1950 lerin sonunda İznik Kuzey Yolu ( Çakırca, Boyalıca, Orhangazi) hizmete açılınca İznik Gölü ulaşımı ikici plana kaldı zaman içinde de son buldu. Bunun yerine karadan direk Yalova Dere’ye nakliye başladı
İznik ovası müstahsilinin malları kamyonlarla Dere ye nakledilmeye başladı. Nakliyeciler malları belli noktalardan alarak İstanbul Haline varışını organize etmeye başladılar
Bu dönemde, İznikte Dere ağzı üzerinden, İstanbul nakliyesi ile meşgul olanlar; Ali Babacan, Karaosmanların Ahmet Turan, Dursun Yeşilyurt, Ali Öner, Çakırcalı İbrahim Yağcı, Halit Barut, Mustafa Erbabacan anımsadıklarım arasında.
İznik’te II.Dünya Savaşı sırasında yapılan Siloların beton platformlarının (THK, Eski Kaymakamlık Lojmanı..) arka bloğunda, İstanbul gidecek sebze ve meyve sandıklarının toplanma noktasıydı. Aynı zamanda Haldeki kabzımallardan gelen boş sandıkların da toplanma ve de dağıtıldığı yerdi. İstanbuldan kabzımalar müstahsile kendi markalarıyla sandık gönderirlerdi. Müstahsilde tanıdığı kabzımalın sandığını alır, o markaya mal yapardı. Yalnız özel sandık yapan müstahsiller de vardı. Sandıklara kendi isimlerini yazdıran; “SABANCI” , “A. DÜKKANCI” bunlardan bir kaçı.
Tekel Binası’nın (Şimdiki Kaymakamlık) yanındaki hapishane taşınınca eski İznik Hapishane ’sinin koğuşları nakliyecilere verildi. İstanbul nakliyesinin yanında Adapazarı nakliyesinin çıkış noktası da buradandı.
Adapazarı nakliyesi yapan Arnavut Sabri ve oğulları (Şükrü, Sami ve Mehmet Kuzgun) sonraları da Egeliler de Adapazarı’na çalışmaya başladı.
İznik de toplanan mallar İznik dışında da Elbeyli/ Hespekli’de , İnikli Ovası’nın malları, Katalpa Ağacının(Catalpa bignonioides) (*) altındaki Kuyu da toplanırdı ki bu ağacın burada yetişmesi de ayrı bir muammadır. Bu toplanma noktalarında nakliyecilerin kâtipleri olurdu. Örneğin, İnikli Kuyu’da Katip Kocabıyık Osman unutulmayanlardandı. Tacir ve Ömerli müstahsilleri de mallarını Kuyuya veya Hesbekli’ye getirirlerdi. Yalnız fazla mal olduğunda kamyon bu köylerdeki müstahsillere kadar giderlerdi. Ayrıca Orhangazi yolu boyunca Çakırca ,Akköy Sapağı ve Boyalıca’dan da müstahsilin malları yüklenerek Dere ye hareket edilirdi.
Yalova Dereağzı küçük bir liman konumundaydı. Marmara Denizi’ndeki akıntılar nedeniyle dere ağzı sürekli temizlenmiş, motorlarında içerilere girme olanağı doğmuştur. Burası aynı zamanda bir balıkçı barınağı işlevi de görüyordu. Motorlar, burada rahatlıkla yükleme boşaltma yapabiliyorlardı. Ülkemizde bunun gibi denizden 10-12 km içeride olan Bartın a da motorlar Bartın Çayı sayesinde girebilmekteler.
İznik’ten kamyonlarla yola çıkan sandıklara istiflenmiş meyve ve sebzeler gece yarısına varmadan Yalova Dere ağzına varırlar. Dere Ağzında yanaştıkları rıhtım başında sırtçılar kamyondaki kasaların nakliye ambarlarına ( Doğru Yol, Teziş ve Ağaköy Kooperatifi vb.) göre indirip istiflerler. Buraya Bursa ve çevresinden gelen sebze ve meyveler gelirdi. İstanbul un gereksinmesi olan tarım ürünlerinin büyük bir bölümü Dere ağzından karşılanırdı.
