İŞTE O SES GÖKSENİN UÇARER KAYA

Her hafta olduğu gibi birbirinden farklı seslendirme sanatçılarıyla çeşitli röportajlar yaparak siz değerli okuyucularımıza seslendirme sektörünü en iyi haliyle aktarmaya çalışıyoruz.  Bu hafta yüzlerce yapımda veya reklamda sesini duyduğumuz efsane seslerden biri olan sevgili Göksenin Uçarer  Kaya ile harika bir röportaj a imzamızı attık.

0

Dilerseniz o uzun ve keyif veren röportaj a geçmek istiyorum. Ben 1986 yılında oyunculuğa başladım televizyonda ufak ufak . Bir yandan da deneme sahnesinde eğitim alıyordum. İşte okulda Müşfik Kenter hocanın talebesiydim gibi onun derslerine girerdim. Piyano okumama rağmen tiyatro bölümünün derslerine girerdim, takip ederdim falan.  1993 yılında tekrar oyunculuğa dönmek istedim. Çünkü 1991 de evlendim. Maalesef ki 3 yıl sonra ayrıldım ve artık ben oyunculuk yapacağım dedim. Nasıl döneceğimi bilemedim. Çok değişmişti her şey birdenbire o sırada Vural buldu yakın arkadaşım. Bir gün sohbet ederken işte dublaja gidiyorum falan dedi. Ay ben de istiyorum ama nasıl falan dedim. Gel götüreyim dedi. Promay a o şekilde başladım. Vural buldu sağ olsun. şimdi gerçi konuşmuyoruz onunla ama. Böyle bir küslük olmuştu. Kaldı gitti. Hatırlamıyorum neden? Ama sonuçta onun vesilesi oldu. Onunla başladık öyle başladım. Yani oyunculuğa tekrar adım atma adına işte dublaj vesile olur falan diye başlamıştım. İlk ses verdiğim karakter şöyle. Promay’a gittim. Çok uzun bir süre sadece seyrettim. Asistanlık yaptım falan. Ufak tefek girmeye başladım sonra. Sonra bir gün Çetin Özdem bana dedi ki  hadi gir bakalım dedi. Parla Şenol dedi gelmedi. Şurada bir belgeselde bir cümle bir şeysi var. Hadi attır bakalım dedi. Aman ya Rabb’im benim elim ayağıma dolandı ve koştur koştur girdim stüdyoya taktım kulaklığı. Karakteri bilmiyorum tabii. Belgeselde bir karakter ama Parla Şenol un okuması gerekiyordu, gelmemişti. Ilk böyle bir paragraf onu Öyle başladım. Baktılar ki ha tamam fena değil bu kız falan deyip ufak ufak roller vermeye başladılar. Sonra benim sesim çok gelişti çok geniş bir ses. Yani hem çok kalın hem çok ince olabiliyor. Çocuk konuşabiliyorum. Büyük konuşabiliyorum. Orta yaş konuşabiliyorum falan.

