PSİKİATRİ / TERAPİ İNSANI TANRILAŞTIRIYOR MU ?

0

Bunun için önce bir kaç noktayı ele alıp sonra sonuca varmaya çalışacağız. Psikiyatrinin mazisi öyle sanıldığı gibi çok uzun değil. Önce nöropsikiyatri olarak bir süre varlığını sürdürdü, şikayeti olan bir takım insanları iyileştirmeye çalıştı. Sonra bu bilim dalı nöroloji ve iki farklı dala ayrıldı. Çağımızın insanı ruhsal yönden sağlıklı mı buna kolaylıkla hemen hayır diye biliriz. Önce şunu bir saptayalım.

İnsan türü yalnızca anatomik ve fizyolojik açılardan tanımlanamaz, bu türün üyeleri, bazı önemli ruhsal özellikleri, akıl ve duygu dünyalarını yöneten yasaları, insanın var oluşu sorununu duyurucu bir biçimde çözme ihtiyacını paylaşmaktadırlar. İnsan aklındaki bilgilerimizin bugün bile çok eksik olduğu, insanı henüz ruh bilimsel açıdan tanımlayamadığımız doğrudur. O yüzden ki bazı kaynaklara baş vurarak doğruya varmak için çaba göstereceğiz. İlk in gözümün önüne gelen bir karikatürü söz konusu edelim ve ondan sonra söyleyeceklerimizi onun üstüne inşa edelim. İki kare olan bir karikatürdür. Kimindi pek bilmiyorum. Yıllar önce idiydi. Bir adam, süklüm püklüm geliyor. Kapıda psikiyatrist yazıyor. Ve içeri giriyor. Daha sonra dışarı çıkıyor bir de ne görelim çıkarı çıkınca sert adımlarla göğsünü şişirmiş kendine güvenli bir hali var.

Bu karikatür bize çok şey hatırlatabilir. Önce bir İbn Haldun’a bakalım. Şöyle bir gözden geçirelim. Yine önce onun için ne diyorlar bir sıralayalım. A.Ferreie, Ludwing, Gumpla Wice, Stefano Lolasio gibi sosyaloklar İbn Haldun’u sosyolojinin habercisi müjdecisi, öncüsü, ilk sosyalist, tarih sosyolojisinin sosyal morfolijinin, genel sosyolojinin ve siyaset sosyolojisinin habercisi şeklinde tanımlamaktadırlar. Ervim Rozenthal bu konuda ; İbn Haldun kelimenin tam anlamı ile bu alanda tek siyasi düşünürdür derken A. R Gibbi o sadece bir müslüman olarak kalmamakta MUKADDEME’nin her sayfası onun bir islam hukukçusu ve ilahi yatçısı olduğuna tanıklık etmektedir. Demektedir. Özellikle bu yönleri daha çok anıldığı için bunları söyledim. Oysaki MUKADDİME’yi bir okursanız çok yerinde bir söz olarak “olmadık yok duyulmadık çok” çok rahat bir biçimde diye bilirsiniz.

İbn Haldun MUKADDİME’de Umran hakkında “bu esas itibari ile bağımsız bir ilimdir çünkü bunun bir konusu vardır buda beşeri Umran ve insani içtimadır bu ilmin kendisine özgü problemi vardır ki buda Umra’nın özüne ilişkin olup peş peşe gelen haller ve arazlardır. İster vazi (nakli-sosyal) ister akli olsun bütün ilimlerde durum budur diyor islam yazarlarına göre bir ilmin konusu bir şeyin zafi değil, bu zata ilişkin olan arazlar “haller, nitelikler, kayda ve kanunlar” dır.

Şimdi bir büyük alimden de söz ettikten sonra sorunu nasıl çözeriz noktasına gelebilirim sanırım. Sözünü edeceğim kimse Erzurumlu İbrahim Hakkı. Marifetname diye bir kitabı var. Şöyle bir bakın içinde ne var, ne yok okumayın. İnsan mizaçlarından yediklerinin etkisine kadar…v.s.

