YIPRANMIŞ İNSANLAR

0

Bir işi yaparken elinde o işi yapabilecek, hatta çok iyi yapabilecek elemanları olmalı.

Eğitimde branşlaşma çok önem arz ediyor. Bugün ülkemizde 200 civarında üniversite var. Sayısı her geçen gün arttığı kesin rakam veremiyoruz. Bu üniversitelerin bir kısmı köklü ve çok iyi yetişmiş öğretim kadroları ile eğitim veriyor. Bir kısmı ise öyle veya böyle açılmış henüz belirli bir seviyeye ulaşamamış isimleri dahi bilinmeyen okullar. Bu okullarda çocuklarımızın çocuklarımızın öğrenim görmesi artık girdiği okulun kalitesi ile özdeşleşmektedir.

Eğitimde ara eleman çok gerekli ise de Türkiye bu yönde yeterli adımları atamamıştır. Herkes yüksek öğrenim sevdasında bir yerlerde okumak istemektedir. Oysa yüksek öğrenim dediğimiz bu lisans eğitimi veren okulların pek çoğunda ders verecek öğretim üyesi bile yoktur.

Örnekler verelim: Araç gereç bakımından en kolay açılabilen fakültelerden biri Hukuk Fakültesidir. Çünkü hukuk fakültesinin araç gereç yani ders, eğitim için maliyetli bir yapısı yoktur. Sınıfta bir kara tahta olsa da olur, olmasa da. Başkaca lazım olan ders kitaplarıdır. Bunlarda piyasada satılmakta, öğrenci parasını verip almaktadır. Hele şimdi cep telefonu yada tabletle sanal alemde başkaca bir araca gerece ihtiyaç kalmadan bu işler yürümektedir. Ve yanılmıyorsam Türkiye’deki yüksek eğitim kurumlarının büyük bir çoğunluğunda hukuk fakültesi bulunmaktadır. Lisans eğitimi verecek öğretim kadroları yani profesörlerin sayısı ise yok denecek kadar azdır. O zaman kimler bu okullarda ders verecektir? Birkaç profesör yanında birkaç doçent, bir kaç asistan ve bolca avukat. Evet evet avukat. Türkiye’deki pekçok hukuk fakültesinin öğretim kadrolarının çoğunluğu avukatlardır. Oysa avukatlık başka ders vermek öğretici olmak başka birşeydir. Hani koyunun olmadığı yerde keçiye “Abdurrahman çelebi” derler misali.

Örneği mesleğimizden verdim. Diğer bölümlerde de aynı felaket sürüp gidiyor. Tabii buralardan mezun çocuklarımızın bugünün Türkiye’sinde iş bulması çok zor bazısında da imkansız. Onun için yüksek öğrenimini görmüş olan gencimiz hangi işi bulsa o işe girip yapıyor. Yaptığı işi ile öğrenim gördüğü konunun hiçbir bağlantısı olmasada yeterki iş buldu ya mesele bitmiştir.

Onun için eğitimde ve özellikle de yüksek öğrenimde Türk üniversiteleri Dünya klasmanında yer alamıyorlar. Sıralamalarda çok gerilerde kalıyorlar. Haaa birde işin bir başka yönü var: Bu şartlara rağmen çok çok başarılı öğrencileri de başta ABD olmak üzere pekçok ileri ülkeler Türkiye’deki imkanların üç-beş kat fazlasını vererek kendi ülkelerine götürüyorlar. Hoş o zeki gençler Türkiye’de olsa kaybolup gidecekler, o da işin başka bir gerçeği.

Eğitimden gelen bu noksanlıklar başta olmak üzere daha buna eklenen olumsuz nedenlerle elinde yeterli kadroların olmayınca eh kendisine yakın kişilerin mevcudu ile yetinip işleri görmek özellikle devlet idaresinde kaçınılmaz bir ölçü olmaktadır.

Tabii birde bu kadroları koruyan ve Türkiye’nin bir türlü düzenleyemediği memur mevzuatı nedeni ile bu yıpranmış kadroları emekli oluncaya kadar -kazanılmış haklarını koruyarak- istihdam etmek zorundasındır. Bu kriterde maalesef kalite ve verimlilikde en çok rastlanan olumsuz etkidir. Adamı “müdür” yapmışsın, bir işe yaramıyor ama işte orada müdürlük yapıyor, arızalar, sorunlar çabası. Onun başına bir iş geliyor mecburen göreve başka birini getiriyorsun, o da ondan aşağı kalır değil. Ne yapacaksın. Eldekiler bunlar, ite kaka gidecek.

İşte devlet bir yönden de böyle yıpranıyor.

Bu yanlışları yapmayan pekçok ülke var. Hatta bazıları çok çok pragmatik çözümler getiriyorlar. Amaç verimli olmak, amaç kaliteyi yükseltmek, amaç ekonomik ve seri hizmet edebilmektir.

Biz bir şey yaparken önce tam yapamıyoruz. Noksan başlıyoruz ne yazık ki amaç gerçekleşmiyor.

Türkiye’nin büyüklüğü ve yoğun nüfusu yanında ekonomik gücü ön planda olmalıdır. Ülkeyi yönetirken yeterli ve kaliteli kadrolar ile yönetmenin ilkelerini ortaya koymalıyız. Bu yanlışları düzeltemez isek deprem gibi sallanan ekonomi çöker gider.

Ceremesini de bu millet yıllarca çeker. Öncelikle “yıpranmış kadroları” devre dışı bırakıp devlet yapısında ciddi bir reform yapılması gerekmektedir. Aksi halde “özelleşme” yanlışı gibi daha pekçok yanlışı yaparız ama devleti yüceltemeyiz, yükseltemeyiz.

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.