Dananın Kuyruğu

0

7 Haziran 2015 seçimleri için artık son günleri sayıyoruz. Öteki Pazar seçim var. Partiler, adaylar tabir yerinde ise hatıl harıl çalışıyorlar.

Tabii ki bu seçim için basın, medya ve özellikle görsel iletişim araçları tam bir reklam makinası oldular. Her televizyon kanalında günde bilmem kaç defa o partinin, bu partinin seçim sloganları hem de uzun süren reklamlarda izleyebiliyoruz. Bunun yanında, afişler, sokaklara asılan ve Tahtakale pazarını anımsatan, iplere sıralanış gömlek, entari gibi parti bayrakları.

Sesli araç turları deseniz tam bir gürültü bombaları. Adayların kibar, kravatlı giyimleri ile çarşı Pazar esnaf ziyaretleri. Hepsinin istediği oy. Hem de çok değil, herkesten bir oy istiyorlar. Ne güzel değil mi?.
Gazetelerde sayfa sayfa ilanlar. Yasak olsa da bugünlerde cep telefonlarına hepsinde mesaj gelir. Benim cep telefonuma çok mesaj gelir. Barodan, barolar birliğinden, mesleki bağlantılardan birde bankalardan, Bursa Nilüfer belediyesi nerden aldı ise günde birkaç kez gelen mesajları ile pek çok davet açılış ve artık bıkkınlık veren bu mesaj trafiğine birde telefon tarifeleri eklenmez mi, uh anasını bazen bir kaç gün açıp okumak fırsatım olmaz, bir bakarım 30-40 mesaj birikmiş. Haydi bakalım oku, sil ya da gerekli olanı sakla.

Sizlere geldi mi bilmem ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylar İhsanoğlu ve Erdoğan’dan da “beni seçin” diye mesajlar gelmişti. Şimdi partilerden bu mesajlar gelmeye başlarsa yandık Allah, en azından 30-40 tane daha mesaj birikir bizim telefonda.

Eskiden böylemi idi ? Değildi. 1977 genel seçimlerini yapıyoruz. Seçim kanununa göre afiş asmak isteyen veya meydan toplantısı isteyen partiler seçim kuruluna başvururdu. (onunda süresi vardı) Sonra bu başvuruları toplantıda Kura çekilerek, meydan gün ve konuşma saatleri düzene konurdu. Afişli reklam, tanıtım içinde aynı idi. Hatta Ayasofya’nın Kılıçaslan cadde tarafına tahtalardan pano yapılır, orası için bile sıralama kurası çekilir, 2-3 metrelik bu afiş yerine partinin matbu yazıları, afişleri asılırdı. Başka yere afiş falan asmak yasaktı.

Şimdi aradan geçen 25-30 yılda gelişen teknoloji, basın, yayın iletişim imkanları yeni yeni propaganda imkanları getirdi. Bu geniş imkanlar bedava değil, paraya dayanıyor. Pekiii, partilere bu paralar nereden geliyor ?. Öncelikle bütçeden, yani devlet bütçesinden. Peki bütçeye para nereden geliyor. Tek cevap var: vergilerden. Diğer gelirler devede kulak kalır. Yani bizim paramızla, ödediğimiz vergiler ile bize parti propagandası yapılıyor.

Zaten, propaganda yapan partilerde bütçeden pay alan, mecliste olan partiler. Meclis dış partiler ise paraları yetmediği için reklam yapamıyorlar. Kendilerini de yeterince tanıtamadıkları için seçilme şansları azalıyor. Bu seçimde bu ilkeye aykırı olan Saadet – Büyük birlik partisi oldu. Demek onlarda da epey kuru para varmış. Diğer 13-15 partinin adını bile duymuyoruz. Onları sadece televizyon –radyo konuşmalarında öğrenebileceğiz. Sanırım bu denli çok propaganda yapılan bir genel seçim yaşamadık. Bu seçim Türkiye’de yeni bir sektör oluşturdu gibi geliyor bana. Adına seçim harcamaları sektörü diyebiliriz. Tabii birde seçim ekonomisi. İktidar yıllardır vermediği hak ve imanları seçim öncesi uygulamaya koyar. Böylece oy toplayacağını düşünür. O hakları var olupta yıllardır verilmeyenlerde o nedenle iktidara oy verir mi, bilemem. Benim durumum böyle olsa, oyumu vermem. Neden derseniz, yahu derim; benim bu hakkımı kaç seneden beri hakkım olduğu halde vermeyen iktidara ne diye oy vereceğim der, oyumu vermem.

Dahası hak lütuf değildir. Benim oyumu almak içinde bana karşı “koz” olarak kullanamazsın derim. Ama Türk seçmeni henüz bu aşamalara gelmedi. Ancak, seçmen basit ölçülerden biraz önce kurtulması lazım. Seçmen oyunu kullanırken “şahsi hesaplardan” uzak durmalı. Devlete, ülkeye, insanlarımıza hangi siyasi parti daha iyi hizmet yapar onu düşünüp oyunu vermeli. Yani vatandaşlarımızın siyasi olgunluğa erişmesi doğru tercihi getirecektir. Hayırlısı olsun.

Leave A Reply

Your email address will not be published.