TATİL VE DİNLENCE

0

İnsanoğlu çalışmak ve dinlenmek zorunluğunu duyar. Çalışmazsan kazanamazsın, kazancında olmayınca ihtiyaçlarını temin edemezsin. Yani insan bir yönü ile üretecek diğer yönü ile tüketecektir. Bu tüm canlılar için varoluş kuralıdır.

Çok çalışıp, çok üretip az tüketime “tutumlu” diyoruz. Az üretim çok tüketenede “müsrif” diyoruz. Bu insanlar için böyle olduğu gibi devletler içinde aynen böyledir. Devlette bunun klasik ölçüsü ihracat ve ithalat ile ölçülür. Bunun doğal sonucu olanda devletin bir yıllık gelirini-giderini gösteren bütçedir.

Tıpkı insanlar gibi devletinde gelirleri az, giderleri çok ise “bütçe açık” verdi denir. Açık veren bütçe borçlu demektir. Bu borç ya ülke içinde devletin değerli kağıtları(borçlanma senetleri- faizli) piyasaya sürüp satması ile yada dışarıdan(başka ülkelerden yada parasal ve kredi kuruluşlarından-İMF-Dünya Bankası gibi) borç alarak bütçe açığını kapatması ile olur. En yakın canlı örnek Yunanistan’dır. Yunanistan, borç alarak bütçelerini kapatmak için her sene daha fazla borç alarak işi çözmeye çalışırken, borç batağında boğuldu, iflas etti, ülke herşeyi ile satılacak hale geldi. Kredi ve borç veren kuruluşlar ve özellikle Avrupa Birliği baktı bu iş daha kötüye gidiyor, alacaklarını tahsil edememe yanında borç veren kapitalist sistem ve alacaklı ülkeler, kuruluşlar tahsilat yapamayınca daha kötü olacak, bu kez işi haciz ve sonrası bir ülkenin egemenliğinin yok olmasına varacak Dünya-alem için çok kötü bir örnek olacak yani ardından kapitalist sistemin insanı ya devletleri -borçlu olanları tabii- sömüren sonuçları ortaya çıkacak ve bunu gören ve anlayan Dünya ülkeleri bu kez ekonomik rejim değişiklerine gitme ihtiyacı duyacak, bu ise emeğe dayalı ekonomik sistemleri güncel hale getirince Dünya ciddi buhranlara gidecek ve sömürü pazarı tükenecek. Bu ise kapitalizminde pazarsızlıktan yani para satıp tahsilat yapamaması sonucu çökmesi olacaktır.

Onun için işi dengeli götürmenin yolunu seçmişler ve Yunanistan’a yani bir takım ekonomik çözümler getirmişlerdir.

Bu asırlardır hep böyle olagelmiştir. Peki, bu güçlü devletler yani bütçesi açık vermeyen yada geliri giderinden fazla olan ülkeler, gelir düzeyi yüksek, parasi çok ülkeler nasıl oluştu dersek işte meselenin kökünde çalışmak ve üretmek yatar. Tabii bu çalışma ve üretim başta insan ve insan emeği, bunun yanında çalışarak elde edilen teknolojik gelişmeler. Kısacası az emek, az enerji ve en düşük maliyetle en iyisini yapıp satmak.

Böylece yüksek kaliteli üretim yaparak pazarları kapmak. Bu anlattıklarımızın çok detayları var. Ekonomik ve siyasi boyutlarından tutunda insanların özellikleri ve ihtiyaçlarını giderirken aradıkları zevklere kadar çok çok farklı istekleri var. Tüm bunlara cevap verebilecek üretim ve pazar düzenlemeleri sizlere sunulur. Siz sadece kendinize göre “şunu…” almayı tercih edersiniz. Ama öyle bir noktaya gelinmiştir ki “yahu bu malın yerli üretimi yokmu” yada “falan Türk firması da aynısını yapmış ama bu daha iyi” deyip döviz ödeme zorunluğu olan o tüketim malını alırsınız. Geldiğiniz noktada artık vatan-millet falan düşünemezsiniz. Çünkü, sistem sizi o noktaya getirmiştir.

Biz ilkokul yıllarında iken yani 1950’li yıllarda okullarda “Yerli Malı Haftası” kutlanırdı. Şimdi?

1995’li yıllarda Türk Telekom Dünyanın en yeni ve en mükemmel iletişim sistemini kurmuştu. Özelleşme adımı olarak 40 milyara satılacaktı. Ne oldu? Muhalefet satılmaması için mahkemeye gitti. Mahkemede satışı iptal etti. 2000’li yıllarda bu kez tekrar satışına gidildi ve satıldı. Kaça? 6 milyar dolara. 1995 de satılsa idi, o zaman Türkiye’nin borçu 35 milyar idi. Borçlar bitiyordu, borçsuz bir Türkiye olacak idi. 2000’li yıllarda ise 6 milyara satılmakla hem bir işe yaramadı, borçların faizini bile ödemedi.

Bu bir örnektir. Buna benzer yüzlerce örnek gösterebiliriz. Peki pek çok özelleşme yapıldı borçlar ödenebildi mi. Hayır. Sadece İMF’ye ödenmiş, diğerleri çığ gibi daha da büyüdü.

Ne dedik; tatil ve dinlence. Acaba tatil ile dinlence arasında bağ kurabiliyoruzda, farklarını görebiliyormuyuz. Farklarını bilebiliyor isek kafalarımızı bu yönde değiştirmemiz gerekir. Fark yok diyorsanız, asgari ücretle tatile çıkın bir-iki günde Antalya’da beş yıldızlı otelde dinlenin. Sonrada bu sene “Antalya’da tatil yaptık” diye hava atıp durun. Sisteme adapte olmuşsunuz demektir.

Hoşça kalın.

Leave A Reply

Your email address will not be published.