AZİZ İSTANBUL

0

“Aziz İstanbul” Yahya Kemal’in Kubbealtı Neşriyat tarafından basılan bir kitabının adı.

Bir şiirinde “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” der.

Daha sonraki yıllarda Münir Nurettin Selçuk besteleyip okumuştur bu dizeleri.Gerek oğlu Timur Selçuk babamın şarkıları adlı kasetinde ve gerek Emel Sayın ,Timur Selçuk şefliğinde bir senfonik orkestra ile okudu bunu.İyi de etti.

Değil yalnız Anadolu’nun, tekmil dünyanın ilk ve en büyük turisti Bodrum’lu Herodot’tur.

Herodot, dünyayı da, hayatı da hayran kalınacak kadar güzel bulmuştu.Onun kadar hayret etmiş, hayran kalmış insan azdır.

İstanbul’un her köşesine, her yanına hayran kalmamak mümkün değil. İstanbul deyince benim aklıma, babamın bize ilk kez İstanbul’dan getirdiği Bisiklet gelir.

Babam Allah(c.c) gani gani rahmet eylesin, uzun yıllar müfettişlik yaptıktan sonra, Edirne Erkek ve Kız Öğretmen okullarında psikoloji ve sosyoloji okuttu.6 yıl kadar sonra Kepirtepe Öğretmen okuluna atandı.Orada lojmanlarda oturuyorduk. Babam zaman zaman İstanbul’a gidip gelirdi.Ve özellikle Alman Hastanesi’nde yılda bie kez çekap yaptırırdı.

Bir gece yine babam evde yoktu.Gece saat şimdi kaç pek net olarak hatırlayamıyorum.Herhalde 9 yani 21:00 falan olacak.Pencerenin önünde bir bisiklet sesi. Hemen fırladık dışarıya. Gece gece uzun süre bisiklete bindik.Benim için İstanbul o gece,o bisikletti.

Daha sonra bana gitar alındı.Babam İstanbul’a gittiğinde, Karaköy yeraltı geçidinde müzik nota ve aletleri satan bir yer vardı,oradan gitarı boynuma takmak için bir kemer ve bol bol şarkı notaları alırdı.

Sonraki yıllarda ben Galata Kulesi ve Galata Mevlevihanesi’nin hemen altında gitar metodu, telleri,notaları satan yerlere gidip geldim.

Babamla İstanbul’a gittiğimiz sıralarda da bol bol gezdirir. Her yeri ve herşeyi uzun uzun anlatırdı.

Ne yazık ki büyük bir hüzün benim için,insan anne ve babasının değerini ve onun yetişmesi için ne kadar büyük fedakarlıklara katlandığını ancak öldükten sonra daha iyi anlayabiliyor.

Haldun Taner “Çok Güzelsin Gitme Dur” adlı kitabında, “İstanbul’a Bakmak” adlı yazısında şöyle der.

Çamlıca’ dan küplüce mezarlığına doğru bir keçi yolu uzanır.Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu yolu ilk keşfettiği günkü sevincini ve heyecanını unutamam. Yine böyle yazımsı bir şubat günü bu vadinin kıvrımları arasında yürürken, doğanın insanı bazen dişisel bir varlık gibi etkileyebileceğine tanık olmuştu.Fakültede beni buldu.

-Çabuk bana Giorgione’nin Venüsünü bul getir,dedi.

“Bana Küplüce yoluna bakmayı Ahmet Hamdi Tanpınar dostum, ona dsa o Giorgione öğretmişti.”

Biliyorsunuz ,Venüs güzellik tanrıçası.

Şair “Benim meskenim dağlardır, dağlar” diyor ama benim meskenim Kitapçılar, sanat galerileri,keyif alacağım yerlerdi.

Bir gün Rumeli Hisarı yakınlarında Tevfik Fikret’in evinin olduğu yere gideyim dedim.Aşiyan’a giden yol, biraz dar ve iki yanı yeşillik.yolda o zamanın ünlü aktörlerinden Ferudun Çölgeçen’e rastlamıştım.İkimizde birbirimize gülümsedik, ne diyeceğimi bilemedim.

Tevfik Fikret’in planında kendisinin çizdiği evi gezdim. İçeri girer girmez tam karşı da Sis adlı tablosu vardı.Uzun uzun baktım o sis içinde hafif bir İstanbul süliyeti. Biliyorsunuz birde sis adlı bir şiiri var.

Mezarın üstünde bir şiir.

Rubab-ı Şikeşte, Tevfik Fikret ve oğlu Haluk üstüne bir yazı yazmıştım.Ona ait bir çok eşya, resimler.Bir sonbahar resmi, dökülmüş, sararmış yapraklar. Piyer Loti’yi pek severdim.ve oraya mezarlık yolundan giderdim. Bir çok ünlü ismin mezarı orada idi.Gençlik yıllarım. Piyer Loti’de oturur resim yapardım.

O yılların yeşilçam filimlerinin aşk ve buluşma yeri mutlaka orası idi.Ve tek bina idi.Şimdi dolup taşmış. Başka bahçeler tesisler yapılmış. Bana kalırsa o eski hali yok, pekte güzel olmamış.

Piyer Loti’nin kaldığı yeri gezer ve onun yazdığı o ünlü eser Azizyeneyi düşünürdüm.

Bir kez annemin Tekirdağ Barbaros’taki yazlığından kızımı Cerrahpaşa Hastanesine göz muayenesi için götürmüştüm.O yıllar ikiz kardeşlerimden birisi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde okuyordu. Onun yardımı ile göz muayenesi oldu ama gözüne damlatılan göz damlası ile uzun süre rahat göremiyordu.Piyer Loti’ye o vaziyette götürdüm onu.

Ama ne var ki pek keyif almadı galiba.

Ne diyeyim Boğazda yüzdüm.Florya o zaman böyle değildi.Çok güzel bir plajı vardı.Deniz güzeldi. Florya’da yüzdüm.

O zamanlar bütün sanat galerileri aşağı yukarı Beyoğlu İstiklal Caddesinde idi.Hemen hemen hepsine girerdim.

Bir gün yine Ümit Yaşar Sanat Galerisinde Nuri İyem’in resimleri vardı.Gezdim.Onunla ilgili bir anektod anlatayım.Nuri İyem genellikle portre çalışır ve bütün resimlerinde farklı farklı biçim ve çeşitlerde kadın yüzleri vardır.

Nuri İyem bir köye gitmiş.Sehpasını koymuş, bir resim yapıyormuş.Bir köylü gelmiş yanına, selam vermiş.Ne yapıyorsun , diye sormuş. Nuri İyem ‘de “Şu karşıdaki ağacı yapıyorum ” demiş.Adam duraklamış.” İyi de, demiş. O ağaç orada zaten var,sen niye onun aynısını yeniden yapıyorsun” demiş.

Bunu sık sık anlatırlar.

Amaç, fotoğrafla resmin farkını anlatmak içindir.

Bayazıt’tan kapalı çarşıya girerken , solda sahaflar çarşısı vardır.İbrahim Meterıffaka’nın heykeli.Ordan Çınaraltı’na çıkılırdı. Orası sanatçıların, yazarların toplanıp sohbet ettikleri bir yerdi. Şimdi yerinde yeller esiyor.

Ey gidi günler ey.

Bir çok kimse gelip gitmiş.Seyahatnameler yazmış,bizden bir çok kimse yazı, şiir, roman yazmış , resim yapmış, hepsi hayran kalmış.

Bu hayranlığın bir nedeni olmalı.

Leave A Reply

Your email address will not be published.