Temmuz 1947 yılında yayımlanan, Uzun Ömer adlı öyküsüne de konu olmuştur. Sait Faik Uzun Ömer’den şöyle bahsetmektedir.
« Akşam olunca Ömer Efendi gişesini kapar, Köprü’nün merdivenlerini uzun, dalgın bir hülya aleminde çıkar. Kendinden altmışar, yetmişer, seksener santim aşağıda insanların üstüne saffet dolu, hüsran dolu gözleriyle bakarak bir tramvay vatmanının yanında iki büklüm Beşiktaş’taki evine döner. Babasını yemeklerini yerler. Sonra tahtadan yapılmış hususi karyolası kırıldığı için yerdeki hususi şiltesine uzanır, gözlerini kapar, helal süt emmiş bir eş düşünür. »
Sait Faik, bir elbiseyi kaça yaptırıyorsun, diye sorunca Uzun Ömer, “Onu hiç sorma! Beş yüz liradan aşağı elbise dikmiyorlar bana” karşılığını verir. Yazar, “pabuçlar” deyince de, Uzun Ömer’in yarasına dokunur: “Hele pabuçlar! Yüz elli liradan aşağıya hiçbir kunduracı ayakkabı yapmıyor. Köselelerin de hali malum. Ne kadar kalın olursa o kadar çürük oluyor. Ne kadar yürümesen üç ayda parçalanıyor.” |
Abasıyanık’ın: “Dünyada bir örneği olmayan bu köprünün altında. Basık bir dükkanda, bir piyango satıcısı yaşıyor: Uzun Ömer ismi ile anılan bu genç adamı hemen her İstanbullu, her İstanbul’a gelen taşralı Köprü ‘ye ayak basar basmaz durup saatlerce seyreder. Küçük çocuklar , kovuluncaya kadar önünde durup kendilerinden, babalarından ve ağabeylerinden iki, üç, dört misli büyük, bu muhteşem adamı seyrederler. Doğrusu da şaşkınlıkla seyretmeye değer bir adam. Ama çok bakınca kendisi üzülüyor Ömer Efendi. Bakın, bakın ama fazla durmadan geçin ne olur.”
Uzun Ömer , yaşamı boyunca, daima mahcup, sıkılgan ve mütevazı bir yaşam sürmüştü.
Ömer Özkan, 4 Şubat 1960 tarihinde, insanlara hep yukarıdan baktığı gözlerini 38 yaşında hayata gözlerini yumdu ve özel bir tabut yaptırılarak defnedildi. İnsanlar bu kez köprü altına Uzun Ömer’i değil, annelerinden, babalarından, arkadaşlarından duydukları bir efsanevi adamın ayakkabılarını görmeye giderlerdi. Camekânında da Uzun Ömer’in 58 numara olan ( bazı kaynaklar 65 yazsa da sanırım fazla abartılı) bir çift siyah dev ayakkabısı dururdu. Sonra bu gişe de ortadan kalktı ve camekandaki o dev adamın yadigarı koskoca ayakkabı da yok olup gitti.