Dolayısıyla ben biraz jokerdim. Stüdyolar beni joker olarak kullanırdı. Başrol konuşanlar mesela hep belli tipleri konuşabilirlerdi. Yaşlı olmazdı, çocuk olmazdı atıyorum gibi. Ama ben hepsine gidiyordum. bu biraz şanssızlık gibiydi o dönemler benim için. Çünkü işte isim vermeyeyim de sallıyorum. Varsa Berna öbür rolleri konuşamayacağı için o başrolü alır ve Göksel hepsini konuşur nasıl olsa deyip, Göksel’e mıncık mıncık roller verilirdi. Ama onlar yoksa o zaman Göksel’in başrolü ya da işte ikinci derece rolü alırdı. Bu ilk zamanlar benim için çok kötü talih gibi düşünmüştüm. Fakat iyi ki öyle olmuş. bu sayede çok geliştim. Ve reklam konuşabildim. Şu anda reklam konuşuyorum. Reklam seslendirme teknikleri diye zaten bir atölyem de var biliyorsun. İsimlere gelirsek çok fazla, yani binden fazla filmde konuşmuşumdur ama hani son dönemlerde çok eskiye gidersem Enteresan olsun diye şunu söyleyebilirim. 1996 yılı falandı. Promay da şoförü gelmişti. iş olarak. Ve yaşlı kadın yoktu o gün  o işi alacak. Aslında benden çok daha yaşı müsait sanatçılar varken ama o gün yoktu ve o gün o işin alınması gerekiyordu. Doksan yaşında kadını konuşmuştum. Şoförünü yirmi altı yaşında  Hatta bir yerli filmde de Türkan Şoray’ın annesini konuşmuştum. Yine o yaşlarda. Öyle enteresan şeyler var tabii. Son dönemlerden gideyim yani son beş on yılda Sera Ramires. Grays anatomide ortopedistrolünü ben konuştum. Madem sekreteri var. Catheval oynuyor. Yine aynı  şeyi konuştum. The Ford Hair Olldwear versiyon diye bir yapıma bariz tescilli ses istemişlerdi. Yani test. Test girip kabul edilmiştim. Michael Obama’yı seslendiriyorum Onun belgeselini seslendirdim. ve benim hikayem diye bir belgesel. Bir sürü çizgi film yani o kadar çok var ki. Benim için çok önemli değildi. Çünkü ben hep karışık konuşurdum. Bazen başrol, bazen yan rol, bazen işte oradan geçen kadın yani her şeyi olduğum için ama çok enteresan bir şey söyleyeyim. Promaydaydı Hiç unutmuyorum. Yıl herhalde 1998 veya 2000 li yıllar. Tek bir dizi de 26 karakteri konuştuğumu biliyorum. Yani 26 karakteri bir kırk dakikalık dizide şey Brezilya dizisi. Çocuk öbür kız çocuk, erkek çocuk, bir sayfa sonra bir kız çocuk daha onun tonunu değiştir onun öğretmeni anne kız film konuştum mesela. Başrolde anne kız var hem anneyi hem kızı konuştuğum o, kızını konuştuğum olmuştu. İki kanal a ayrı ayrı almıştık. Yani bazen yokluk döneminde sanatçı bulunamadığı dönemlerde hep joker olarak ben kullanıldım yani.

Kendi sesimi duyduğumda eskiden bu işe ilk başladığımda ay bu benim sesim. Ay beni bir daha çağırmayacaklar. Bu ne çirkin ses falan diyordum. Çünkü alışık değildim. İnsanlar kendi seslerini hep kulaklarının içinden duymaya alıştıkları için daha farklı duyarlar. Dışarıdan geldiği zaman o ses bir makineden size duyurulduğunda farklı geliyor. O farklı aslında. Kötü değil Daha ince tiz duyarız mesela. Öyle olduğunda dolayısıyla da ay falan da o yıllarda mesela ilk başladığımda ya sesim çok ince ya.  Çok çocuk sesi gibi, çocuk konuşuyor gibi geliyor. Eyvah. Beni bir daha konuşturmazlar ki falan derdim böyle içimden. Ama şimdi alıştım ve gayet güzel geliyor sesimi. Beğeniyorum tabii ki sesimi. Yani birçok iş de güzel olduğunu düşünüyorum. Bazen ay bunda da sesim gitmemiş dediğim çok nadirdir. Çünkü ben çok özenerek çalışırım. Yani beğenmiyorsan bir daha, bir daha, bir daha yapardım.

Herkes seslendirme yapabilir mi? Yani herkes seslendirme yapamaz. Herkes her işi yapamaz. Seslendirme işi de eğer senkron dublajı için söylüyorsak evet daha kolay, daha fazla insan senkron dublajı yapabilir. Yani film, çizgi film,  belgesel her neyse bunu yapabilir. Daha çok insan yapabilir. Ama reklam, tanıtım, sunum onlar bambaşka yani. Çok daha zordur tahmin edilenin tam aksine film dublajı yapmaktan en az on kat daha zordur. İşte onu herkes yapamaz. O yüzden de bazı şeyler gerekiyor yani. Çok  iyi bir müzik kulağı, ritim kulağı birinci şart.  İşte müzik hafızası diyafram tekniğini bilmek gibi oyunculuk ciddi bir oyunculuk bilmesi lazım bunlar için de seçerek alıyorum o yüzden de ben atölyemi. Herkese almıyorum. Çok isteyenler var ama hani yoksa o altyapı onu becerebilecek yetenek açık açık söylüyorum uygun bir şekilde. Kulağınız iyi değil diyorum. Kulağınız yok yani. Bu şekliyle olmaz diyorum. Ama film dublajını orantılarsak çok daha fazla kişi yapabilir. Çünkü her sese göre bir şey bulabilirsiniz ama şunu demek de istemiyorum. Film dublajını herkes yapar demek istemiyorum. Sadece reklama göre reklama, tanıtıma oranla daha çok kişi Bir şekilde yapa yapa öğrenebilir. Ama reklam seslendirmek yapa yapa öğrenilecek bir iş değildir. Filmde küçücük bir rolle başlayabilirsiniz yani. Ama reklam böyle bir şey yok yani müşteri size parayı veriyor. O yüzden de herkesin yapabileceği bir iş olmadığı içinde ücretleri çok daha farklıdır.