Ya birde Cemal Meriç’in “Kültürden İrfana” adlı muhteşem kitabına şöyle bir bakın size neler verecek, neler getirecektir. Şimdi şöyle demek mümkün farklı coğrafyalarda, farklı kültürel yapılarda görülen psişik rahatsızlıklar, bir endüstri toplumunda görülen semtomlarla aynı değil ve o toplumun geliştirdiği tedavi yöntem ve teknikleriyle tedavi edilemez. Doğu toplumlarında en az 10 tedavi şekli saymak mümkün. Hele geleneksel tıbba bakarsanız bu sayı çok artabilir. Bir müslüman psikiyatrisinin kitabını okumuştum. Batıda öne çıkmış bütün ünlü psikiyatrisleri çok ciddi biçimde eleştiriyor. Ne Jung, ne Adler, ne Froyd, ne Yalon, ne Honey. Kaldı ki bunların yanında farklı farklı ekoller var . Prof. Doktor. Muhammed Kutup’un “İnsan Psikolojisi” adlı kitabını okursanız bir müslüman psikolok bu işlere nasıl bakıyor dahi anlamak mümkün. Ünü bir hayli yaygın olan Prof. Dr. Kemal Sayar; modern çağ insanın firavunluğa soyunduğu bir çağ. İnsan narsizmasının, kendine tapınmanın üst boyutlara çıktığı bir çağ hepimiz kendi nefislerimizle Babil Kulesi inşa ediyoruz. Beni ululamanın bu kadar yükseldiği başka bir zaman dilimi insanlık tarihinde yok diyor. Peki böyle bir insan tipi yaratan psikiyatri zaten sakat ve hasta değil mi?

Ve ekliyor: “İnsan yerleşme ve uyum mekanizmalarıyla, bulduğuna alışır. Maddi haz sürekli tatmin vermez. İnsan ancak manevi hazlarla kendini var kılar.”

Bugün psikoterapi insanları statükoya eklemlemek gibi bir işlevde görüyor.Psikoterapi akımları insan mutsuzluğunu tırmandırıyor.

Terapi odasından “Ben neymişim be abi?” diye çıkanlar, en ufak bir zorluk ta tuzla buz oluyorlar.

Abi ben daha ne ekleyeyim, daha ne söyleyeyim.Benim de başından beri anlatmak istediğim ve hiç bir biçimde inanmadığım terapi yolunu bir uzmanın dilinden anlatayım dedim.Bana değil ama ona inanabilirsiniz.

Peki çare ne?

Kaçış yoluna sapmadan, yani ne alkol, ne uyuşturucular, sorunla yüz yüze gelmek ve onun üstesinden gelmeye çalışmak. Zaten bu dünya uğraşıp didinme yeri değil mi? Sen kendini sal, ben hastayım de, yat.

Öte yandan bu hususta bizde görülen en yaygın tedavi şekli beyindeki kimi kimyasalların eksikliği üzerine kurulu.

Oda kocaman bir yanlış. Peki neden? Sen sivrisinekleri öldürmekle bataklığı kurutamazsın.

Sen fıtratını bozarsan her pürüz, her çatlak ortaya çıkar.

Fıtratta bir yaratıştan fatr (yarma) yolu ile bir başka yaratışın zuhuru esastır.

Bundan anlaşılır ki; fıtrat düzenin de her bitiş bir başlangıcın, her ölüş bir başlangıcın, her parçalanış ve dağılış bir sentezin muhaddemesidir.

Tam bu nokta da çağımızın en büyük islam düşünürü Dr. Muhammet İkbal “Onun iç benliğinde bir yeniden doğuş hülyası gizlidir” der.Bezginlik, umutsuzluk yok.

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bir kimde nevroz ise o bu işin farkındadır, üstesinden gelmek için çalışır, tedavi olmaya uğraşır.Yok eğer psikoz ise işin farkında değildir.Onun işi biraz zor. Ancak onu etrafında ki insanlar, tuhaflıkları, acayiplikleri tespit edebilirlerse onu tedavi yollarına razı edebilirler.

Birde takıntılı arkadaşlarıma bir şey diyeceğim var. Bu işin çaresi kolay. Bir kez onlara sevindirici bir haber vereyim.Dünyanın da taktir ettiği ve benimde tanıdığım, kardeşimin hocası Prof. Dr. Ayhan SONGAR: aşağı yukarı bütün kitaplarını okudum.Psikiyatri ve Psikobiyoloji adlı kitabında takıntılı insanların çok zeki insanlar olduğunu söylüyor. Bu hususta geniş açıklamaları var.Obsesyon adının bir böcekten alındığını ve bu böceğin yuvasına yem götürdükten sonra emin olamayıp tekrar baktığını söylüyor. İsteyenler Enerji ve Hayat, Sibernetik, Beynimiz ve sinirlerimiz, Ayhan Songar Konuşuyor, Çeşitleme adlı kitaplarına bakabilirler.Yararlı olabileceğine kuşkum yok.

Leave A Reply

Your email address will not be published.