Bayram dört günlük tatil oldu. Son gün hariç kaza bilançosu 56 ölü. Son günün rakamlarını bugün veya yarın öğrenebiliriz ama benim tahminim sadece trafik kazalarında ölü sayısı 100’ü geçecek. Yaralı ve hasarsız kazaları saymıyoruz.
Yine bayram dönemi verdiğimiz şehit sayısı açıklanmıyor ama hergün üçü-beşi geçiyor. Ramazan boyunca da hergün şehitler verdik.
Terörün, PKK’nın hangi suç örgütü olursa olsun dini, imanı yoktur, amaçları insan öldürmek olan kuruluşların devleti de olmaz, milleti de olmaz, dini de olmaz, inancı da olmaz. Onlar vahşetten başka birşey bilmezler.
Onun için geçmişte yaşanan deneyimler özellikle PKK’ya gösterilen tolerans(yumuşak tutum) bugün bu suç örgütünü daha da güçlü hale getirmiştir. Birçok vatan evladının boşu boşuna feda edildiğine yanarım.
Bunları düşündükçe bayram kutlamak falan bana mutsuzluk veriyor. Oysa bayramlar insanları mutlu kılmak içindir.
Bu acı tabloya son zamanlarda eklenen askeri birliklerimizdeki zehirlenme olaylarıdır. 8-10 sene önce başlatılan bu uygulama ile askeri birliklere yemek ihtiyacını özel sektör yani yemek şirketleri karşılamakta imiş.
Özelleşme anlayışından başlayan bu uygulama ne yazıkki silahlı kuvvetlerimiz için çok yanlış ve bir o kadar da çok tehlikeli bir uygulamadır.
Asker kendi ihtiyacını kendisi karşılar. Bu, askerliğin temel ilkelerinden biridir.
Ben, Türk Silahlı Kuvvetlerin yedek subay olarak görev yaptım. Alay da hem eğitim subaylığı ve hemde Disiplin subaylığı görevlerini yürüttüm. Bir alayın yemek ihtiyacı kendi aşevinde hazırlanırdı. Sivil iki aşçı ve birliğin içinden askerler yemekleri yapardı. Çokta, iyi yemekler yaparlardı. Hatta subay, assubaylarında yemekleri yine bu elemanlarca hazırlanırdı.
Türkiye “özelleşme” diye bir soytarılık tutturdu, devletin nesi varsa soyguncu zihniyete kaptırdı. Bunlar özel sektörde değil, resmen devleti soyan, taşeron zihniyetidir. Bunları, devletin pekçok hizmet sektörlerinde görüyoruz. Ve çok acıdır, devlet daha düşük bedelle hizmet versin diye düşünülmüşken bugün artık bu amaç unutulmuş, “işleri, ihaleleri nasıl kaparız” “nasıl az maliyetle çok kazanırız” zihniyeti mevzuata bile hakim olmuş, o şekilde ihaleler parsellenmiştir. Düşünün bir kere; yemek ihalesi şartnamesinde “hazırlanacak yemekler hijyenik olacak, şu olacak, bu olacak, pekçok şartın arasında…. zehirlenme vakalarının tesbiti halinde, bu gibi olayların bir dönem içinde 5 kez tekrarı halinde işi veren(yani TSK) sözleşmeyi feshedebilir…” gibi korkunç felaketler getirebilecek maddeler var.
Sadece TSK yemek ihalesi değil, buna benzer pekçok sahada aynı şekilde işi alan firmaya kolaylıklar sağlayan şartnameler yapılmış durumdadır. Örneğin, elektrik kesintilerinden doğan zararları isteyebilmek için elektrik kesintilerinin en az 60 kez habersiz olarak kesilmiş olması(arıza hali) gerekir. Böylece devlet sorumluluktan kaçma yollarını bulmuş olmakta, işi alan firmada aynı şekilde olmakta zarar elektiriği kullanan aboneye yüklenmektedir.
Aklınıza ne gelirse hemen hemen hepsinde durum benzer görünmektedir. Manisa-Soma maden faciası 301 insanımız toprak altında can verdi. Sonuç? Halen ortada olumlu hiçbir sonuç yok. Göstermelik bir mahkeme, üç-beş yetkili elemanı hesap verecek. Fatura, yine orada çalışanlara çıkacak.
Bayramlarda kaza sayısı artıyor, neden? Pekçok sürücü ehliyeti almış ama araç kullanmasını ve özellikle hızlı araç kullanmasını, yani direksiyon hakimiyetini bilmiyor. Geçiyor direksiyona uzun yolda basıyor, 80-100-120 derken iş kontrolden çıkıyor. Yollarda işaretlerin ne anlama geldiğini zaten bilemiyor. Ne oldu? Kaza. Ölenler, yaralananlar.
Geçenlerde Bakırköy’de bir tabela gördüm “Sürücü Kursu” tamam, heryerde var. Ama bu tabelanın bir kat altında bir başka tabela. aynen “profesyonel sürücülere kurs verilir” yazıyor. Ne demek bu? Profesyonel sürücü yani ehliyet almış, hemde profesyonel sürücüye kurs veriyorlar.
Biz nasıl bir toplumuz anlayabildik mi?
Ne yaptığımızın yada ne yapmamız gerekenin farkında değiliz. Her yaptığımız bir işte hata, yanlış, iltizam, çıkar, yalan, dolan, kandırma hepsi var.
Kendimden söyliyeyim: Vatandaşa bu mesele dava ile olmaz, boşuna masraf edersin diyorum. Ah, sonra bakıyorum gitmiş dava açmış.
Bu yanlışlarla bu işler yürümez diyoruz. Özelleşme başka devletin peşkeş çekilmesi başka. Ama birileri özelleşmeyi devleti soymak için basamak yapıyor. O seçilmişlerde bu işe çanak tutuyor.
Pek bu yanlışı mahkemelerde, hukuk mücedelesi ile çözmeye çalışıyorduk.
Şimdi hukuk ve yargı, hukukun üstünlüğü falan kuşa döndü.
Artık “yumurtamı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan tekerlemesi” ile vakit öldürüyoruz.
Ne yapalım. İşimiz Allah’a kaldı.
Dua edelim. Kazasız belasız günler, kazasız, yada az kazalı bayramlar dileğiyle.
Hoşça kalın