ATHANATO VERMENİN HAZZI

0

Mevlana: “Hak der ki sana verdiğim sürede ne getirdin bana?

Ömrünü neyle geçirdin, azığını, gücünü neye harcadın?” (Mesnevi, cilt3, 2145)der.

Öyle ya Tanrı birçok nimet vermiş sana. Bunların şükrünü duymayacak mısın? Ve bunun karşılığında bir şey yapmayacak mısın? Sende en azından bile olsa hayata bir şey vermeyecek misin?

Hayat güzel, yaşamak güzel ve sen bu güzel, bu insanı deli edecek hayatın sürüp gitmesi için bir şey yapmayacak mısın?

Halil Cibran: “Verenler; verme acısı bilmeden, sevinç aramadan, erdem kaygısına düşmeden verenler vardır. Bir de; şu mersin ağacının kokusunu havaya saçması gibi verirler.

Tanrı böylelerinin elleri aracılığı ile konuşur ve gözlerinden gülümser dünyaya” diye söyler.

Dikkatli bir biçimde, derinlemesine inceleyin, evrende de ne varsa bir vermenin sonucunda doğar, ortaya çıkar.

Astrofiziğe bir bakalım. Ölen yıldızlar var (Black Hales) öte yandan doğan yıldızlar var.

Güneş belli bir mesafede ve belli miktarda ısı verir ve bu canlıların yaşaması için elverişli bir koşuldur.

Yoğurdun meydana gelmesi için bir takım mikro organizmalar kendilerini feda eder, yani verir. Ve bu sayede yoğurt meydana gelir.

Şöyle bir medeniyetlere bakalım. Aynı şeyi orada da göreceksiniz. Diyelim ki Mısır biter, Miken başlar, Miken biter, Yunan medeniyeti başlar. Anadolu, Finike, İslam…hep böyle.

Birbirinden beslenip de büyümeyen bir medeniyet yok.

Bir hayata hayta verebilmek için ve onun doğabilmesi için bir başka hayatın ona vermesi, onu ayağa kaldırmasını görüyorsunuz.(Bkz. Braduel, Halikarnas Balıkçısı, Altıncı Kıta Akdeniz ve daha birçok eser)

Bana öyle geliyor ki insanın insan hayatının temel dinamiklerinden biride bu verme sureti ile başka bir hayata yol açma.

Bunu kafama mıh gibi saplanmış bir şeyle izah etmeye çalışacağım. Bir bitki vardır. Sabırlık derler. Çok sıcak yerlerde biter. Kestiklerinden, dallarından yararlanırlar. Çardak falan gibi şeyler yaparlar. Bu bitki çok büyük ölçüde güneşten beslenir.

Bu süreç içinde yaprakları arasında bir sıcaklık halesi verir.

Ve bir süre sonra en tepesinde güzel bir çiçek açar. Görmeye değer.

Yalnız öyle ki o çiçeği açtığında bitki ölür.

Yani sabırlık hayattan aldığı kadarını yine hayata verir. Güneşten, hayattan beslenip, dünya güzeli bir çiçek verir. Ve kendisi ölür.

Ee, tabi ki onu ortaya çıkarmak için bir hayli emek verir, zahmet çeker. Emeksiz yemek, zahmetsiz iş olmaz.

Bir dişi bile bir hayat meydana getirirken zahmet çekmez mi?

Bütün bu zahmet ve didinmeden sonra sabırlık adı verilen o çiçeğin adı

ATHANATO’ dur.

ATHANATO Latince “ÖLÜMSÜZ” demektir.

Bir gün bir arkadaşla oturuyoruz. Arkadaş: “ Erdoğan abi, hayat sana ne öğretti?” dedi.

“-ATHANATO” dedim.

Belli ki bu kısa yanıt ona pek fazla bir şey ifade etmedi. Açtım, bir ölçüde de olsa.

Biraz dikkat ve iyi bir inceleme bunu açık bir biçimde görür.

Atom altı parçacıklara da baktığımız da, bir atom yapısında yer alan bir elektron alış verişinde bile başka moleküller meydana geliyor.

Bir nöronun yapısına bakın.

Sinaps ve aksonlar var. Sinapslar aracılığı ile bir şeyler veriyorlar. Bu arada bir takım kimyasallarda rol oynuyor. Bu artık tespit edildi.

Her hangi bir reseptör aracılığı ile beyne iletilen bu etki beyinde değerlendirilip hangi organ tepki verecekse o organ hemen tepki veriyor. Bu hususta pek detaya girmek istemiyorum.

Yeri gelirse yer yer dokunmak istiyorum.

Yani demek istiyorum ki evrenin bir parçası olan insanın da temel işlevlerinden biri de vermek.

Ne diyor Peygamber Efendimiz: “Mallarınızla herkese yetişemezsiniz. Öyle ise güler yüz gösteriniz.”

Her zaman hayata yardımcı olabileceğiniz bir şey olmalı.

Vardır. Mutlak vardır.

Leave A Reply

Your email address will not be published.