Erzurum… Doğu Anadolu’nun vakur, sert ama içten gülümseyen yüzü. Kışın dondurucu soğuğuna rağmen insanının sıcacık olduğu, tarihiyle gurur duyan, kültürüyle göz kamaştıran bir şehir. Erzurum’da zaman, medrese avlularında yankılanan ayak seslerinde, Palandöken’in zirvesinden esen rüzgârda, cağ kebabının mis gibi kokusunda saklı.
Erzurum, tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir şehir. Selçuklular, Osmanlılar, Bizans ve daha niceleri… Her biri bu topraklara bir iz bırakmış, ama Erzurum hep dimdik ayakta kalmış. Ulu Camii, Çifte Minareli Medrese ve Yakutiye Medresesi gibi yapılar, tarihin bu topraklarda ne denli köklü olduğunu haykırıyor adeta. Taş işçiliğinin, mimarinin ve sanatın en güzel örneklerinden bazılarını burada görmek mümkün.
Ama Erzurum sadece taş yapılarla değil, halkının karakteriyle de tarih yazmış bir şehir. Kurtuluş Savaşı’nda Erzurum Kongresi’nin burada toplanması, Mustafa Kemal Atatürk’ün “manda ve himaye kabul edilemez” diyerek bağımsızlık yolunda ilk ciddi adımlardan birini atması, Erzurum’u sadece bir şehir olmaktan çıkarıp bir milletin kaderinde rol oynayan bir sembol haline getirmiştir.
Erzurum insanı serttir ama dosttur. Soğuktur ama samimidir. Bir Erzurumlu size bir kere kapısını açtı mı, bir daha çıkmak istemezsiniz. Kışın dondurucu ayazında bile size bir bardak sıcak çay uzatan, soba başında içten sohbetler eden insanları vardır bu şehrin.
Palandöken’in zirvesinde kayak yapan gençleri, Aziziye Tabyası’nda vatanı için canını ortaya koyan Nene Hatun’un torunlarıdır. Erzurum’da yaşamak, bir bakıma soğukla mücadele etmeyi öğrenmektir. Ama ne soğuk… İçinizi titreten, kemiklerinize işleyen ama bir o kadar da Erzurum’u Erzurum yapan soğuk. Ve tabii ki, bu soğukta hayatta kalmanın yollarından biri de mutfağıdır.
Erzurum denildiğinde ilk akla gelen lezzet şüphesiz cağ kebabıdır. Odun ateşinde, şişte pişirilen bu enfes et yemeği, sadece Erzurum’da değil tüm Türkiye’de efsaneleşmiş bir tattır. Kuzu etinin marine edilerek şişe dizilip yatay şekilde pişirilmesiyle hazırlanan cağ kebabı, yanında soğan, yeşillik ve ayran ile tam bir ziyafete dönüşür.
Bir diğer meşhur lezzet ise kadayıf dolmasıdır. Ramazan sofralarının ve bayramların vazgeçilmezi olan bu tatlı, tel kadayıfın içerisine ceviz konularak sarılıp kızartılması ve şerbetle buluşturulmasıyla hazırlanır. İlk lokmada dışının çıtırlığı, içindeki yumuşaklık ve şerbetin verdiği tat sizi bambaşka bir yolculuğa çıkarır.
Ayrıca Erzurum’un kışa meydan okuyan bir çorbası vardır: Ayran aşı çorbası. Soğuk servis edilen bu çorba, yazın ferahlatan, kışın ise enerji veren bir lezzettir. Yoğurt, dövme buğday ve nohutla yapılan ayran aşı, Erzurum sofralarının vazgeçilmezlerinden biridir.
Ve unutulmaması gereken bir diğer lezzet: Kete! Erzurum kahvaltılarının olmazsa olmazıdır. İçerisinde kavrulmuş un bulunan bu mayalı hamur işi, Erzurum’da güne başlamanın en güzel yollarından biridir.
Erzurum’un doğası da en az tarihi kadar etkileyicidir. Palandöken Dağları, kış turizminin en gözde adreslerinden biri. Türkiye’nin en iyi kayak pistlerine sahip olan bu bölge, yerli ve yabancı turistleri ağırlayan önemli bir merkez. Kış sporlarıyla ilgilenenler için adeta bir cennet.
Ayrıca Tortum Şelalesi, Erzurum’un saklı güzelliklerinden biridir. Gürül gürül akan suyu ve çevresindeki doğasıyla şehrin soğuk yüzünün aksine huzur dolu bir atmosfer sunar. Özellikle bahar aylarında buraya gitmek, Erzurum’un doğasına hayran kalmak için harika bir fırsattır.
Erzurum, bir şehirden öte bir ruhtur. Tarihiyle, insanıyla, doğasıyla, mutfağıyla sizi sarıp sarmalayan bir kucaktır. Soğuk havanın altında sıcacık bir samimiyetin hüküm sürdüğü, bir kere gittiğinizde sizi bir daha unutamayacağınız bir yerdir.
Eğer yolunuz Erzurum’a düşerse, tarihi sokaklarında yürüyün, Palandöken’in zirvesine çıkın, cağ kebabının tadına varın ve Erzurum insanının misafirperverliğini hissedin. Belki hava soğuktur, ama kalbiniz mutlaka ısınacaktır.