TENCERE DİBİN KARA

0

“Biz, bize benzeriz”

Bu sözü çok duymuşsunuzdur.

İlk bilgisayarın çok büyük olduğunu, normal bir odaya sığmadığını biliyor muydunuz?

İşte, o bilgisayar her dilde, her şeyi bilen, bilmediği olmayan bir donanıma sahipmiş. Bilim adamları, mucidleri bu müthiş eseri Dünya basınına tanıtım toplantısı yaparlar. Toplantıda, bu cihazı her yönü ile tanıtırlar. Basın mensuplarına da hangi dilden olursa olsun, aklınıza ne geliyorsa sorun derler.

Basın mensupları bu büyük buluş karşısında o an akıllarına ne gelirse sorarlar ve hepsine de cevap alırlar. Türk gazeteciye de sende Türkçe sor bakalım, ne cevap verecek derler. Bizim gazeteci bilgisayara selam verir, cevabı tamamdır. Halini sorar, nasılsınız der, bilgisayar cevap verir. –İyiyim, teşekkür ederim. Oh, harika derler. Türkçe de biliyor derler. Gazeteciye daha da zor sor derler. Bizimkisi eğilir, sorar: -Daha daha nasılsınız.

Ah, bilgisayar cevap vermez. Hah derler, sözde her şeyi biliyormuş, laf. Bakın soruya cevap veremiyor. Hemen teknik elemanlar, bilgisayarı baştan aşağı kontrol ederler, her tarafına bakarlar. Her şey tamam, ama soru cevapsız kaldı. Dönerler bizim gazeteciye sorarlar: yahu arkadaş sen bu alete neyi sordun da cevap veremedi. Sahi ne sormuştun. Bizim gazeteci, şey der, tekrar sorun dediniz ya, bende – daha daha nasılsın, diye sordum.

Bilgisayarı bile yanıltan bizim fındık beyinli insanımızdır. Bilgisayara ilk sorduğun soru ile cevabını aldın, daha neyi dönüp tekrar soruyorsun. Başka şey soramaz. Neden? Çünkü, bizim kıvrak zekamız başka şey bilmezde ondan.

Dikkat edin, karşılaştıklarımızla nasıl konuşuruz, şöyle: – ooo Ahmet nasılsın yahu, hiç görünmüyorsun? Cevap: İyiyim, iyiyim. Allah’a şükür iyiyim. Pek çarşıya çıkmıyorum, eh işte yuvarlanıp gidiyoruz. Tekrar sorarız: nasılsın, nasıl, sağlığın ne alemde? Pes yani.

Bir başkası ile de aynı şekilde, bir öteki ile de aynı şekilde konuşuruz.

Ölçümüz, kapasitemiz bu kadar. Ötelerini karıştırırsan başlarsın dedikoduya.

Yani hayatımızın büyük bir kısmı böyle geçiyor. Farklı bir şey düşünemiyoruz. Üç-beş cümle ile günü tamamlıyoruz.

Hani, televizyon izleyin desem orada da hep aynı teraneler.

Alt yazılar.

28 Ekim 2017 saat 23,00 OLAY TV

– Kilis’teki Öncüpınar sınır kapısı yeniden açıldı.

– Konya’da Fetö’nün avukat yapılanması davası.

– Bursa’da dolandırıcı şoku: 82 yaşındaki adamın 125 bin lirasını çaldılar.

– Yaz saati devam edecek.

– Antalya film festivali: En iyi film “Melekler Beyaz Giyer” ödülü aldı.

– C.Başkanı Konya’da konuştu: Mesajların hepsini aldık. Ekonomi silahını kullanıyorlar.

– Melih Gökçek 23 yıldır sürdürdüğüm görevimden istifa ediyorum. Emir demiri keser. Erdoğan’ın istifa talebini yerine getiriyorum.

– Erdoğan’dan 29 Ekim mesajı: Cumhuriyetimize hayat veren ruh dimdik ayakta.

– Başbakan Yıldırım’dan 29 Ekim mesajı: Hiçbir terör faaliyeti hedefine ulaşamayacak.

– Kılıçdaroğlu’ndan mesaj: Milletin egemenliğini bir dikta egemenliğine dönüştürmek isteyenler başaramayacaklar.

– Başkentte IŞID Operasyonu: 55 yabancı uyrukludan 49’u yakalandı.

– İspanya: Bağımsızlık kararına karşı Katolonyayı doğrudan yönetme kararı aldı.

– AB Bakanı Çelik: Katalon bağımsızlık kararını meşru kabul etmiyoruz.

Bu haberler bir günün ardından bir TV kanalının haber yazıları, ekranın altında geçenler.

Oturun şimdi açın bir TV kanalını izlemeye başlayın bu haberlerin benzerlerini dinleyeceksiniz. Alt yazıları okuyun. Yine aynı kişiler, üç-beşi biraz değiştirilmiş aynı haberler.

Neden böyle? İşin kolayı bu.

Türkiye’de insanlar bir şeyler yapmak için akıllarını kullanmıyorlar. Hatta, söylenenleri, yazılanları acaba doğrumu diye bile düşünmüyorlar.

Daha da beteri sempatisi olduğu siyasi eğilimin lideri veya üst kademesinden biri çıkıp “…. bu böyledir” diyorsa, hemen onu kabulleniyor. Acaba söylediği doğrumu diye aklından bile geçirmiyor. Oysa o siyasinin söylediğini birazcık düşünse – Yahu, söylediği doğru değil, demesi gerekir ama bunu yapmıyor, yapmak zor geliyor.

Onun için günlük iki lafın ötesinde dağarcığımıza bir şey koymuyoruz.

Biliyor musunuz, Dünyada nüfus oranına göre en çok Alzaymır hastalığına yakalananlar Türklermiş. Neden? Zekalarını kullanmadıkları için.

Gelin bir fıkra ile sözü bitirelim. İnsan beyinleri kalite ve kapasitesine göre satılığa çıkarılmış. Bu Almanya beyni kaç para 300 Mark, bu İngiliz beyni kaç para 500 Sterlin, bu Fransız beyni kaç para 600 Frank filan böyle teşhir salonunda sıralandırılmış. Bir kenarda 5000 TL’li bir fiyatı olan beyin var, niye bu beyin çok pahalı? – O Türk beyni demişler. Neden pahalı? Cevap – Az kullanılmış, yani sayılır. Az yan tarafta bir beyin daha var ama o 10 bin lira. Yahu bu beyin kimin, niye bu kadar pahalı derken cevap gelmiş. – o Temel’in beynidir, hemen hemen hiç kullanılmamıştır, sıfır kilometredir, istediğin kadar kullanabilirsin.

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.