ELMA KAÇ KURUŞ

0

Benim kadim dostum emekli öğretmen, eski İznik Milli Eğitim müdürümüz Ömer Cengiz’i bazen aylarca göremiyorum, hatta arkadaşlara takılıyorum, gördüğünüz yerde bağlayın kaçırmayın bana haber verin görüşelim. Başka türlü görüşemeyeceğiz diye.

Bazende telefonla arıyorum. Babadan kalma arazileri var, hergün ya elma bahçesinde, ya zeytin bahçesinde, ya bakımda, ya ilaçlamada, ya sulama işinde yani mutlaka birinde çalışıyor veya işçileri ile beraber.

Yahu artık toprak birşey getirmiyor. Sat şunları da emekliliğin keyfini çıkar diyorum ama Ata malı canı ile özdeşleşmiş, yapamıyor.

Bu günlerde mutlaka elma topluyordur. Elma artık satılmaz oldu. Bakım, ilaç, budama hepsini sineye çektik ama elma toplama sırasında götürdüğün işçinin parasını alamıyorsun.

Geçen gün bir yerde esprisini yapıyorlardı. Alıcı 40 kuruş vermiş, bahçe sahibi yahu hiç değilse “Eh işte kilosunu yarım liradan alırım de be kardeşim” demiş. Ne bu yahu demiş, lirayı da bıraktık-kuruşa mal satılırmı diye isyan etmiş.

Dünkü haberlerde de Eylül ayının zam şampiyonu salatalıkmış. Bildiğimiz salatalık yani hıyar zam şampiyonu olmuş, enflasyonu olumsuz etkiliyormuş. Hay sizin ağzınızı öpeyim.

Hıyar ‘dan zam şampiyonu. Hıyar enflasyonu artırıyormuş.

Yahu ne hıyarlar varmış da çiftçinin bile haberi yokmuş.

Ben hiç sanayi ürünlerinin enflasyonu artırdığını duymadım.

Yada ilaç fiyatlarının, yada emeklinin ilaç bedellerine katkı payının enflasyona olumsuz yansımasını duymadım.

Şimdi iyi okuyun: Toz şeker, bakla içi, kuru fasulye, buğday, pirinç, et, saman dahil bunlar ithal ettiğimiz ürünlerin başında geliyor, öyle dudak boyasından bile söz etmiyorum. Kadın süslemelerinden zaten anlamayız yalnız Paris modası sönmesin diye jet sosyete ithal gözlükten, ithal terliğe kadar, ithal saç boyasından ithal tırnak cilasına kadar hepsini ne pahasına olursa olsun alıp takıp takıştırıyor. Bunların dövizle, zam ile enflasyon ile hiçbir bağlantısı yok. İllaki salatalık, yani hıyar.

Bilmem yanlışmı doğrumu ama bizim kulağımıza gelmişti: Mersedes seri otomobil üretimine başladığı zaman araç başı 400 mark net kâr kalıyormuş, Bunu duyan iş çevresi dahil herkes şaşırmış ve olmaz böyle saçmalık demişler 12 bin marka satılan bir araçta 400 mark kâr kalırsa bunun içinden çıkılmaz demişler.

Ama gel zaman git zaman yıllar gelip geçmiş, bugün dünya’nın en iyi aracı Mersedes. Ve Mersedes üretimi satışları karşılayamıyormuş. Ben Gölcük’te Ford fabrikasında gördüm, şaşırdım kaldım. Hafif ticari araç üreten bu fabrikada 3,5 saatte bir aracın montajı tamamlanıyor. Ama öyle bir seri üretime ulaşılmış ki 1,5 dakika da bir araç kontağına basılıyor, banttan çıkıyor.

Ve bu fabrika 3 vardiya çalışıyor, varın günlük üretimi siz düşünün. Ama en az fiyatı olan 50 bilmem kaç binden başlıyor. Evet yurt içine satılan üretimin %15’ni geçmiyor. Hep dışarı, hep ihracat dön birde tıbbi sanayi üretimine bak: Hepsi Çin malı yani ithalat, para öde sağlığına kavuşabilirsen kavuş.

Şimdi oradan buradan örnekler veriyor da, bu işin içinden nasıl çıkacağız.1965’li yıllarda Türkiye dışarıdan hiçbir gıdayı yani yiyeceği ürünleri almıyordu. Hatta dışarıya satıyordu.

Hatta 17 – 18 milyon ton buğdayın 3-4 milyonunu Libya’ya satıyorduk, karşılığında petrol alıyorduk. Şimdi?

Ne der çiftçi kardeşimiz? Acaba eskiye mi dönsek?

Ben bilmem çiftçi bilmeli.

Leave A Reply

Your email address will not be published.