RİTMİN KRALİÇESİ: AMII STEWART

0

 

1970’lerin sonunda disko müziği, dünya çapında bir fenomen haline gelmişti. Parlak ışıklar, dönen diskoküreler, kabarık saçlar, pırıl pırıl kostümler… O dönemin sahnelerinde müzik sadece kulağa değil, göze de hitap ederdi. İşte o sahnelerin ortasında, sesiyle kalpleri sarsan, adeta dans eden bir yıldız doğmuştu: Amii Stewart.
1956 yılında Washington D.C.’de dünyaya gelen Amy Paulette Stewart, henüz dört yaşındayken babası tarafından şan ve dans derslerine gönderildi. Çocukken müzikle arasında kurduğu bağ, ileride onu dünya sahnesine taşıyacaktı. Babası onun yeteneğini erkenden fark etti, o da kendini sanata adadı. Ancak kim bilebilirdi ki o küçük kız, ileride bir gün disko müziğin en büyük simgelerinden biri olacaktı?
Howard Üniversitesi’nde bir süre eğitim aldı ama ruhu sahneye, müziğe, ışıklara aitti. Kısa süre içinde okulu bıraktı ve dansın, tiyatronun içine daldı. 1975 yılında Broadway ve Londra sahnelerinde sergilenen “Bubbling Brown Sugar” adlı müzikalde yer aldı. İşte o sıralarda, kaderin ince bir dokunuşu devreye girdi: Londra’da prodüktör Barry Leng ile tanıştı. Bu tanışma, onun müzik kariyerinde yepyeni bir dönemin kapısını aralayacaktı.

1979 yılı…
Dünya artık bambaşka bir ritimle atıyordu. Disko müziği zirvedeydi. Dans pistleri dolup taşıyor, insanların yüzlerinde ışıltılar eksik olmuyordu. Tam da o yıl, Amii Stewart bir klasik olan “Knock on Wood” adlı şarkıyı aldı, ona yeni bir hayat verdi. Orijinali Eddie Floyd’a ait olan bu şarkı, Stewart’ın enerjisiyle yepyeni bir ruha büründü. Şarkının disko versiyonu, Billboard Hot 100 listesinde 1 numaraya yükseldi. Bu, onun sadece müzik dünyasında değil, tüm kültürel sahnede bir fenomen haline gelmesi anlamına geliyordu.
Pırıl pırıl kostümleriyle, güçlü dans koreografileriyle, sahne enerjisiyle Amii Stewart artık bir ikondu. Ama işin ilginç yanı, o aslında “disco” kavramıyla özdeşleşmek istemiyordu. Bir röportajında şöyle demişti:
“Ben hiçbir zaman disko plakları almadım. Eve gittiğimde Donald Fagen, Phil Collins ya da Nik Kershaw dinlerim.”
Yani Amii Stewart aslında kendi çağının ötesinde düşünen bir sanatçıydı. Disko sadece onun sesiyle yükselmiş bir dönemdi; o ise o dönemi aşıp farklı türlere geçebilen bir müzik yolcusuydu.

1980’lerin ortalarına gelindiğinde, disko müziği Amerika’da yavaş yavaş sönmeye başlamıştı. Ama Avrupa hâlâ dans etmeye devam ediyordu. Stewart, kariyerini sürdürmek ve kendini yeniden tanımlamak için Avrupa’ya, özellikle de İtalya’ya yerleşti. Bu karar onun kariyerinde ikinci bir doğuşa vesile olacaktı.
İtalya’da müzik dünyasına çabucak adapte oldu. 1985 yılında Mike Francis ile yaptığı “Together” düeti büyük yankı uyandırdı. Ardından klasik müzikle iç içe geçmiş çalışmalara yöneldi. Özellikle 1990 tarihli “Pearls – Amii Stewart Sings Ennio Morricone” albümü, onun ne kadar geniş bir yelpazede sanat icra edebildiğini gösterdi. Ennio Morricone’nin efsanevi film müziklerini yeniden yorumladı, bu da hem müzik eleştirmenlerinden hem de dinleyicilerden büyük beğeni topladı.
İtalya’da tiyatro oyunlarında sahne aldı, orkestra eşliğinde konserler verdi, hatta 2000’lerde “Jesus Christ Superstar” müzikalinde Mecdelli Meryem rolünü canlandırdı. 2003’te ise Billie Holiday’in hayatını anlatan “Lady Day” müzikalinde başroldeydi. Artık sadece bir şarkıcı değil, çok yönlü bir sanatçıydı. Sahne onun evidir; ışıklar, onun nefesiydi.