Kıyıdaki istiflenme bitince, diğer sırtçılar da motorların orta ambarından başlayarak yüklemeye başlarlardı. Denizin durumuna göre de yüklemeyi yüksek veya alçak tutarlardı.
Kamyonu boşalan şoför boş sandıklar bölgesine kamyonunu çeker. Burada ambar sırtçıları listelere göre boş kasaları kamyonlara yüklerlerdi. Kamyonları boşaldığı sırada şoförlerde salaş aşhanelere karınlarını doyurmaya giderlerdi. Sandık yığınları arasında salaş lokantalar da akşamları da genellikle çorba- balık yapılırdı. Her zaman taze palamut lüfer uskumrular kırık sandık parçalarının harladığı ateşlerin üzerinde açılmış vita yağı tenekelerinin üzerinde kızartılırdı. Masa yerine de sandıkların üzerine serilmiş gazetelerin üzerinde servis edilirdi. Bu arada gelen sandıkların üzerinden birer ikişer alınan domates biber salatalık ve üzümle de takviye edilirdi.
Bu lokantaların, müşterileri de; kamyon şoförleri, ambar görevlileri, kâtipler, kaptan ve tayfalar ve de tabi ki sırtçılar/hamallar, balıkçılardan oluşurdu. Zaman zaman müstahsilinde malının peşinde buraya yolu düşerdi.
Tabi ki de buralar aynı zaman çay ocağı vazifesini görür, gecenin serinliğine karşı odun ateşinde islenmiş demliklerde demlenen tavşankanı çaylar birebir gelirdi.
Yükleme işini tamamlayan motor dere ağzından Marmara ya açılırdı. Zaman zaman üreticilerin de bu motorlarla Hale gittiği olurdu. Kaptanın izni olursa tabi. Çünkü aldıkları kişiler dalgalar çoğalınca paniğe kapılan, rahatsız olan vatandaşlarla kaptan uğraşmak istemezdi. Hava sert poyraz yaptığında denize açılmaları zorlaşırdı dere ağzından. Bazen de beklemeleri uzun sürerse de ertesi güne kalırlardı motorun gitmesi. Çünkü Galata Köprüsü’nün açılma saatlerini de hesaba katmaları gerekirdi. Bazen Marmara açıklarında ani fırtınaya yakalandıklarında ise nadir de olsa teknenin su seviyesini yükseltebilmek için yükün bir kısmını denize boca etmek zorunda da kalırlardı.
Galata Köprüsü nün açılış saatlerine Halice girilir ve Halin rıhtımlarına yanaşılırdı. Köprü sabah karşı tekrar açılmadan da Haliç den çıkmak zorundaydılar. Bunun için hızlı bir boşaltma işlemiyle birlikte boş sandıkların yüklenmesi gerekiyordu Dere ağzına dönebilmek için
Yalova Kartal yolu yerine neden Dereağzı diye sorduğumuzda: Araba vapurları yetersiz ve saatlerce sırada beklemek zorunda kalıyordu kamyonlar. Kartal’dan sonra yüklü kamyonlar için Üsküdar’a gitmek de zorlu bir yoldu. Kaldı ki Üsküdar da tekrar bekleme ondan sonra Kabataş’a geçiliyordu. Kabataş’tan hale geçmek için İstanbul sahil yolu trafiği ve Galata Köprüsü açılışını beklemek ya da Unkapanı Köprüsüne yönelmek gerekirdi
Ne zaman E5 ve Harem / Sirkeci açıldı , Dereağzı önemini yitirmeye başladı. Sirkeci’den Hale gitmek kısa ve kolaydı ki köprü de açılınca Dereağzı tamamen bitti diyebiliriz.
(*) Katalpa Ağacı kısa ömürlü, kökeni Doğu Asyanın ılıman iklimi ve Kuzey Amerikanın Güneydoğu bölgesidir
Kenan bey ve Recep Bozkurt İznik tarihi için önemli araştırmalar yaptılar ve İznik’i geleceğe taşıyorlar.Bu araştırmaların devamını son zamanlarda getiren Yalçın Öztürk’te çok değerli bilgileri ortaya çıkardı.
Kendilerine teşekkür ediyor ve sağlıklı yıllar iliyorum.