ARDA BOYLARINDA AH! RUMELİ

0

Vardar Ovası adlı türküyü duyduğum zaman bir başka olur, düşüncelere dalar giderim. Yeri geldi mi de bir güzel oynarım.

Gökçeada’da kaldığımız yıllar Tülin hanımlarla yakın bir dostluğumuz vardı. Birde kızı vardı Gülin. Aslında biyolog olmasına karşın öğretmen okulunda ve daha sonra Gökçeada Lisesinde İngilizce derslerine giriyordu.

Dostluk güzel şey be!

Bir gece evlerinde Vardar Ovası türküsü çaldı. Benim bu türküyü çok sevdiğimi biliyorlardı. Hadi Erdoğan oyna dediler. Ve kalktım oynadım.

Bu türkü bir Rumeli türküsü.

Annem tarafı Selanikli. Allah(c.c) rahmet eylesin babamlarda o taraftan. Osmanlı Karlofça anlaşmasından sonra sürekli toprak kaybediyor. Ve Balkan bozgunu. Balkanlarda büyük bir bozguna uğrayan Osmanlı, çareyi orduyu gençleştirmekte bulur. Enver Paşa yaşlı askerleri emekli eder., yerlerine yeni ve genç subaylar getirir.

Ne ki bozgun sırasında bir çok kimse ve aile sersefil yollara koyulur, biçare yeni yurtlar aramaya koyulurlar.

Kurtuluş Savaşından sonra yapılan mübadele sırasında o tarafta kalan Müslüman Türkler, Türkiye’ye getirilip yerleştirilir. Çoğunluk Trakya’dadır. Ve aşağı yukarı hepsi göçmendir.

Yabancı dil bilirler. Şiveleri biraz farklıdır.

Lüleburgaz’da kaldığımız yıllar bir ayakkabıcımız Hüseyin aga vardı. Zaman zaman oraları özler miydi ne, o taraflardan açar: “Gümü içine de bir buğday olurdu, eliyle oraları işaret eder, nah böyle” derdi.

İstanbul’dan bir adım öteye adım atın, bambaşka bir izmit escort insan tipolojisi ile karşılaşırsınız.

Evde Allah (c.c) rahmet eylesin teyzem, Allah (c.c) uzun ömür versi Annem, kız kardeşim Ayla, anne annem bir araya geldiklerinde bir söyler, bin gülerlerdi.

Bir gün Adapazarı’ndayız. Televizyonda bir ses “Arda Boylarında” diye bir türkü söylüyor. Hemen dikkatimi çekti. Müthiş bir ses. Fırlayıp gittim. Kasetini aldım. O sıralar henüz CD’ler yoktu. Aman Allah’ım, bir ses ve bir düzenleme. Düzenlemeleri Ferhat Livaneli yapmış. Daha sonra ki yıllarda Ferhat Livaneli ile yapılan röportajlarda bu ilk kasetin polifonik yapısı dolayısıyla pek çok satmadığını falan söylemişti.

Şükriye Tutkun müthiş bir sesti.

Allah(c.c) rahmet eylesin ölen Kaymakamımız ve İznik’e çok şey kazandıran Hüseyin Avcı bir vesile ile konser vermek üzere Şükriye Tutkun’u getirmişti. Kendisi ile bir araya gelmek ve güzel bir röportaj yapmak istiyordum. O arada öğrendim ki Kaymakamımız Hüseyin Avcı ile Çamlık Motel’de yemek yiyorlarmış.

Bekledim, geldiler. Tam sahneye çıkmak üzere idi. Hüseyin Avcı ve kendisinin arasına girdim. Kendimi tanıttım. Yazarım ve sizinle bir röportaj yapmak istiyorum dedim. Konserden sonra dedi. Lakin bu mümkün olmadı.

Ne var ki kendisi hakkında ve müziği üstüne güzel bir yazı yazdım.