Yıllar geçti. Ama Amii Stewart değişmedi; sadece evrildi.
Bir röportajında şöyle demişti:
“Sesim artık gençlik yıllarımdaki gibi değil. Ama bu kötü bir şey değil. Her ses, yaşadıklarınla şekillenir. Benim sesimde artık anılar, kayıplar, sevinçler ve olgunluk var.”
Bu söz, onun sanatını özetler nitelikteydi. Çünkü Stewart için şarkı söylemek, bir duyguyu paylaşmaktan öte, bir hikâyeyi anlatmaktı.
Belki de onu özel kılan şey buydu: bir notaya dokunduğunda, orada sadece müzik değil, bir yaşam vardı.

Amii Stewart, sadece bir dönem sanatçısı değil, müziğin evrensel dilini kullanan bir sembol haline geldi.
O, kariyerinde kolay yolu değil; zor ama kalıcı olanı seçti. Amerika’da popülerlik dalgası azaldığında, sahneden çekilmedi. Aksine, kendine yeni bir dünya kurdu. İtalya’da sadece müzik yapmadı, bir kültür elçisi gibi üretmeye devam etti.
Bugün hâlâ sahneye çıktığında, “Knock on Wood”un o büyülü enerjisi yeniden canlanıyor. Ama artık o şarkı sadece bir dans ezgisi değil; bir kadının direncinin, sanatına olan sadakatinin sembolü.
Onun hikayesi bize bir gerçeği hatırlatıyor:
Popülerlik geçici olabilir, ama sahici yetenek zamansızdır.

Amii Stewart’ın hayatı, müzikle ilgilenen herkes için bir ders niteliğinde.
Erken yaşta sanata başlaması, başarıyı yakaladıktan sonra bile öğrenmeye devam etmesi, farklı kültürlere açık olması…
Bunların hepsi, gerçek bir sanatçının nasıl “kendini yeniden doğurabileceğini” gösteriyor.
Onun hikâyesi aynı zamanda müzikteki sınırların anlamsızlığını da hatırlatıyor. Çünkü müzik, türlerle değil; duygularla yaşar. Stewart da bunu çok iyi biliyordu. Bir disko divası olarak tanındı, ama asıl mirası; her türde, her duyguda, her coğrafyada kendine ait bir iz bırakabilmesiydi.
Bugün Amii Stewart hâlâ aktif, hâlâ üretiyor, hâlâ şarkı söylüyor. 2022’de yayımladığı “Perfectly Beautiful” adlı single’ı, onun zamanın ötesine geçen zarafetini ve üretkenliğini bir kez daha gösterdi.
Bu dünyada bazı sesler vardır ki, yaş alır ama eskimez.
Amii Stewart da o seslerden biri.

Amii Stewart’ın hayatı, sahne ışıklarıyla, dansla, müzikle, tutkuyla örülmüş bir hikâye.
Ama hepsinden öte, “kendi yolunu çizmenin” hikayesi.
Bir dönemin disko yıldızı olarak parladı, ama orada kalmadı. Çünkü o, sadece bir döneme değil, bir ruha ait bir sanatçıydı.
Bugün hâlâ “Knock on Wood” çaldığında insanlar ayağa kalkıyor, gülümsüyor, dans ediyor.
Ama o şarkının içinde bir başka şey daha var: bir kadının özgürlüğe, sanata ve kendi yoluna olan inancı.
Ve işte tam da bu yüzden, Amii Stewart hâlâ müziğin yaşayan efsanelerinden biri.
Bir şarkıdan fazlası o: bir hikâye, bir nefes, bir ilham.

Leave A Reply

Your email address will not be published.