Son zamanlarda seslendirme sektörünü senkron dublaj adına söylüyorsak çok çok iyi görmüyorum maalesef. Ülke  şartlarında  ülke ekonomik şartlarına bağlı olarak zaten her şey kötü. Ücretlerde kötü ama kötü değilken de bizim sektörümüz kötüydü. Yani zamanında maalesef çok düşük ücretlerle başlamışız ve şirketler de bunu sömürmüş. Aaa tamam bundan razı nasıl olsa diye. Yurt dışında  çok daha farklı. Yurt dışında benim yaptığım işi yapan insanlar inanılmaz paralar kazanıyorlar. Yani ben bu işi yurt dışında yapıyor olsaydım şu anda yatlarım katlarım falan olurdu. Bu kadar net söyleyebilirim. Ama burada geçinmek bile zor. Yani eper ben reklamla ilgilenmesem reklam seslendirmesem kas direktörlüğü yapmasam, ders vermesem ve tek geçim kaynağım. Bu işler olsa sadece film dublajı yaparak geçinme  imkanım  yok çok net. Üzülerek söylüyorum yani bu çok üzücü bir şey çünkü çok severek yaptığım bir meslek. Ama ben yıllardır doğru dürüst film konuşmuyorum çok fazla. Arada bir böyle bizim uyuz uyuz kaşımak tabiri derler. Daha önce konuştuğum bana çok yakışacağını düşündükleri rolleri zaman zaman gönderirler. Ben de kırmam, konuşurum aslında konuştuğuma değmez yani. Gerçekten değmez o verdiğim emeğe de değmez. onun için harcadığım zamana da değmez maddi olarak. Ama keyfe keder tekrar o mesleğimi yapmanın özlemiyle arada bir gerçekten yapıyorum. Ama esas kazancım sonuçta reklam sektöründen. Reklam sektörü nasıl dersen yani o daha henüz tam olarak bozulmadı. Allah ‘a çok şükür. Çünkü çok fark ediliyor. Yani iyi firmalar, iyi sesler, doğru okumaları istiyor. İstediğini  o reklamın metninden yorumlanması gereken şeyi sanatçının bulup yorumlamasını istiyor. Onu da herkes yapamıyor. Bugün Türkiye’de doğru reklam konuşabilen insan sayısı bir elin beş parmağını geçmez kadın erkek karışık. Benim talebelerim hariç tabii. Onları şimdi gururla dinliyorum. Televizyonlarda, radyolarda. Bazıları benden daha fazla para kazanıyor bazı aylar yani o derece. Çok hoşuma gidiyor. Örnek vermemi istersen Elif Sıla Çam şu anda asistanlığımı yapıyor. Hepsiburada’nın yıllık sözleşmeli kadın sesi. 4 yıl önce bana gelmişti. Sıfır geldi. Şimdi bu işi yapıyor ve çok iyi para kazanıyor reklamdan. Erkek sesi de Hepsiburada’nın erkek sesi de Eren Sunay. O da benim talebem. O da yıllık sözleşmeli  Hepsiburada’nın sesi. Daha çok var da hani bu çok bariz şu anda da çok rahat duyabilecekleri bir ses olduğu için söyledim.