Arda Boyları bana Edirne’yi hatırlatıyor.

Edirne’den akan iki büyük akarsu, yani nehir Tunca ve Meriç. Çok ilginç bir biçimde bir yerde, bülbül adası dediğimiz bir terde birleşirler.

Rahmetli babam dip oltası ile Tunca nehri kıyılarında balık avlardı. Oltayı atar, uzun süre beklerdi. Genellikle o olta türü ile ya sazan, ya da yayın balığı avlardı. Çok farklı yanları vardı. Yazardı. Gazete yazarlığının dışında, pek çok kitabı da vardı. O yıllarda öğretmen okullarında psikoloji ve sosyoloji okutuyordu. Mezun olacak öğretmenlere yardımcı olacak kitaplardı bunlar. “Köyde Okul” bu kitabı ben resimlemiştim. “Okulda Demokrat Çalışmalar”, “Köyde Yaşayışlar”, “Bilmeceler” v.s.

Meriç Nehri daha büyüktü. Biz yüzmeye Tunca Nehri’ne de, Meriç Nehri’ne de giderdik. Doğan diye bir arkadaşımız Meriç Nehri’nde boğulmuştu.

Meriç Nehri’ne gelince sol yandan bir hayli ilerlediğimizde göz kamaştırıcı bir güzellik sizi büyülerdi. Karşıda içi ağaçlık bir ada. Her yanı su.

Arda, Tunca ve Meriç nehirleri birleşiyorlar. Neden Bülbül Adası denmiş bilmiyorum. Acaba gerçekten çok mu bülbül vardı adada?

Adaya aşık olmamak mümkün değildi.

Kız Kulesi, İstanbul’daki kız kulesine ait bir efsanede Leandros, kız kulesindeki aşkı Hero’ya her gün yüzerek gider.

Keşke mümkün olsa da o adaya yüzerek gitmek mümkün olsaydı. Fakat ne mümkün. Hem uzak, hem derin, hem de anoforlar var.

Galiba biz “Seni uzaktan sevmek. Aşkların en güzeli. Alıştım hasretine. Gel desen gelemem ki” deyip teselli buluyorduk.

Rumeli üzerine çok kitap yazılmış. Roman, öykü, seyahatname.

Hatta öyle ki o taraflardan bu taraflara gelenler, bu taraftan o taraflara gidenler. Rebetiko türü denilen bir şarkı formu geliştirmişler, İzmir ve Tire ekolü olarak anılan bu şarkı formu bir hayli ün kazanmıştır. Ben çok dinledim.

Bunlardan birini Yeni Türkü müzik topluluğu;

Nargilemin marpucu da

Gümüştendir gümüşten

Diye seslendirmiş ve bir hayli de tutmuştur. Derya Köroğlu’nun okuduğu bu şarkı Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı ilk kez Gelibolu yoluyla Rumeli’ye geçmiş, Macaristan, Viyana önlerine kadar gitmiş ve o yareleri bizim kılmış ve bizden bir çok şeyde oralara miras bırakmıştır.

Bosna’da ki inci gibi mimar Hayrettin tarafından yapılmış Mostar köprüsü Sırplar tarafından yıkılmış, ne ki bu köprü Türkiye tarafından yeniden tamir edilmiştir.

Evliya Çelebi Nevetra nehri üzerinde 7,8 tane su değirmeninden söz eder. Tamı tamına hatırlayamasam da “Suyun Öte Yakası” filmini hafızamdan nasıl silebilirim.

Ve o Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç. O büyük İslam Bilgininin bütün kitaplarını satır satırına ezberden okusam bir ölçüde de olsa hakkını ödeyebilir miyim?

Çünkü ondan çok şey öğrendik. Ona borcumuz var.

Ah Rumeli, ah.

kaçak bahis
kaçak bahis
kaçak bahis siteleri
illegal bahis
canlı bahis siteleri

Leave A Reply

Your email address will not be published.