Seslendirme sanatçısı olmak isteyenlere hangi branşta diye sorarım önce. İşte senkron dublajımı yoksa reklam, tanıtım, sunum, işte kitap okuma gibi branş mı? Diyelim. Branş olarak ayırmayı düşünüyorum. Çünkü farklı şeyler. Ha hepsi olur diyene de ayrı ayrı konuşmam gerekir. Çünkü çok farklı şey yöntemleri var. Başlamak için de yapmak için de. Eğer film dublajı yapmak istiyorlarsa çok fazla bir önerim olamayacak maalesef. Piyasadaki kurslarda ki bazılarında en meşhurlarından birinde ben de bir dönem eğitim verdim. Dürüst olmam gerekirse çoğu biraz hobi kursları. Yani meslek edindirmek kursu demek için biraz zorlanıyorum açıkçası. Çünkü seçerek almıyorlar.  herkesin yapamayacağı bir işe siz her geleni alıyorsunuz. O bence çok doğru bir şey değil. Tabii onlar da kazançlarını düşünüyorlar. Belki de haklı olarak ama iki, formatları yok sadece. Değişik değişik hocalar gelip. Al bak, böyle oku. Bak, al. Biraz da böyle yap canım. Ah oldu. Böyle bir  ders şekli olmaz. Böyle bir meslek eğitimi olmaz. Formasyon gerekir. Yani bir ne derler? Ders formatı ve düzeni lazım. O hiçbir şeyde yok gördüğüm kadarıyla. Ya hiç demeyeyim de benim bildiklerimde yok en azından. Sadece eğitim verdiğini bildiğim, güvendiğim bir iki arkadaşım var Nasıl verdiklerini bilmiyorum ama hani en azından kişiliklerine ve mesleklerine olan saygılarını bildiğim için güvenirim. Çok soran olursa bir onunla konuş diye yönlendiririm. Ama velev ki iyi bir kursa gittiği işi öğrendi. Velev ki bir şekilde şanslıya haber gitti. Bir stüdyoya gitti Bu işte çok para yok şu anda. Çok üzgünüm yok yani. Ancak tiyatrocu olursunuz. Ne bileyim oyuncu olursunuz da baş duracağı mağarada gideyim dersiniz. Yani para kazanacağınızdan değil. Ha şeyimiz var. Sendikamız var oyuncu sendikası. Kaç senedir bu işin düzelmesi için fiyatların, ödemelerin, şartlarımızın, çalışma şartlarımızın düzelmesi için çok çaba harcıyorlar. Sercan Gidişoğlu başlığında bu bizim bölümün sendikanın seslendirme sanatçıları bölümünü çok çalışıyor. Çocuğa hayranım. Sağ olsun. Elinden geleni yaptı. Bayağı bir iyileştirme oldu ama çok yetersiz. Çok yetersiz. Onun için çok fazla tavsiye edemiyorum.

Reklam tanıtım kısmındaysa şöyle söyleyebilirim. İçgüdüsel olarak doğru reklam, tanıtım, sunum konuşabilecek insan sayısı Yani on bin, yirmi binde bir çıkar böyle bir yetenek. Yani hiçbir şey net olarak bilgi olmadan ya bilmediği halde doğru konuşabilecek insan sayısı çok azdır. Allah vergisi bir yetenektir. Çok iyi kulağı vardır, müzik kulağı vardır. Kesin o kişinin. Çok iyi bir oyunculuk yeteneği vardır. Hayal dünyası vardır ve hayal ettiğini çok net mimiklerine yansıtabiliyordur falan. Ha o zaman nasıl oluyor diyeceksin. Ev fazla olmuyor işte. Görüyorsun televizyonlarda, radyolarda hep aynı sesler dönüp duruyor. Benim bu atölyeyi açma sebebim sebebim de buydu. yıllar önce. Allah rahmet eylesin Cüneyt Türel’le. bir Ülker tanıtımı alacağız. Ben de kendime böyle bir iş, meslek icat ettim o zamanlar. Reklam seslendirme yönetmenliği yapıyorum kast rektörlüğünün yanında. Türkiye’de bu iş bir şey yapan kimse yok o dönemde de.  Ama ben müşteriden işi alıyorum. Sanatçıya veriyorum. Ve diyorum ki ben size teslim edeceğim. En doğru şekilde istediğiniz şekilde. Başında duracağım işin diyorum ve yönetmenlik yapıyordum. Cüneyt Türel üstadım geldi. Ben de o zaman birkaç otuzlu yaşların başlarındayım. Herhalde otuz üç otuz beş falan o aralarda. Okumaya başladı. Yanlış virgül nokta işte  şeyler yanlış. Yani duraklar yanlış. Ya bazı yerlerde metin de çok zor bir metin. Nasıl diyeceğim diyorum. Şimdi koskoca Cüneyt Türel nasıl yaparım da ben hani olmadı burayı böyle al falan. Ama yapmam lazım. Durdurdum. Ya Cüneyt abi dedim. Çok güzel oluyor ama acaba şurayı şöyle mi şuraya mı koysak o virgülü deyip bir iki defa yerleri gösterdim. O kadar profesyoneldi ki dinledi beni. Çok doğru söylüyorsun. İyi ki hatırladın dedi. Yaptım. Ondan sonra da her önermem nemi çok şey profesyonelce karşılayıp haklısın deyip bitirdik biz kaydı. Sonra bana dedi ki sen bu işi yapmalısın dedi. Devam ettir ve yap. Hangi işi dedim? Ya yönetmenliği zaten yapıyorsun. Yap. Ama bu işi öğret dedi. Nasıl yapacağım dedim. Yani benim bir formatım yok. bir ders müfredatım yok. Yani insanlara böyle yap demekle olmaz ki. Niye öyle yapması  gerektiğini anlatmak lazım. Sonra oturdum düşündüm. Ben ne yapıyorum da doğru oluyor? Onlar ne yapıyor da yanlış yapıyorlar diye düşünürken bayağı bir format oluşturdum. Formül oluşturdum. Hatta. O formül üzerinden sağlama da yapabiliyorum. Ve başladım bir ders formatı ile ders vermeye zaman zaman seçerek aldığım her sene bir iki sınıf böyle seçerek aldığım onar kişiyle çalışıyordum. Iki bin sekizde başladım buna. Bu sınıflara şimdi on-line yapıyorum artık dersleri. Yüz yüzeye çok gerek kalmıyor. Sadece sınavda başarılı olan arkadaşlarımla stüdyoda bir de mikrofon çalışması yapıyorum ve demolarını alıyorum. Artık onlar benim sanatçılarım oluyor. Onlarla çalışıyorum. Onlar para kazanıyorlar. Ben de para kazanıyorum. Bu şekilde. Diyeceğim şu ki reklam tanıtım seslendirmek istiyorlarsa ya Allah vergisi çok özel bir yetenekleri olacak. Ya da bana gelecekler. Eğer uygunlarsa ben zaten hadi gelin atölyemi çalışayım. Sizi yetiştirmeyi çok isterim diyorum. Başka Türkiye’de bu işi yapan olmadığı için başkanı ne gibi bir şey önerebileceğimi bilmiyorum açıkçası.

Bu sektörde gelecekte e ben zaten belli bir yaşın üstüne geldim. Yaşlanıyoruz. Seslerimiz de yaşlanıyor ama her yaşa göre de iş çıkıyor tabii ki. Reklam seslendirmesi konusunda daha üst bir şey yok sadece seslendiriyoruz iş geldikçe. Özellikle kadınlarda çok fazla iş de olmuyor açıkçası. Hele ki yaşlı kadın sesleri daha da az iş yapıyor. Daha henüz yaşlanmadım ama hani geleceğe dair konuştuğumuz için söylüyorum belki eğer senkron dublaj piyasası düzelirse işte o zaman daha çok film dublajı yapabilirim. Ama benim esas bu sektörde en çok beklentim yetiştirdiğim öğrencilerin piyasada bol bol iş yapmaları adına. Yani öğretmenlik kısmı beni yeterince doyuruyor. Çok seviyorum öğretmeyi. Canım çıkıyor öğretirken. Yani ne varsa alın emin beni diyorum. Her sınıftan da aslına bakarsan üç ya da dört kişi çıkıyor en fazla. Neden biliyor musun? Hepsi çıkabilecekken. Çünkü insanlar karar vermekle istemeyi karıştırıyor. Herkes istiyor bir şeyleri Ama karar verenler başarılı oluyor. Yani gerçekten kararlıysa, ne parasızlık, ne zamansızlık, ne hiçbir şey önünde duramaz. Anlatabiliyor muyum? Karar verenler başarılı oluyor. İsteyenler yetmiyor, istemek yetmiyor yani. Çalışmak kararının arkasında durmak gerekiyor. Ben de bana gelenleri baştan söylüyorum. Gerçekten kararlıysanız buyurun gelin. Benim sınıfımdan başarıyla çıkıp da para kazanmayan hiç kimse yok. Bu kadar net. Ama benim sınıfımdan başarıyla çıkıp ne demek bu? Yani benden ders aldığın sürece ödevlerini düzgün yaparsan dediklerimi hafife almadan, ben beş kez okuyun gelin dediğimde, dört kez okuyup yeter. Ya tamam işte oldu demeden büyük bir istikrarla çalışırsan bileğimi keserim olmaması için. Bu kadar basit. Ha para kazanmayan kimse yok derken hemen bitti kız ertesi gün değil. Bazıları daha geç oluyor. Bazıları daha kurslar sırasında butik işler oluyor. Denk geliyor. Ama mutlaka ve mutlaka kararlıysa bu işten para kazanıyor. Hatta çok kazananlar da oldu. Yani bir ayda araba alacak paraya sahip olan öğrencim oldu. Söyleyeceklerim hemen hemen bu kadar beni bu röportaj a dahil ettiğin için teşekkür ederim.

Leave A Reply

Your email address will not be published.